Hz. İbrahim'in dinine , İsrailoğulları'nı ,Hristiyanları ve Müşrikleri davet eden peygamber : Hz. Muhammed .Kendinden önceki Tevrat ve İncil'i tasdik eden ve doğrulayan kitab Kur'an.
﴾20﴿Eğer seninle tartışmaya girerlerse, de ki: “Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah’a teslim ettim.” Ehl-i kitaba ve ümmîlere, “Siz de Allah’a teslim oldunuz mu?” de! Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çevirdilerse, sana düşen yalnızca bildirimde bulunmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir.”
Nahl
﴾﴾82﴿ (Ey resulüm!) Buna rağmen eğer onlar senden yüz çevirirlerse artık sana düşen, sadece açık seçik duyurmaktır.
Şûrâ
﴾﴾48﴿ Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, bil ki biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır. Şu bir gerçek ki, biz insana rahmetimizi tattırdığımız zaman ona sevinir; yapıp ettiklerinden ötürü başlarına bir fenalık geliverse, o zaman da insan pek nankör olur.
Nahl
﴾35﴿ Müşrikler dediler ki: “Allah isteseydi ne biz ne de atalarımız O’ndan başkasına tapardık. Hiçbir şeyi O’na rağmen haram da saymazdık.” Onlardan öncekiler de işte böyle davranmışlardı. Peygamberlerin görevi açık seçik tebliğden başka bir şey değildir.
Ankebût
﴾18﴿ “Eğer (gerçeği) yalanlamaya kalkışırsanız, bilesiniz ki sizden önceki nice topluluklar da böyle yalanlamalarda bulundular. Elçinin görevi açık bir tebliğden ibarettir.”
Tegâbün
12﴿ Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin. Sırt çevirirseniz bilin ki elçimizin görevi açık bir tebliğden ibarettir.
Ra'd
﴾40﴿Onlara haber verdiğimiz azabın bir kısmını sana ister gösterelim, ister (bundan önce) seni vefat ettirelim, senin görevin sadece tebliğ etmektir; hesaba çekmek bize aittir.
﴾59﴿ Andolsun ki Nûh’u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben, üzerinize gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.”
A'râf
Nuh
﴾60﴿ Kavminden ileri gelenler, “Biz seni gerçekten apaçık bir sapkınlık içinde görüyoruz!” dediler.
A'râf
Nuh
﴾61﴿ Nûh şöyle cevap verdi: “Ey kavmim! Bende hiçbir sapkınlık yoktur; şu var ki ben âlemlerin rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim.
A'râf
Nuh
﴾62﴿ Size rabbimin vahyetiklerini duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah’tan (gelen vahiy ile) biliyorum.
A'râf
Nuh
﴾63﴿ Günahtan sakınıp da rahmete nâil olasınız diye, içinizden sizleri uyaracak bir adam vasıtasıyla rabbinizden size bir zikir (vahiy) gelmesine şaşırdınız mı?”
A'râf
Nuh
﴾64﴿ Onu yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık; âyetlerimizi asılsız sayanları da suda boğduk! Çünkü onlar gerçeği göremeyen bir kavim idiler.
A'râf
Ad
﴾65﴿ Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u (gönderdik). O dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ sakınmayacak mısınız?
A'râf
Ad
﴾66﴿ Kavminin inkârcı ileri gelenleri, “Biz seni kesinlikle bir akılsızlık içinde görüyoruz ve gerçekten senin yalancılardan olduğunu düşünüyoruz” dediler.
A'râf
Ad
﴾67﴿ “Ey kavmim!” dedi, “Ben akılsız değilim, fakat âlemlerin rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim.”
A'râf
Ad
﴾68﴿ “Size rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben size öğüt veren güvenilir biriyim.”
A'râf
Ad
﴾69﴿ “Sizi uyarmak için, içinizden bir adam vasıtasıyla rabbinizden size bir zikir (vahiy) gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki O sizi, Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi onlardan güçlü kıldı. O halde Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.”
A'râf
Ad
﴾70﴿ Dediler ki: “Sen bize tek Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini (azabı) getir bize!”
A'râf
Semud
﴾71﴿ Hûd şöyle cevap verdi: “Üzerinize rabbinizden bir öfke ve bir azap inmektedir. Haklarında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda mı benimle tartışıyorsunuz? Bekleyin öyleyse! Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!”
A'râf
Semud
﴾71﴿ Hûd şöyle cevap verdi: “Üzerinize rabbinizden bir öfke ve bir azap inmektedir. Haklarında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda mı benimle tartışıyorsunuz? Bekleyin öyleyse! Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!”
A'râf
Semud
﴾73﴿ Semûd’a da kardeşleri Sâlih’i (gönderdik). Onlara, “Ey kavmim” dedi, “Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da, size bir işaret olarak Allah’ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah’ın toprağında otlasın. Ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar.”
A'râf
Semud
﴾74﴿ “Düşünün ki Allah Âd kavminden sonra yerlerine sizi getirdi ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O’nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler kuruyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.”
A'râf
Semud
﴾75﴿ Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf gördükleri kesimden inananlara dediler ki: “Siz Sâlih’in, rabbi tarafından gönderildiğine gerçekten inanıyor musunuz?” Onlar da, “Şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse ona inanırız” dediler.
A'râf
Semud
﴾76﴿ Büyüklük taslayanlar ise, “Biz de sizin inandığınızı inkâr ediyoruz” diye karşılık verdiler.
A'râf
Semud
﴾77﴿ Derken, o deveyi keserek öldürdüler, böylece rablerinin emrinden dışarı çıktılar ve “Ey Sâlih! Eğer sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı bize getir!” dediler.
A'râf
Semud
﴾78﴿ Bunun üzerine onları o dehşetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yere serildiler.
A'râf
Semud
﴾79﴿ Sâlih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Andolsun ki ben size rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.”
A'râf
Lut
﴾80﴿ Lût’u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: “Sizden önceki topluluklardan hiçbirinin (bu ölçüde) yapmadığı iğrençliği mi işliyorsunuz!”
A'râf
Lut
﴾81﴿ “Kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkınlık eden bir topluluksunuz.”
A'râf
Lut
﴾82﴿ Kavminin cevabı, “Onları (Lût ve arkadaşlarını) memleketinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar!” demelerinden başka bir şey olmadı.
A'râf
Lut
﴾83﴿ Biz de onu ve karısı dışındaki aile fertlerini kurtardık. Karısı geride kalanlardan (inkârcılardan) idi.
A'râf
Lut
﴾84﴿ Ve üzerlerine dehşetli bir yağmur (taş) yağdırdık. İşte gör günahkârların sonunun ne olduğunu!
A'râf
Medyen-Şuayb
﴾85﴿ Medyen’e kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların mallarının değerini düşürmeyin, düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.”
A'râf
Medyen-Şuayb
﴾86﴿ “İnananları tehdit edip Allah yolundan alıkoyarak ve onu eğri göstermek maksadıyla her yolun başında oturmayın. Düşünün ki, siz az sayıdaydınız, sonra O sizi çoğalttı. Bozguncuların sonunun nasıl olduğunu da düşünün!”
A'râf
Medyen-Şuayb
﴾87﴿ “Eğer içinizden bir grup bana gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, artık Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin! O, hükmedenlerin en iyisidir.”
A'râf
Medyen-Şuayb
﴾88﴿ Kavminden büyüklük taslayan önderler kesimi şöyle dediler: “Ey Şuayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kesinlikle şehrimizden çıkaracağız veya mutlaka dinimize döneceksiniz!” Şuayb dedi ki: “İstemesek de mi?”
A'râf
Medyen-Şuayb
﴾89﴿ “Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah hakkında yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedikçe sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir! Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a dayanırız. Ey rabbimiz! Kavmimizle bizim aramızda adaletli hükmünü ver. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın.”
A'râf
Medyen-Şuayb
﴾90﴿ Kavminin inkârcı ileri gelenleri, “Eğer Şuayb’a uyarsanız o takdirde siz mutlaka hüsrana uğrarsınız!” dediler.
A'râf
Medyen-Şuayb
﴾91﴿ Nihayet o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında yere serilip kaldılar.
A'râf
Medyen-Şuayb
﴾92﴿ Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yurt tutmamış gibi oldular. Böylece asıl hüsrana uğrayanlar, Şuayb’ı yalanlayanlar oldu.
A'râf
Medyen-Şuayb
﴾93﴿ Şuayb onlardan ayrıldı ve (bu arada) “Ey kavmim!” dedi, “Ben size rabbimizin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!”
A'râf
﴾94﴿ Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek mutlaka ora halkını, Allah’a yönelip yalvarsın yakarsınlar diye dert ve sıkıntıya uğratmışızdır.
A'râf
﴾95﴿ Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik getirdik. Nihayet çoğaldılar ve “Atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı” dediler. (İnkârda ısrar edince) biz de onları, kendileri farkında olmadan ansızın yakaladık.
A'râf
﴾96﴿ O ülkelerin halkı inansalar ve günahtan sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık. Fakat yalanladılar; biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.
A'râf
﴾97﴿ Yoksa o ülkenin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi idiler?
A'râf
﴾98﴿ Veya o ülkenin halkının güpegündüz eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceği konusunda güvenceleri mi vardı?
A'râf
﴾99﴿ Allah’ın ansızın gelen azabından emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası Allah’ın azabından emin olamaz.
A'râf
﴾100﴿ (Eski) sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı! Biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitemezler.
A'râf
﴾101﴿ İşte o ülkeler! Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişti. Fakat onlar önceden yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte kâfirlerin kalplerini Allah böyle mühürler.
A'râf
﴾102﴿ Onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulamadık. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk.
Yûnus
Nuh
﴾71﴿ Onlara Nûh’un kıssasını da oku! O, kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Eğer benim aranızda bulunmam ve Allah’ın âyetlerini bildirmem zorunuza gidiyorsa, bilin ki ben yalnız Allah’a dayanıp güveniyorum; siz de ortaklarınızı toplayıp ne yapacağınızı kararlaştırın, yapacağınız iş içinizde niyet olarak kalmasın ve bana mühlet de vermeden yapacağınızı yapın.
Yûnus
Nuh
﴾72﴿ Şayet yüz çevirirseniz, zaten benim sizden bir karşılık beklediğim yok; benim mükâfatımı ancak Allah verir. Bana (Allah’a) teslimiyet içinde olanlardan biri olmam emredildi.”
Yûnus
Nuh
﴾73﴿ Yine de onu yalancılıkla itham ettiler. Biz de onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık, âyetlerimizi yalan sayanları ise suda boğduk; yerlerine bunları geçirdik. İşte gör, o uyarılanların sonu nice oldu!
Yûnus
Nuh
﴾74﴿ Onun ardından da birçok peygamberi kendi topluluklarına gönderdik; onlara açık mucize getirdiler. Fakat onlar daha önce (atalarının da) yalan saydıklarına bir türlü inanmak istemediler. Sınırı aşanların kalplerini işte biz böyle mühürleriz.
Yûnus
Musa-Harun
﴾75﴿ Onların da ardından Mûsâ ve Hârûn’u açık mucizelerimizle Firavun’a ve çevresindeki ileri gelenlere gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yediremediler; onlar günaha gömülmüş kimselerdi.
Yûnus
Musa-Harun
﴾76﴿ Öyle ki, kendilerine katımızdan hakikat geldiğinde, “Bu apaçık bir büyü!” dediler.
Yûnus
Musa-Harun
﴾77﴿ Mûsâ şöyle dedi: “Size gerçek ulaştığında böyle mi söylersiniz? Bu sihir mi! Oysa sihirbazlar gerçek bir başarıya ulaşamaz.”
Yûnus
Musa-Harun
﴾78﴿ “Sen” dediler, “Bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan çeviresin de bu yerde nüfuz ve egemenlik ikinizin olsun diye mi aramıza geldin? Biz ikinize de inanacak değiliz!”
Yûnus
Musa-Harun
﴾79﴿ Firavun da, “İşi bilen bütün sihirbazları huzuruma getirin” diye emretti.
﴾81﴿ Onlar hünerlerini ortaya koyunca Mûsâ şöyle dedi: “Asıl bu sizin ortaya koyduğunuz sihirdir. Allah onu mutlaka boşa çıkaracaktır. Kuşkusuz Allah bozgunculuk edenlerin işini düzeltmez.
Yûnus
Musa-Harun
﴾82﴿ Allah, günaha batmış olanlar hoşlanmasa da, sözleriyle gerçeği ortaya çıkarır.”
Yûnus
Musa-Harun
﴾83﴿ Hâsılı, kavminden ancak az sayıda insan, Firavun ve adamlarının kendilerine kötülük edeceğinden korka korka Mûsâ’ya iman etti. Çünkü Firavun o topraklarda gerçekten güç ve iktidar sahibiydi, üstelik kötülükte sınır tanımaz biriydi.
Yûnus
Musa-Harun
﴾84﴿ Mûsâ “Ey kavmim!” dedi, “Eğer Allah’a iman ettiyseniz, gerçekten O’na teslim olduysanız, artık yalnız O’na güvenip dayanın.”
Yûnus
Musa-Harun
﴾85﴿ Onlar da şöyle karşılık verdiler: “Yalnız Allah’a dayanıp güvendik. Rabbimiz! Bizi o zalimler için imtihan aracı kılma!
Yûnus
Musa-Harun
﴾86﴿ Merhametinle bizi o inkârcılar güruhundan kurtar.”
Yûnus
Musa-Harun
﴾87﴿ Mûsâ’ya ve kardeşine şöyle vahyettik: “Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın, evlerinizi ibadet mahalli yapın ve namazı kılın. (Ey Mûsâ!) İnananları müjdele.”
Yûnus
Musa-Harun
﴾88﴿ Mûsâ, “Rabbimiz!” dedi, “Sen Firavun’a ve adamlarına dünya hayatında ihtişam ve servet verdin; insanları senin yolundan saptırsınlar diye mi yâ rab! Ey rabbimiz! Artık onların servetlerini silip yok et, kalplerine sıkıntı ver; elem veren cezayı görmedikçe iman etmesinler de görsünler!”
Yûnus
Musa-Harun
﴾89﴿ Allah şöyle buyurdu: “İkinizin de duası kabul edildi; doğruluktan ayrılmayın ve sakın kendini bilmezlerin yoluna uymayın.”
Yûnus
Musa-Harun
﴾90﴿ Derken İsrâiloğulları’nı denizin öteki yakasına geçirdik. Firavun ve ordusu da haksız yere onlara saldırmak üzere peşlerine düşmüştü. Sonunda Firavun boğulmak üzereyken şöyle dedi: “Elhak inandım ki, İsrâiloğulları’nın iman ettiğinden başka tanrı yokmuş! Ben de artık kendini O’na teslim edenlerden biriyim.”
Yûnus
Musa-Harun
﴾91﴿ Şimdi mi? Halbuki daha önce hep baş kaldırmış ve bozguncular arasında yer almıştın.
Yûnus
Musa-Harun
﴾92﴿ İşte bugün senin cesedini kurtaracağız ki, senden sonra gelenler için bir ibret olsun! İnsanların pek çoğu gösterdiğimiz delillerin bilincinde değildirler.
Yûnus
Musa-Harun
﴾93﴿ Andolsun biz İsrâiloğulları’nı seçkin bir yere yerleştirdik ve onları güzel nimetlerle rızıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye kadar da ayrılığa düşmediler. Ayrılığa düştükleri konularda rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü elbette verecektir.
Yûnus
Musa-Harun
﴾94﴿ Şayet sana indirdiklerimizden şüphen varsa, senden önce kitabı okuyanlara sor. Rabbinden sana gelen, gerçeğin ta kendisidir, sakın şüphelenenlerden olma!
Yûnus
Musa-Harun
﴾95﴿ Asla Allah’ın âyetlerini yalan sayanlardan da olma, yoksa hüsrana düşenlerden olursun!
Yûnus
Musa-Harun
﴾96-97﴿ Şu bir gerçek ki, haklarında rabbinin hükmü kesinleşmiş olanlar kendilerine her türlü kanıt gelse bile, elem veren azabı görmedikçe iman etmezler.
Yûnus
Yûnus
﴾98﴿ Keşke (o helâk edilen beldelerden) bir belde halkı iman edip de imanı kendisine yarar sağlasaydı! Ama Yûnus’un kavmi hariç. Nitekim onlar iman edince dünya hayatındaki zillet azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerine belirli bir süreye kadar yaşama imkânı vermiştik.
Yûnus
Yûnus
﴾99﴿ Eğer rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi topluca iman ederdi. Hal böyleyken, mümin olsunlar diye sen tutup insanları zorlayacak mısın!
Yûnus
Yûnus
﴾100﴿ Allah’ın izni olmadıkça hiç kimsenin inanması mümkün değildir. O, akıllarını kullanmayanları inkâr bataklığında bırakır.
Yûnus
Yûnus
﴾101﴿ De ki: “Bir bakın da görün, göklerde ve yerde neler var?” Fakat iman etmeyecek topluma ne o kanıtların ne de uyarıların yararı olabilir.
Yûnus
Yûnus
﴾102﴿ Aslında onlar kendilerinden önce gelip geçenlerin günlerinin benzerini beklemekteler. De ki: “Bekleyin bakalım, ben de sizinle beraber bekliyorum!”
Yûnus
Yûnus
﴾103﴿ Sonra peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız. İşte böyle; inananları kurtarmak bize düşer.
Yûnus
Yûnus
﴾104﴿ De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dinim hakkında şüpheniz varsa bilin ki sizin Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza ben tapmam; ben ancak, sizin hayatınızı sona erdirecek olan Allah’a kulluk ederim. Bana müminlerden olmam emredildi.”
Yûnus
Yûnus
﴾105﴿ “Ve yüzünü hak dine çevir, sakın müşriklerden olma!” buyuruldu.
Yûnus
Yûnus
﴾106﴿ Allah’ı bırakıp sana yararı da zararı da olmayan varlıklara tapma; bunu yaparsan, kuşkusuz kendine yazık edenlerden olursun.
Yûnus
Yûnus
﴾107﴿ Allah sana bir zarar verecek olursa, onu O’ndan başka giderecek yoktur. O senin hakkında bir iyilik dilerse onun lutfunu engelleyebilecek de yoktur. Bunu kullarından dilediğine nasip eder. Bağışlayan ve esirgeyen O’dur.
Yûnus
Yûnus
﴾108﴿ De ki: “Ey insanlar! İşte size rabbinizden gerçek gelmiştir. Artık kim doğru yolu tutarsa kendi lehine bu yolu seçmiş, kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur. Ben sizin adınıza hareket edecek değilim.”
Yûnus
Yûnus
﴾109﴿ Sana ne vahyedilirse ona uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
Hûd
Nuh
﴾25-26﴿ Gerçek şu ki biz Nûh’u kavmine elçi olarak gönderdik; şöyle dedi: “Allah’tan başkasına tapmayın!” diye size gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. Doğrusu ben, başınıza gelecek can yakıcı bir günün azabından korkuyorum” dedi.
Hûd
Nuh
﴾27﴿ Kavminin ileri gelen inkârcıları, “Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Sana sığ görüşlü ayak takımımızdan başkasının uyduğunu da görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de kabul etmiyoruz, bilâkis sizin yalancı olduğunuz kanaatini taşıyoruz” dediler.
Hûd
Nuh
﴾28﴿ Nûh şöyle dedi: “Ey kavmim! Bir de şöyle düşünün: Ya benim, rabbimden gelmiş açık bir delilim varsa ve O kendi katından bana rahmet vermiş de siz bunu anlamamışsanız! Siz rahmeti istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayabilir miyiz?
Hûd
Nuh
﴾29﴿ Ey kavmim! Buna karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim ecrim sadece Allah’a aittir. (Siz istiyorsunuz diye) ben iman edenleri kovacak değilim; onlar (imanları sayesinde) rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi bilgisizliğe gömülmüş bir topluluk olarak görüyorum.
Hûd
Nuh
﴾30﴿ Ey kavmim! Onları kovarsam, beni Allah’a karşı kim koruyabilir? Düşünmüyor musunuz?
Hûd
Nuh
﴾31﴿ Size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum, gaybı da bilmem, melek olduğumu da söylemiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, ‘Allah onlara faydalı şeyler vermeyecektir’ diyemem. Onların içlerinde olan şeyi Allah daha iyi bilir. Bunları yaparsam gerçekten zalimlerden olurum!”
Hûd
Nuh
﴾32﴿ Dediler ki: “Ey Nûh! Gerçekten bizimle tartıştın ve bizimle çok fazla mücadele ettin. Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin azabı başımıza getir!”
Hûd
Nuh
﴾33﴿ Nûh dedi ki: “Onu size ancak dilerse Allah getirir. Siz (O’nu) âciz bırakamazsınız.
Hûd
Nuh
﴾34﴿ Eğer Allah sizi azgınlığınızın içinde bırakmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de öğüdüm size fayda vermez. O sizin rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.”
Hûd
Nuh
﴾35﴿ Yoksa, “Bunu o kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurduysam sorumluluğu bana aittir. Fakat benim sizin işlediğiniz günahtan sorumluluğum yoktur.”
Hûd
Nuh
﴾36﴿ Nûh’a vahyolundu ki: “Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başkası artık inanmayacak. Sakın onların yaptıklarına üzülme!
Hûd
Nuh
﴾37﴿ Bizim gözetimimiz altında ve öğrettiğimiz şekilde gemiyi yap, haktan sapanlar için bana başvuruda bulunma! Onlar boğulacaklar!”
Hûd
Nuh
﴾38﴿ Nûh gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız edin bakalım! Ama bilin ki sizin alay ettiğiniz gibi (günü gelecek) biz de sizinle öyle alay edeceğiz!
Hûd
Nuh
﴾39﴿ Rezil edecek bir cezaya kimin çarptırılacağını, sürekli azabın kimin başına geleceğini yakında göreceksiniz!”
Hûd
Nuh
﴾40﴿ Nihayet emrimiz geldi ve sular coşup yükseldi. Nûh’a dedik ki: “Her türden (hayvan) birer çift ile -daha önce haklarında hüküm verilmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye bindir!” Zaten onunla birlikte pek azı iman etmişti.
Hûd
Nuh
﴾41﴿ Nûh, “Haydi gemiye binin! Yüzerken de dururken de Allah’ın adını anın. Şüphesiz ki rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir” dedi.
Hûd
Nuh
﴾42﴿ Derken gemi onları, dağlar gibi dalgalar arasında götürmeye başladı. Nûh, uzak duran oğluna, “Haydi yavrum gel, sen de bizimle birlikte gemiye bin, kâfirlerle beraber olma!” diye seslendi.
Hûd
Nuh
﴾43﴿ Oğlu, “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” diye cevap verdi. Nûh dedi ki: “Bugün Allah’ın hükmünden ancak O’nun esirgedikleri kurtulacaktır” derken aralarına dalga giriverdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
Hûd
Nuh
﴾44﴿ (Sonra) “Ey toprak suyunu yut! Ey gök sen de tut!” denildi. Su çekildi; hüküm yerini buldu; gemi Cûdî’nin üzerine oturdu; “Zalimlerin topunun canı cehenneme!” denildi.
Hûd
Nuh
﴾45﴿ Nûh rabbine şöyle seslendi: “Ey rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin en âdilisin” dedi.
Hûd
Nuh
﴾46﴿ Allah buyurdu ki: “Ey Nûh! O senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. Sakın hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi benden isteme! Ben cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.”
Hûd
Nuh
﴾47﴿ Nûh dedi ki: “Ey rabbim! Ben, senden hakkında bilgi sahibi olmadığım bir şeyi istemekten yine sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, kaybedenlerden olurum!”
Hûd
Nuh
﴾48﴿ Denildi ki: “Ey Nûh! Sana ve seninle beraber olan gruplar üzerine bizden selâm ve bereketlerle gemiden in! İleride, bir süre faydalandıracağımız, sonra tarafımızdan can yakıcı bir azapla cezalandırılacak topluluklar da olacaktır.
Hûd
Nuh
﴾49﴿ (Ey peygamber!) İşte bu anlatılanlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin! Sabret, çünkü iyi son günahtan sakınanlarındır.
Hûd
Ad Kavmi-Hud
﴾50﴿ Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; O’ndan başka tanrınız yoktur; siz sadece uydurmaktasınız.
Hûd
Ad Kavmi-Hud
﴾51﴿ Ey kavmim! Bunun karşılığında ben sizden bir ücret istemiyorum; benim hizmetimin karşılığı ancak beni yaratana aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
Hûd
Ad Kavmi-Hud
﴾52﴿ Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanmayı dileyin, sonra O’na tövbe edin ki üzerinize bolca yağmur göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın; sakın günahkârlar olup Allah’tan yüz çevirmeyin!”
Hûd
Ad Kavmi-Hud
﴾53﴿ Dediler ki: “Ey Hûd! Bize açık bir mûcize getirmedin; biz senin sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz; biz sana iman edecek de değiliz.
Hûd
Ad Kavmi-Hud
﴾54-55﴿ ‘Tanrılarımızdan biri senin aklını almış!’ demekten başka söyleyeceğimiz söz yok!” Hûd dedi ki: “Ben Allah’ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuklarınızdan uzağım. Haydi hepiniz bana tuzak kurun, bana aman vermeyin!
Hûd
Ad Kavmi-Hud
﴾56﴿ Ben, benim de rabbim, sizin de rabbiniz olan Allah’a dayandım. Çünkü her canlının kontrolü O’nun elindedir. Şüphesiz rabbimin yolu dosdoğru yoldur.
Hûd
Ad Kavmi-Hud
﴾57﴿ Eğer sırt çevirirseniz bilin ki size ulaştırmakla görevli olduğum şeyi size bildirdim. Rabbim yerinize başka bir kavmi getirebilir. Siz O’na hiçbir engel çıkaramazsınız. Şüphesiz rabbim her şeyi gözetendir.”
Hûd
Ad Kavmi-Hud
﴾58﴿ Emrimiz gelince, Hûd’u ve onunla beraber iman edenleri katımızdan bir rahmetle kurtardık, böylece onları ağır bir azaptan da kurtardık.
Hûd
Ad Kavmi-Hud
﴾59﴿ İşte Âd! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler; O’nun peygamberlerine âsi oldular ve her inatçı zorbanın emrine uydular.
Hûd
Ad Kavmi-Hud
﴾60﴿ Onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lânete uğradılar. Evet Âd rabbini inkâr etti. Hûd’un kavmi Âd’ın canı cehenneme!
Hûd
Semud-Salih
﴾61﴿ Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. O sizi yerden var etti ve size orayı mâmur hale getirme görevi verdi. O halde O’ndan mağfiret isteyin; sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz rabbim yakındır, duaları kabul eder.”
Hûd
Semud-Salih
﴾62﴿ Dediler ki: “Ey Sâlih! Sen bundan önce aramızda kendinden iyi şeyler beklenen biriydin. Şimdi babalarımızın taptığı şeylere tapmaktan bizi engellemeye mi kalkışıyorsun? Doğrusu bizi çağırdığın din konusunda şüphelerimiz var!”
Hûd
Semud-Salih
﴾63﴿ Sâlih dedi ki: “Ey kavmim! Bir de şöyle düşünün: Ya ben rabbimden verilmiş apaçık bir delile dayanıyorsam ve O bana kendinden bir lutufta bulunmuşsa! Bu durum karşısında O’na âsi olursam beni Allah’a karşı kim korur? (Size uyarsam) benim ancak zararımı arttırırsınız.
Hûd
Semud-Salih
﴾64﴿ Ey kavmim! İşte size mûcize olarak Allah’ın gönderdiği dişi deve. Onu bırakın Allah’ın mülkünde otlasın. Ona kötülük etmeyin; sonra sizi, yaklaşan bir azap yakalar.”
Hûd
Semud-Salih
﴾65﴿ Buna rağmen o deveyi kestiler. Sâlih de, “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın!” dedi. Bu, asılsız çıkmayacak bir tehdit idi.
Hûd
Semud-Salih
﴾66﴿ Emrimiz gelince Sâlih’i ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet olarak, helâk olmaktan ve o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz rabbin kuvvetlidir, üstündür.
Hûd
Semud-Salih
﴾67﴿ Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.
Hûd
Semud-Salih
﴾68﴿ Sanki orada hiç oturmamışlardı. İşte böyle, Semûd kavmi rablerini inkâr etti. Vay Semûd’un haline!
Hûd
İbrahim-Lut
﴾69﴿ Elçilerimiz İbrâhim’e müjdeyi getirip selâm vermişlerdi. O da “selâm” dedi, çok geçmeden (konuklarına) kızartılmış bir buzağı getirdi.
Hûd
İbrahim-Lut
﴾70﴿ Ona el uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü. “Korkma! Biz Lût kavmine gönderildik” dediler.
Hûd
İbrahim-Lut
﴾71﴿ Ayakta bekleyen karısı rahatlayıp güldü; bu sırada ona İshak’ın, İshak’ın ardından da Ya‘kūb’un doğacağını müjdeledik.
Hûd
İbrahim-Lut
﴾72﴿ “Aman yâ rabbi! Ben mi doğuracağım: Ben yaşlı bir kadın, şu da ihtiyar kocam! Doğrusu şaşılacak bir şey!” dedi.
Hûd
İbrahim-Lut
﴾73﴿ Elçiler de “Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmet ve bereketi üzerinizdedir, ey hâne halkı! Şüphesiz ki O, övülmeye lâyıktır, şanı yücedir” dediler.
Hûd
İbrahim-Lut
﴾74﴿ İbrâhim’in korkusu geçip kendisine müjde de gelince Lût kavmi hakkında bizimle tartışmaya başladı.
Hûd
İbrahim-Lut
﴾75﴿ İbrâhim cidden ağır başlı, hassas ruhlu, kendini Allah’a vermiş biriydi.
Hûd
İbrahim-Lut
﴾76﴿ “İbrâhim, bundan vazgeç; çünkü rabbinin emri gelmiştir. Onlara, geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir” dediler.
Hûd
Lut
﴾77﴿ Elçilerimiz Lût’a geldiğinde, Lût onlardan dolayı huzursuz oldu, onlara karşı çaresizlik hissetti. “Zor bir gün!” dedi.
Hûd
Lut
﴾78﴿ Lût’un kavmi koşarak ona geldi. Daha önce de o çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, “Ey kavmim! Şunlar kızlarım; sizin için en nezih olanı onlarla evlenmektir. Allah’tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu!” dedi.
Hûd
Lut
﴾79﴿ “Sen de biliyorsun ki bizim senin kızlarında gözümüz yok. Bizim ne istediğimizi pekâlâ biliyorsun” dediler.
Hûd
Lut
﴾80﴿ Lût, “Keşke benim size karşı koyacak bir gücüm olsaydı veya güçlü bir desteğe dayanabilseydim!” dedi.
Hûd
Lut
﴾81﴿ Elçiler “Ey Lût! Biz rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamayacaklar. Sen gecenin bir vaktinde ailenle birlikte yola çık. Eşin hariç, sizden hiç kimse geride kalmasın. Çünkü onların başına gelecek olan, şüphesiz onun başına da gelecektir. Onlar için belirlenen zaman, sabah vaktidir. Sabah da yakın, değil mi?” dediler.
Hûd
Lut
﴾82-83﴿ Emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine sağanak halinde, rabbin katında işaretlenmiş taşlar yağdırdık. Böyle cezalar zalimlerin başından hiç eksik olmaz.
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾84﴿ Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, O’ndan başka tanrınız yoktur. Ölçüyü, tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi maddî bakımdan iyi bir durumda görüyorum; ama doğrusu hakkınızda kuşatıcı bir azap gününden de korkuyorum.
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾85﴿ Ey kavmim! Ölçüyü, tartıyı adaletle tam yapın; insanların mallarının değerini düşürmeyin, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾86﴿ Eğer müminseniz Allah’ın bıraktığı (meşrû) kazanç sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim.”
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾87﴿ Kavmi ise, “Ey Şuayb! Atalarımızın taptığı şeylerden yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana ibadetin (dinin) mi emrediyor? Oysa sen uyumlu ve akıllı birisin!” dediler.
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾88﴿ Şuayb de şöyle dedi: “Ey kavmim! Bir de şöyle düşünün: Ya benim, rabbimden açık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir nasip vermişse! Size yasakladığımı kendim yapmak niyetinde değilim. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam Allah’ın yardımına bağlıdır. Yalnız O’na dayanıyor ve O’na yöneliyorum.
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾89﴿ Ey kavmim! Sakın bana karşı muhalefetiniz sizi, Nûh kavminin veya Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelenlerin benzeri bir musibetin başınıza gelmesine sebep olacak günahlar işlemeye sürüklemesin! Lût kavmi zaten sizden uzak değildir.
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾90﴿ Rabbinizden bağışlanmayı dileyin, sonra O’na tövbe edin. Muhakkak ki rabbimin merhameti ve sevgisi boldur” dedi.
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾91﴿ Medyenliler, “Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz, ayrıca aramızda seni zayıf görüyoruz! Eğer kabilen olmasaydı, seni mutlaka taşlayarak öldürürdük. Bizim karşımızda sen güçlü biri değilsin” dediler.
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾92﴿ Şuayb da, “Ey kavmim! Size göre benim kabilem Allah’tan daha mı hatırlı ki O’nu arkanıza atıp unuttunuz. Şüphesiz ki rabbim yaptıklarınızı kuşatmıştır.
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾93﴿ Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Ben de yapacağım! Kimin başına aşağılayıcı bir azap geleceğini ve (böylece) yalancının kim olduğunu yakında öğreneceksiniz! Bekleyin! Ben de sizinle beraber beklemekteyim” dedi.
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾94﴿ Emrimiz gelince, Şuayb’ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık; haksızlık edenleri de korkunç bir gürültü yakaladı, yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.
Hûd
Medyen-Şuayb
﴾95﴿ Sanki orada hiç oturmamışlardı! İşte böyle, Semûd’un yıkıldığı gibi Medyen de yıkılıp gitti!
Hûd
Musa
﴾96-97﴿ Gerçekten Mûsâ’yı da mûcizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun’a ve onun adamlarına gönderdik; fakat onlar (Mûsâ’ya değil) Firavun’un emrine uydular; oysa Firavun’un emri isabetli değildi.
Hûd
Musa
﴾98﴿ Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları ateşe götürecektir. Gidilen o yer ne kötü!
Hûd
Musa
﴾99﴿ Onların burada da kıyamet gününde de lânet peşlerini bırakmadı; verilen “ödül” ne kötü!
Hûd
﴾100﴿ İşte sana anlatmakta olduğumuz eski beldelerin haberleri böyle. Kiminin izleri hâlâ ayakta, kimi de biçilip yere serilmiş.
Hûd
﴾101﴿ Onlara biz zulmetmedik; onlar kendi kendilerine zulmettiler. Rabbinin hükmü geldiğinde Allah’ı bırakıp da taptıkları tanrıları onlara hiçbir şey sağlamadı; ziyanlarını artırmaktan başka bir işe yaramadı.
Hûd
﴾102﴿ Rabbin, zulme sapan toplulukları yakaladığında işte böyle yakalar! Şüphesiz onun cezalandırması pek elem vericidir, pek çetindir!
Hûd
﴾103﴿ İşte bunda, âhiret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı gündür ve o gün olup bitenin gözle görüldüğü bir gündür.
Hûd
﴾104﴿ Biz o günü sadece belli bir süreye kadar erteleriz.
Hûd
﴾105﴿ O gün geldiğinde Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbahttır, kimi mutlu!
Hûd
﴾106﴿ Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onlar her nefeste acıdan inleyip feryat ederler.
Hûd
﴾107﴿ Rabbinin dilediği hariç, onlar gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır. Rabbin gerçekten istediğini yapar.
Hûd
﴾108﴿ Mutlu olanlara gelince onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada kesintisiz bir lutuf olarak ebedî kalacaklardır.
Hûd
﴾109﴿ O halde onların taptıklarının boş şeyler olduğundan şüphen olmasın; onlar daha önce babalarının tapındığı gibi tapınmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Biz onların hak ettiklerini elbette eksiksiz olarak vereceğiz.
Hûd
﴾110﴿ Gerçek şu ki biz Mûsâ’ya da kitabı vermiştik; onda da ihtilâfa düşüldü. Eğer rabbin tarafından daha önce verilmiş bir söz olmasaydı işleri bitirilirdi. Onlar kitap hakkında derin bir şüphe içindedirler.
Hûd
﴾111﴿ Şüphesiz rabbin, onların her birine yaptıklarının karşılığını tam olarak verecektir. Rabbin, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
Hûd
﴾112﴿ Senin yanında hak yola dönenlerle birlikte, sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol! Siz de azıp sapmayın. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görmektedir.
Hûd
﴾113﴿ Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar. Allah’tan başka dostlarınız olmadığına göre bir yerden yardım da göremezsiniz!
İbrâhîm
﴾5﴿ Mûsâ’yı da, “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve Allah’ın onlara yaşattığı (güzel) günleri hatırlat!” diye mûcizelerimizle göndermiştik. Bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için alınacak ibretler vardır.
İbrâhîm
﴾6﴿ Mûsâ kavmine şöyle demişti: “Allah’ın size lutfettiği nimeti hatırlayın. Hani O sizi, Firavun’un adamlarından kurtarmıştı. Onlar size işkencenin en kötüsünü reva görüyor, erkek çocuklarınızı kesiyor, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunlarda size rabbinizden büyük bir imtihan vardı.
İbrâhîm
﴾7﴿ Hani rabbiniz, ‘Eğer şükrederseniz size (nimetimi) daha çok vereceğim, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek şiddetlidir!’ diye bildirmişti.”
İbrâhîm
﴾8﴿ Yine Mûsâ, “Siz ve bütün yeryüzündekiler nankörlük etseniz dahi bilin ki Allah kimseye muhtaç değildir, övgüye lâyıktır” demişti.
İbrâhîm
﴾9﴿ Sizden öncekiler, Nûh, Âd ve Semûd kavimleriyle onlardan sonra gelenler hakkındaki bilgiler size ulaşmadı mı? Onları (tam olarak) ancak Allah bilir. Peygamberleri onlara mûcizeler getirdi de ellerini ağızlarına götürüp getirerek, “Biz size gönderilene inanmıyoruz, bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir kuşku içindeyiz” dediler.
İbrâhîm
﴾10﴿ Peygamberleri, “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında bir şüphe mi var? O, günahlarınızı bağışlamak için size bir çağrıda bulunuyor ve size belli vakte kadar da süre veriyor” dediler. Onlar, “Siz de bizim gibi sadece insansınız; bizi atalarımızın tapmış olduğu tanrılardan uzaklaştırmak istiyorsunuz. O halde bize, açık bir delil getirin!” diye cevap verdiler.
İbrâhîm
﴾11﴿ Peygamberleri onlara şöyle dediler: “Doğrusu biz de sizin gibi sadece insanız; fakat Allah kullarından dilediğine lutufta bulunur. Allah’ın izni olmadan bizim size bir delil getirmemiz mümkün değildir. Müminler ancak Allah’a dayansınlar.
İbrâhîm
﴾12﴿ Üstelik bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz Allah’a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette göğüs gereceğiz.” Tevekkül edenler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.
İbrâhîm
﴾13-14﴿ İnkârcılar peygamberlerine, “Andolsun ya dinimize dönersiniz ya da sizi kesinlikle yurdumuzdan çıkarırız!” dediler. Bunun üzerine rableri onlara, “O zalimleri elbette helâk edeceğiz ve onlardan sonra sizi mutlaka o yurda yerleştireceğiz! Bu lutuf, huzuruma çıkmanın kaygısını taşıyan ve tehdidimden çekinenler içindir” diye vahyetti.
İbrâhîm
﴾15﴿ Peygamberler yardım istediler ve sonunda bütün inatçı zorbalar hüsrana uğradı.
İbrâhîm
﴾16﴿ Ardından da cehennem gelecek, orada zorbaya yanan gövdelerden sızan su içirilecektir!
İbrâhîm
﴾17﴿ Onu yutmaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecektir, ona her taraftan ölüm gelecek, ama ölmeyecektir; ardından da oldukça ağır bir azap vardır.
İbrâhîm
﴾18﴿ Rablerini inkâr edenlerin yapıp ettikleri, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu kül gibidir. Kazandıklarından hiçbir fayda göremezler. İşte bu, derin bir sapkınlıktır.
İbrâhîm
﴾19﴿ Allah’ın gökleri ve yeri hikmetli olarak yarattığını görmüyor musun? O, dilerse sizi yok edip yerinize yeni varlıklar getirir.
İbrâhîm
﴾20﴿ Allah’a göre bu zor bir şey değildir.
İbrâhîm
﴾21﴿ Hepsi Allah’ın huzuruna çıkacaklar; zayıflar, büyüklük taslamış olanlara diyecekler ki: “Biz size uymuştuk, şimdi siz Allah’ın azabından küçücük bir şeyi bizden savabilir misiniz?” Ötekiler şöyle cevap verecekler: “Allah bizi doğru yola iletmiş olsaydı biz de sizi iletirdik. Şimdi sızlansak da katlansak da farketmez. Bizim için artık sığınacak bir yer yok!”
İbrâhîm
﴾22﴿ Allah’ın hükmü yerine getirilince şeytan şöyle der: “Şüphesiz Allah size gerçek bir vaadde bulunmuştu; ben de size bir söz verdim ama yalancı çıktım. Aslında benim sizi zorlayacak gücüm yoktu; benim yaptığım size çağrıda bulunmaktan ibaretti; siz de benim çağrıma uydunuz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Ben daha önce, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim.” Doğrusu zalimler için elem verici bir azap vardır.
İbrâhîm
﴾23﴿ İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, rablerinin izniyle içinde ebedî kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulacaklar ve orada selâmla karşılanacaklardır.
İbrâhîm
﴾24﴿ Allah’ın nasıl bir misal getirdiğini görmedin mi? Güzel sözü, kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetti.
İbrâhîm
﴾25﴿ O ağaç, rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle misaller getirmektedir.
İbrâhîm
﴾26﴿ Kötü sözün misali de kökü yerden sökülmüş, ayakta duramayan kötü bir ağaçtır.
İbrâhîm
﴾27﴿ Allah sağlam söze iman edenleri hem dünya hayatında hem de âhirette sağlam tutar; Allah zalimleri de şaşırtır ve Allah dilediğini yapar.
İbrâhîm
﴾28-29﴿ Allah’ın lütfettiği nimete nankörlükle karşılık verip sonunda toplumlarını helâke uğrayacakları yere, cehenneme sürükleyenleri görmedin mi? Oraya girecekler; orası ne kötü karargâh!
İbrâhîm
﴾30﴿ Allah’a ortaklar koştular ki halkı O’nun yolundan saptırsınlar. De ki: “Biraz daha oyalanın; sonunda döneceğiniz yer ateştir!”
İbrâhîm
﴾31﴿ İman eden kullarıma söyle: Alım satımın bulunmadığı, dostluğun fayda vermediği o gün gelmeden önce namazlarını dosdoğru kılsınlar, onlara verdiğimiz rızıklardan Allah rızâsı için gizli ve açık harcasınlar.
Hicr
İbrâhîm
﴾51﴿ Onlara İbrâhim’in misafirlerini hatırlat.
Hicr
İbrâhîm
﴾52﴿ Onun yanına girip selâm vermişler, o da, “Doğrusu biz sizden korkuyoruz” demişti.
Hicr
İbrâhîm
﴾53﴿ “Korkma” dediler, “Biz sana bilgili bir çocuk müjdeliyoruz.”
Hicr
İbrâhîm
﴾54﴿ İbrâhim, “Üzerime yaşlılık çökmüş olmasına rağmen bana böyle bir müjde getiriyorsunuz öyle mi? Peki (çocuğum olamayacağına göre) bana neyi müjdelemiş oluyorsunuz?” dedi.
﴾63﴿ “Öyle ama, biz sana insanların, hakkında kuşkuya düştükleri şeyi getirdik.
Hicr
Lut
﴾64﴿ Sana, gerçeği getirdik. Biz muhakkak doğru söylüyoruz.”
Hicr
Lut
﴾65﴿ “Hemen gecenin bir vaktinde ailenin hızla yola koyulmasını sağla! Sen de arkalarından git! Hiçbiriniz arkasına dönüp bakmasın! Size emredilen yere doğru gidin!”
Hicr
Lut
﴾66﴿ Lût’a şu hükmü bildirdik: “Onlar, sabah vaktine girerken son ferdine kadar yok edilmiş olacaktır!”
Hicr
Lut
﴾67﴿ Şehir halkı sevinerek geldiler.
Hicr
Lut
﴾68﴿ Lût, “Bunlar benim misafirlerim, sakın beni utandıracak bir şey yapmayın?” dedi;
Hicr
Lut
﴾69﴿ “Allah’tan korkun, beni rezil etmeyin!”
Hicr
Lut
﴾70﴿ “Seni el âlemi korumaktan menetmedik mi?” dediler.
﴾72﴿ (Ey resulüm!) Hayatına yemin olsun ki onlar, sarhoş (sersem) halleriyle saçmalayıp duruyorlardı.
Hicr
Lut
73﴿ Nihayet ortalık aydınlanırken korkunç ses onları yakalayıverdi!
Hicr
Lut
﴾74﴿ Ardından yurtlarının altını üstüne getirdik, üzerlerine taşlaşmış çamur yağdırdık!
Hicr
Lut
﴾75﴿ İşte bunda ibret alacak olanlar için dersler vardır.
Hicr
Lut
﴾76﴿ Bakın, o harabeler bir yol üzerinde hâlâ duruyor.
Hicr
Lut
﴾77﴿ Onda da inananlar için bir ders vardır.
Hicr
Eyke Haklı
﴾78﴿ Eyke halkı da gerçekten bir zalimler topluluğu idi.
Hicr
Eyke Haklı
﴾79﴿ Biz onların da cezasını verdik. Bu iki şehir açıkça bilinen bir yol üzerindedir.
Hicr
Hicr Halkı
﴾80﴿ Kuşkusuz Hicr halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladılar.
Hicr
Hicr Halkı
﴾81﴿ Oysa onlara âyetlerimizi de gönderdik, fakat bunlara sırt çevirdiler.
Hicr
Hicr Halkı
﴾82﴿ Onlar, güvende olmak üzere dağları oyarak barınaklar yaparlardı.
Hicr
Hicr Halkı
﴾83﴿ Ama sonunda sabaha girerlerken korkunç ses onları da yakaladı!
Hicr
Hicr Halkı
﴾84﴿ Aldıkları tedbirin kendilerine hiçbir faydası olmadı.
İsrâ
Nuh
﴾17﴿ Nûh’tan sonraki nesillerden nicelerini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilip görmede rabbin yeterlidir.
İsrâ
Nuh
﴾18﴿ Kim bu geçici dünyayı isterse burada istediğimiz kimseye dilediğimiz şeyleri veririz; sonra da onu cehenneme göndeririz; oraya kınanmış ve kovulmuş olarak girer.
İsrâ
Nuh
﴾19﴿ Kim de âhireti ister ve bir mümin olarak âhiret için ona yaraşır bir çabayla çalışırsa işte böylelerinin çabaları karşılık görecektir.
İsrâ
Nuh
﴾20﴿ Hepsine, bunlara da ötekilere de rabbinin ihsanından kesintisiz veririz. Rabbinin ihsanı sınırlı değildir.
Enbiyâ
﴾25﴿ Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, “Benden başka ilâh yoktur, şu halde bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.
Enbiyâ
﴾26﴿ Böyle iken (bazıları) “Rahmân evlât edindi” dediler. Hâşâ! O bundan münezzehtir. Bilâkis o evlât dedikleri lutuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır.
Enbiyâ
﴾27﴿ O’nun sözünün önüne geçmezler, sadece O’nun emriyle hareket ederler.
Enbiyâ
﴾28﴿ Allah onların önlerindekini de arkalarındakini de (bildiklerini de bilmediklerini de) bilir. Onlar Allah’ın razı olduklarından başkasına şefaat edemezler ve Allah korkusundan titrerler!
Enbiyâ
﴾29﴿ Onlardan biri, “Tanrı O değil, benim!” diyecek olsa (ki demez), biz onu da cehennemle cezalandırırız. Zalimleri böyle cezalandırırız
Enbiyâ
﴾30﴿ İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?
Enbiyâ
﴾31﴿ Yeryüzüne onları sarsmasın diye sağlam dağlar yerleştirdik; kolayca yollarını bulabilsinler diye orada vadiler, yollar açtık.
Enbiyâ
﴾32﴿ Gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise, gökyüzünün işaretlerine sırt çevirmektedirler.
Enbiyâ
﴾33﴿ O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Enbiyâ
﴾34﴿ Senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar?
Enbiyâ
﴾35﴿ Her can ölümü tadacaktır. Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz. Sonunda bize geleceksiniz.
Enbiyâ
﴾36﴿ İnkâr edenler seni gördükleri zaman, -Rahmân’ın kitabını inkâr edenlerin ta kendileri olarak- “İlâhlarınızı diline dolayan bu mu?” diye mutlaka seninle alay ederler.
﴾38﴿ “Eğer doğru söylüyorsanız, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diye soruyorlar.
Enbiyâ
﴾39﴿ İnkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları, kendilerine yardım da edilmeyeceği zamanı bilselerdi (böyle acele etmezlerdi)!
Enbiyâ
﴾40﴿ Bilâkis onlara kıyamet ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecek. Artık ne onu geri çevirebilecekler ne de kendilerine süre verilecektir!
Enbiyâ
﴾41﴿ Kuşkusuz, senden önceki peygamberlerle de alay edilmişti; ama sonunda o alay konusu ettikleri şey onlarla alay edenlerin tepelerine biniverdi.
Enbiyâ
﴾42﴿ De ki: “Azap etmek istediğinde gece gündüz rahmâna karşı sizi kim koruyabilir?” Yine de onlar rablerini hatırlamaya yanaşmıyorlar.
Enbiyâ
﴾43﴿ Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilâhları mı var? Onlar ne kendilerini koruyabilirler ne de tarafımızdan destek görürler.
Enbiyâ
﴾44﴿ Oysa biz onları da atalarını da nimetlerimizden faydalandırdık. Hatta bu, ömürleri boyunca sürüp gitti. Şimdi bizim yeryüzünü etrafından nasıl eksiltip durduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde üstün gelen onlar mı?
Enbiyâ
﴾45﴿ De ki: “Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.” Fakat (vicdanı) sağır olanlar, uyarılsalar da bu çağrıyı duymazlar.
Enbiyâ
﴾46﴿ Andolsun, onları rabbinin azabından bir esinti yoklasa muhakkak ki, “Vah bize! Hakikaten biz kendimize kötülük etmişiz!” derler.
Enbiyâ
﴾47﴿ Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getirir ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.
Enbiyâ
Musa-Harun
﴾48-49﴿ Andolsun ki, Mûsâ ve Hârûn’a, günahtan sakınan, görmedikleri halde rablerinden korkan ve kıyametin kaygısını taşıyanlar için bir ayırma ölçütü, bir ışık, bir hatırlatıcı kaynak (kitap) verdik.
Enbiyâ
﴾50﴿ İşte bu Kur’an da bizim indirdiğimiz bereketli bir hatırlatıcı bilgi kaynağıdır. Şimdi siz onu inkâr mı ediyorsunuz?
Enbiyâ
İbrahim
﴾51﴿ Biz daha önce İbrâhim’e doğru düşünme yeteneği vermiştik. Biz onu biliyorduk.
Enbiyâ
İbrahim
﴾52﴿ O, babasına ve kavmine, “Şu kendilerine tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?” diye sormuştu.
Enbiyâ
İbrahim
﴾53﴿ Onlar da “Atalarımızı bunlara tapar bulduk” diye cevap vermişlerdi.
Enbiyâ
İbrahim
﴾54﴿ İbrâhim, “Doğrusu siz de atalarınız da açık bir sapkınlık içindesiniz” dedi.
Enbiyâ
İbrahim
﴾55﴿ Onlar da, “Bize gerçeği mi getirdin, yoksa bizimle oyun mu oynuyorsun?” diye sordular.
Enbiyâ
İbrahim
﴾56﴿ İbrâhim şöyle cevap verdi: “Hayır, sizin rabbiniz, göklerin ve yerin rabbidir; onları O yaratmıştır; ben de bunu ikrar edenlerdenim.”
Enbiyâ
İbrahim
﴾57﴿ Sonra (içinden şöyle geçirdi): “Allah’a yemin ederim ki siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!”
Enbiyâ
İbrahim
﴾58﴿ (Onlar gidince) İbrâhim putları paramparça etti, belki ona başvururlar diye büyük putu bıraktı.
Enbiyâ
İbrahim
﴾59﴿ (Dönüp durumu gören) putperestler, “Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir” dediler.
Enbiyâ
İbrahim
﴾60-61﴿ Bazıları, “İbrâhim denen bir gencin bunları diline doladığını işitmiştik” deyince, “O halde, onu hemen insanların önüne getirin, belki birileri şahitlik eder” dediler.
Enbiyâ
İbrahim
﴾62﴿ “Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın, ey İbrâhim?” diye sordular.
Enbiyâ
İbrahim
﴾63﴿ İbrâhim, “Hayır” dedi, “Bu işi şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun!”
Enbiyâ
İbrahim
﴾64﴿ Sonra kendi kendilerine dönüp, “Asıl haktan ayrılanlar sizlersiniz!” dediler.
Enbiyâ
İbrahim
﴾65﴿ Sonra yine başlarını öne eğerek “Bunların konuşamayacağını pekâlâ biliyorsun” dediler.
Enbiyâ
İbrahim
﴾66-67﴿ İbrâhim, “öyleyse Allah’ı bırakıp da size ne fayda ne de zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Size de Allah’ı bırakıp taptığınız bu şeylere de yuf olsun! Siz aklınızı kullanmaz mısınız?” dedi.
Enbiyâ
İbrahim
﴾68﴿ Putperestler, “Eğer bir şey yapacaksanız, yakın onu ve böylece tanrılarınıza yardım edin!” dediler.
Enbiyâ
İbrahim
﴾69﴿ Biz de, “Ey ateş” dedik, “İbrâhim’e serin ve zararsız ol!”
Enbiyâ
İbrahim
﴾70﴿ Ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları daha çok zarar eden taraf yaptık.
Enbiyâ
İbrahim
﴾71﴿ Onu da Lût’u da kurtarıp herkes için bereketli kıldığımız yere ulaştırdık.
Enbiyâ
İbrahim
﴾72﴿ İbrâhim’e İshak’ı ve üstüne bir de armağan olarak Ya‘kūb’u lütfettik; her birinin sâlih insan olmasını sağladık.
Enbiyâ
İbrahim
﴾73﴿ Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılıp zekât vermeyi vahyettik. Onlar, bize hep kulluk ettiler.
Enbiyâ
Lut
﴾74﴿ Lût’a da hikmet ve ilim verdik; onu çirkin şeyler yapan kasaba halkından kurtardık. Gerçekten onlar yoldan çıkmış kötü bir topluluktu.
Enbiyâ
Lut
﴾75﴿ Lût’u rahmetimize kabul ettik; çünkü o iyilerdendi.
Enbiyâ
Nuh
﴾76﴿ Nûh’u da hatırla; daha önce o dua etmişti, biz de duasını kabul edip kendisini ve yakınlarını büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
Enbiyâ
Nuh
﴾77﴿ Onu, âyetlerimizi inkâr eden kavimden korumuştuk. Gerçekten onlar, kötü insanlardı; bu yüzden hepsini suda boğduk
Enbiyâ
Davud-Süleyman
﴾78﴿ Dâvûd’u ve Süleyman’ı da an. Bir zamanlar, (zarar görmüş) bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı. Bir topluluğun koyun sürüsü, geceleyin başı boş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz de onların hükmüne tanık idik.
Enbiyâ
Davud-Süleyman
﴾79﴿ Süleyman’ın dava konusunu iyi anlamasını sağladık. Her birine de hükmetme yeteneği ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Dâvûd’un buyruğu altına soktuk. Bunları yapan bizdik.
Enbiyâ
Davud-Süleyman
﴾80﴿ Ona sizin için zırh yapmayı öğrettik ki savaş darbelerinden sizi korusun. Artık şükredecek misiniz?
Enbiyâ
Davud-Süleyman
﴾81﴿ Süleyman’ın emrine de onun isteğine göre, içinde bereketler yarattığımız yere doğru esmek üzere güçlü rüzgârı verdik. Biz her şeyi biliriz.
Enbiyâ
Davud-Süleyman
﴾82﴿ Şeytanlar (cinler) arasından da onun için dalgıçlık ve daha başka işler yapanlar vardı. Biz onları gözetim altında tutuyorduk.
Enbiyâ
Eyyub
﴾83﴿ Eyyûb’u da an! Hani rabbine, “Başıma bu dert geldi. Ama sen merhametlilerin en üstünüsün” diye niyaz etmişti.
Enbiyâ
Eyyub
﴾84﴿ Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için anılacak bir örnek olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik; ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.
Enbiyâ
İsmail-İdris-Zülküf
﴾85﴿ İsmâil’i, İdrîs’i ve Zülkifl’i de yâdet. Hepsi de sabreden kimselerdendi.
Enbiyâ
İsmail-İdris-Zülküf
﴾86﴿ Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdi.
Enbiyâ
Zunnun
﴾87﴿ Zünnûn’u da (Yûnus) zikret! Hani öfkeli bir halde geçip gitmiş, bizim kudretimizin kendisine yetmeyeceğini zannetmişti. Sonunda karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben kötü işler yapmışım!” diyerek yalvardı.
Enbiyâ
Zunnun
﴾88﴿ Bunun üzerine duasını kabul ettik ve onu sıkıntıdan kurtardık. İşte biz iman etmiş olanları böyle kurtarırız.
Enbiyâ
Zekeriya
﴾89﴿ Zekeriyyâ’yı da an! Hani o, rabbine şöyle niyaz etmişti: “Rabbim! Geride kalanların en hayırlısı sensin, yine de sen beni yalnız (çocuksuz) bırakma!”
Enbiyâ
Yahya
﴾90﴿ Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahyâ’yı verdik; eşini de bunun için elverişli kıldık. Onlar, hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler.
Enbiyâ
Meryem-İsa
﴾91﴿ İffetini korumuş olan kadını da an! Ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu cümle âlem için bir işaret kıldık.
Enbiyâ
﴾92﴿ “Gerçekten bu, tek bir din topluluğu olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin rabbinizim. Şu halde bana kulluk edin” (dedik).
Enbiyâ
﴾93﴿ Ama insanlar kendi aralarında birliği paramparça ettiler. Oysa hepsi bize dönecektir.
Enbiyâ
﴾94﴿ Bu durumda her kim mümin olarak dünya ve âhiret için yararlı işler yaparsa çabası asla inkâr edilmez, biz onu yazmaktayız.
Enbiyâ
﴾95﴿ Helâk ettiğimiz bir belde için artık dönüş imkânsızdır; onlar geri dönemeyeceklerdir.
Enbiyâ
﴾96﴿ Nihayet Ye’cûc ve Me’cûc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman;
Enbiyâ
﴾97﴿ Şaşmaz sözün gerçekleşmesi yaklaşmıştır; bir de bakarsın ki inkârcıların gözleri yerinden fırlamış! “Gerçekten biz, bu konuda gaflet içindeymişiz; daha da ötesi büsbütün zulme batmışız” diye yakınmaktadırlar!
Enbiyâ
﴾98﴿ Şüphe yok ki siz ve Allah’tan başka taptığınız tanrılar cehennem yakıtısınız, hepiniz oraya gideceksiniz.
Enbiyâ
﴾99﴿ Onlar tanrı olsalardı cehenneme gitmezlerdi. Oysa hepsi orada ebedî kalacaklardır.
Enbiyâ
﴾100﴿ Orada onlara sızlanıp inlemek düşer. Onlar orada başka bir şey işitmezler.
Enbiyâ
﴾101﴿ Daha önce bizden en güzel sonucun vaadini almış olanlara gelince, işte onlar cehennemden uzak tutulurlar.
Enbiyâ
﴾102﴿ Onlar cehennemin uğultusunu işitmezler, canlarının istediği nimetler içinde ebedî olarak kalırlar.
Enbiyâ
﴾103﴿ En büyük dehşet bile onları tasalandırmaz. Melekler onları, “İşte bu size vaad edilmiş olan (mutlu) gününüzdür” diyerek karşılar.
Enbiyâ
﴾104﴿ O dehşet günü gökleri yazılı kâğıt tomarlarını dürer gibi düreriz. Yaratmaya başlamadan önceki hale döndürürüz. Sözümüz sözdür; biz bunu mutlaka yaparız.
Enbiyâ
﴾105﴿ Andolsun zikirden sonra Zebûr’da da, “Yeryüzü iyi kullarıma kalacaktır” diye yazmıştık.
Enbiyâ
﴾106﴿ İşte bunda, Allah’a kulluk eden topluluk için yeterli açıklama vardır.
Enbiyâ
﴾107﴿ Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
Enbiyâ
﴾108﴿ De ki: “Bana ilâhınız bir tek ilâhtır diye vahyediliyor; siz hâlâ teslim olmayacak mısınız?”
Enbiyâ
﴾109﴿ Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Ben gerçeği hepinize aynı şekilde açıkladım. Artık size vaad olunan şey yakın mı uzak mı bilmiyorum.
Enbiyâ
﴾110﴿ Şüphesiz Allah sözün açıkça söylenenini de bilir, gizli tuttuklarınızı da bilir.
Enbiyâ
﴾111﴿ Bilmiyorum, belki de azabın ertelenmesi sizi denemek ve bir zamana kadar sizi dünyadan nasiplendirmek içindir.”
Enbiyâ
﴾112﴿ Peygamber şöyle dedi: “Rabbim! Adaletinle hükmünü ver. Rabbimiz rahmândır. Asılsız iddialarınıza karşı yardımına sığınılacak da yalnız O’dur.”
Hac
﴾42-44﴿ Şayet seni yalancılıkla itham ediyorlarsa bilesin ki senden önce Nûh, Âd ve Semûd kavimleri, İbrâhim’in kavmi, Lût’un kavmi ve Medyen halkı da (peygamberlerinin bildirdiklerini) yalan saymışlardı. Aynı şekilde Mûsâ da yalancılıkla itham edilmişti. Ben ise o inkârcılara biraz süre tanıdım ve sonra onları kıskıvrak yakaladım. Hadlerini bildirişim nasıldı bir bilsen!
Mü'minûn
Nuh
﴾23﴿ Andolsun ki Nûh’u da kavmine gönderdik de, “Ey kavmim!” dedi, “Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka bir tanrınız yoktur. İsyan etmekten sakınmıyor musunuz?”
Mü'minûn
Nuh
﴾24﴿ Kavminin inkâra sapmış ileri gelenleri dediler ki: “Bu adam, size üstünlük kurmak isteyen, sadece sizin gibi sıradan bir insandır. Eğer Allah (elçi göndermek) isteseydi herhalde bir melek gönderirdi. Biz geçmiş atalarımızdan böyle bir şey duymadık.
Mü'minûn
Nuh
﴾25﴿ Bu adam olsa olsa cin çarpmış biridir; bir süre onu gözetim altında tutun.”
Mü'minûn
Nuh
﴾26﴿ Nûh, “Rabbim! Bunların beni yalancılıkla suçlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.
Mü'minûn
Nuh
﴾27﴿ Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: “Bizim gözetimimiz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Buyruğumuz geldiğinde sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten birer çift hayvan ile kendileri aleyhinde hüküm kesinleşmiş olanların dışındaki aileni gemiye al; ama o haksızlığa sapmış olanlar konusunda sakın bana bir şey söyleme! Onlar kesinlikle boğulacaklar!
Mü'minûn
Nuh
﴾28﴿ Yanındakilerle birlikte sen de gemiye yerleştiğinde, ‘Bizi bu zalimler topluluğundan kurtaran Allah’a hamdolsun!’ de.
Mü'minûn
Nuh
﴾29﴿ Yine de ki: ‘Rabbim! Beni bereketli bir yere indir; en uygun şekilde indirip yerleştiren sensin.’
Mü'minûn
Nuh
﴾30﴿ Kuşkusuz bu anlatılanlarda ibretler vardır; muhakkak ki biz bunlarla insanları sınarız.
Mü'minûn
Nuh
﴾31﴿ Sonra onların ardından başka bir nesil meydana getirdik.
Mü'minûn
Semud
﴾32﴿ Bunların arasından da kendilerine, “Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. İsyan etmekten sakınmıyor musunuz?” diyen bir elçi gönderdik.
Mü'minûn
Semud
﴾33﴿ Bu elçinin kavminden olup da inkâra sapan, âhirete ulaşmayı yalan sayan, dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz hatırlı kişiler halka şöyle dediler: “Bu da olsa olsa sizin gibi sıradan bir insan. Sizin yediğinizden yemekte, içtiğinizden içmektedir.
Mü'minûn
Semud
﴾34﴿ Sizin gibi sıradan bir insana uyacak olursanız o zaman herhalde kaybedenlerden olursunuz.
Mü'minûn
Semud
﴾35﴿ O size, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken tekrar hayat alanına çıkarılacağınızı mı söylüyor?
Mü'minûn
Semud
﴾36﴿ Bu size söylenenler gerçek olmaktan çok çok uzak!
Mü'minûn
Semud
﴾37﴿ Gerçek olan sadece şu yaşadığımız dünya hayatıdır. Ölür ve yaşarız. Bir daha da diriltilecek değiliz.
Mü'minûn
Semud
﴾38﴿ O, Allah hakkında sadece yalanlar düzüp koşan bir adamdır. Biz ona inanmıyoruz.”
Mü'minûn
Semud
﴾39﴿ O peygamber şöyle dedi: “Rabbim! Bunların beni yalancılıkla suçlamalarına karşı bana yardım et!”
Mü'minûn
Semud
﴾40﴿ Allah buyurdu ki: “Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!”
Mü'minûn
Semud
﴾41﴿ Nitekim kaçınılmaz bir âkıbet olarak onları o korkunç ses yakalayıverdi; böylece sel süprüntüsüne çevirdik onları! Zalimlerin canı cehenneme!
Mü'minûn
Ad
﴾42﴿ Sonra onların ardından başka başka nesiller getirdik.
Mü'minûn
Ad
﴾43﴿ Hiçbir ümmet kendi ecelinin ne önüne geçebilir ne de (ondan) sonraya kalabilir.
Mü'minûn
Ad
﴾44﴿ Sonra birbiri ardından elçilerimizi gönderdik. Her bir ümmete kendi peygamberi geldikçe hep onu yalancılıkla suçladılar; biz de onları birbiri peşinden tarihe gömdük, onları ibret hikâyelerine dönüştürdük. İnanmayanların cehenneme kadar yolu var!
Mü'minûn
Musa
﴾45-46﴿ Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u, âyetlerimizle ve apaçık bir delil ile Firavun’a ve onun önde gelen adamlarına gönderdik. Fakat onlar büyüklük tasladılar. Zaten onlar herkese tepeden bakan bir topluluktu.
Mü'minûn
Musa
﴾47﴿ Nitekim şöyle dediler: “Soydaşları bize kölelik ederlerken bizden farklı olmayan bu iki adama mı inanacağız!”
Mü'minûn
Musa
﴾48﴿ Böylece onları yalancılıkla itham ettiler, sonuçta helâk edilenler arasına onlar da katıldı.
Mü'minûn
Musa
﴾49﴿ Gerçek şu ki, belki İsrâiloğulları yollarını düzeltirler diye Mûsâ’ya kitabı vermiştik.
Mü'minûn
İsa
﴾50﴿ Meryem oğlu ile annesini de bir mûcize yaptık; ikisini de kalmaya elverişli, kaynak suyu bulunan yüksekçe bir yere yerleştirdik.
Mü'minûn
İsa
﴾51﴿ Ey peygamberler! Tertemiz nimetlerden yiyip için, güzel işler yapın. Kuşkusuz ben yaptıklarınızı eksiksiz bilmekteyim.
Mü'minûn
İsa
﴾52﴿ Biliniz ki, sizin şu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin rabbinizim. Onun için yolumdan çıkmaktan sakının.
Furkân
Musa
﴾35﴿ Gerçek şu ki biz Mûsâ’ya da kitap vermiş, kardeşi Hârûn’u onun yanında yardımcı tayin etmiştik.
Furkân
Musa
﴾36﴿ Onlara, “Âyetlerimizi yalan sayan topluluğun yanına gidin” dedik. Ama sonunda o (söz dinlemeyen) topluluğu yıkıp yok ettik.
Furkân
Nuh
﴾37﴿ Peygamberleri yalancı saymaları üzerine Nûh kavmini de sulara gömdük ve böylece onları insanlık için bir ibret yaptık. Biz, zalimler için çok acı bir azap hazırladık.
Furkân
Ad,Semud,Ress
﴾38﴿ Âd’ı, Semûd’u, Res halkını, bunlar arasında daha birçok nesli de (cezalandırdık).
Furkân
Ad,Semud,Ress
﴾39﴿ Oysa her birine ibretli örnekler vermiştik. Nihayet hepsini kırıp geçirdik.
Furkân
Ad,Semud,Ress
﴾40﴿ Bunlar, felâket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye gitmişlerdi; peki oraları görmüyorlar mıydı? Hayır hayır! Bunlar öldükten sonra yeniden dirilmek diye bir şeyi beklemiyorlar.
Şuarâ
Musa
﴾10-11﴿ Hani rabbin Mûsâ’ya, şöyle seslenmişti: “O zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git. Onlar (zulümden) hâlâ sakınmayacaklar mı?”
﴾13﴿ Göğsüm daralıyor, dilim dolaşıyor; onun için bu elçilik görevini Hârûn’a yükle.
Şuarâ
Musa
﴾14﴿ Ayrıca ben onlar nezdinde suçluyum; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum” dedi.
Şuarâ
Musa
﴾15﴿ Allah, “Hayır, asla böyle olmayacak!” buyurdu. “Haydi ikiniz de mûcizelerimizle gidin. Şüphesiz biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.”
Şuarâ
Musa
﴾16-17﴿ Firavun’a gidin ve deyin ki: “Gerçekten biz, İsrâiloğulları’nı bizimle beraber göndermen için âlemlerin rabbinin elçisiyiz.”
Şuarâ
Musa
﴾18﴿ (Makamına vardıklarında Mûsâ’ya) Firavun şöyle dedi: “Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?
Şuarâ
Musa
﴾19﴿ Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörün birisin!”
﴾44﴿ Bunun üzerine iplerini, değneklerini yere attılar ve dediler ki: “Firavun’un üstün gücü adına, elbette üstün gelen biz olacağız.”
Şuarâ
Musa
﴾45﴿ Sonra Mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler, onların düzmece nesnelerini yutuveriyor!
Şuarâ
Musa
﴾46﴿ Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
Şuarâ
Musa
﴾47-48﴿ “Âlemlerin rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un rabbine iman ettik” dediler.
Şuarâ
Musa
﴾48﴿ ""Âlemlerin rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un rabbine iman ettik"" dediler.
Şuarâ
Musa
﴾49﴿ Firavun dedi ki: “Benim size izin vermemi beklemeden ona iman ediyorsunuz, öyle mi? Anlaşılan o, size sihri öğreten üstadınızmış! Ama şimdi göreceksiniz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!”
Şuarâ
Musa
﴾50﴿ “Zararı yok” dediler, “Nasıl olsa biz rabbimize dönüyoruz.
Şuarâ
Musa
﴾51﴿ İlk iman edenler olduğumuz için rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.”
Şuarâ
Musa
﴾52﴿ Mûsâ’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz” diye vahyettik.
Şuarâ
Musa
﴾53﴿ Firavun da asker toplamak üzere şehirlere adamlar gönderdi.
Şuarâ
Musa
﴾54﴿ (Adamlarına) “Bunlar, sayıları az, önemsiz bir topluluk;
Şuarâ
Musa
﴾55﴿ Fakat bize karşı nefretle doludurlar.
Şuarâ
Musa
﴾56﴿ Biz de kuşkusuz tedbirli, tek vücut bir topluluğuz” (dedi).
Şuarâ
Musa
﴾57-58﴿ Daha sonra onları (Firavun ve topluluğunu) bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve değerli bir konumdan mahrum ettik.
Şuarâ
Musa
﴾59﴿ İşte böyle. Bu nimetleri onların yerine İsrâiloğulları’na verdik.
Şuarâ
Musa
﴾60﴿ (Olaya gelince) Arkadan Firavun ve adamları gün doğarken onlara yetiştiler.
Şuarâ
Musa
﴾61﴿ İki topluluk birbirini görünce, Mûsâ’nın adamları, “İşte yakalandık!” dediler.
Şuarâ
Musa
﴾62﴿ Mûsâ, “Hayır! Eminim ki rabbim benimledir, bana bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.
Şuarâ
Musa
﴾63﴿ Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asân ile denize vur!” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı, her parça koca bir dağ gibi oldu.
Şuarâ
Musa
﴾64﴿ Ötekilerini de oraya getirdik.
Şuarâ
Musa
﴾65-66﴿ Mûsâ ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardıktan sonra ötekilerini suda boğduk.
Şuarâ
Musa
﴾67﴿ Şüphesiz bunda inandırıcı işaretler vardır; ama çokları imana gelmiş değildir.
Şuarâ
Musa
﴾68﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güçlüdür, engin merhamet sahibidir.
Şuarâ
İbrahim
﴾69﴿ Onlara İbrâhim’in öyküsünü de anlat.
Şuarâ
İbrahim
﴾70﴿ Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” diye sormuştu.
Şuarâ
İbrahim
﴾71﴿ “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz” diye cevap verdiler.
Şuarâ
İbrahim
﴾72﴿ İbrâhim, “Peki ama, dedi, dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı?
Şuarâ
İbrahim
﴾73﴿ Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?”
Şuarâ
İbrahim
﴾74﴿ “Hayır ama biz atalarımızı böyle yapar bulduk” dediler.
Şuarâ
İbrahim
﴾75-76﴿ İbrâhim dedi ki: “İyi de sizin ve önceki atalarınızın neye taptığınızı hiç düşündünüz mü?
Şuarâ
İbrahim
﴾77﴿ İyi bilin ki âlemlerin rabbi dışında taptıklarınız benim düşmanımdır;
Şuarâ
İbrahim
﴾78﴿ O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.
Şuarâ
İbrahim
﴾79﴿ Beni yediren ve içirendir.
Şuarâ
İbrahim
﴾80﴿ Hastalandığım zaman bana şifa verendir.
Şuarâ
İbrahim
﴾81﴿ Canımı alacak olan, sonra beni yeniden diriltecek olandır.
Şuarâ
İbrahim
﴾82﴿ Hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum yine O’dur.
Şuarâ
İbrahim
﴾83﴿ Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Şuarâ
İbrahim
﴾84﴿ Arkadan gelecekler içinde iyilikle anılmayı bana nasip eyle!
Şuarâ
İbrahim
﴾85﴿ Beni, naîm cennetine girenlerden eyle!
Şuarâ
İbrahim
﴾86﴿ Babamı da bağışla; kuşkusuz o doğru yoldan sapanlardan oldu.
Şuarâ
İbrahim
﴾87-89﴿ İnsanların diriltileceği gün ve Allah’a temiz bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün beni mahcup etme!”
Şuarâ
İbrahim
﴾90﴿ O gün cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılır.
Şuarâ
İbrahim
﴾91﴿ Cehennem de küfre sapmış olanlara açıkça gösterilir.
Şuarâ
İbrahim
﴾92-93﴿ Onlara, “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız nerede? Size yardım edebiliyorlar veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilir.
Şuarâ
İbrahim
﴾94-95﴿ Artık onlar, o sapkınlar ve İblîs’in yandaşları toptan tepetaklak cehenneme atılırlar.
Şuarâ
İbrahim
﴾95﴿ Artık onlar, o sapkınlar ve İblîs’in yandaşları toptan tepetaklak cehenneme atılırlar.
Şuarâ
İbrahim
﴾96﴿ Orada onlar birbirleriyle çekişerek şöyle derler:
Şuarâ
İbrahim
﴾97-98﴿ “Vallahi, biz sizi âlemlerin rabbi ile eşit tutarken gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.
Şuarâ
İbrahim
﴾99﴿ Bizi ancak o günaha batmış olanlar saptırdı.
Şuarâ
İbrahim
﴾100-101﴿ Şimdi bizim ne şefaatçilerimiz var ne de samimi bir dostumuz.
Şuarâ
İbrahim
﴾102﴿ Ah keşke bizim için bir dönüş daha olsa da müminlerden olsak!”
Şuarâ
İbrahim
﴾103﴿ İşte bu anlatılanlarda elbet alınacak büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
Şuarâ
İbrahim
﴾104﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.
Şuarâ
Nuh
﴾105﴿ Nûh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.
Şuarâ
Nuh
﴾106﴿ Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “İnkârdan sakınmayacak mısınız?
Şuarâ
Nuh
﴾107﴿ Bakınız ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Şuarâ
Nuh
﴾108﴿ Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Şuarâ
Nuh
﴾109﴿ Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.
Şuarâ
Nuh
﴾110﴿ Artık Allah’a isyandan sakının ve bana itaat edin.”
Şuarâ
Nuh
﴾111﴿ Şöyle cevap verdiler: “Seni toplumun en aşağı kesiminin izlediğini göre göre sana iman eder miyiz!”
Şuarâ
Nuh
﴾112﴿ Nûh dedi ki: “Onların vaktiyle ne yaptıklarını bilmem.
Şuarâ
Nuh
﴾113﴿ Onların hesabı ancak rabbime aittir. Düşünseydiniz bunu anlardınız!
Şuarâ
Nuh
﴾114﴿ Ben iman etmiş kimseleri kovacak değilim.
Şuarâ
Nuh
﴾115﴿ Ben sadece gerçekleri apaçık ortaya koyan bir uyarıcıyım.”
Şuarâ
Nuh
﴾116﴿ “Ey Nûh!” dediler, “Bu işten vazgeçmezsen, kesinlikle sen de taşlanacaksın!”
﴾118﴿ Artık benimle onların arasındaki durumu sen hükmünle açıklığa kavuştur, beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!”
Şuarâ
Nuh
﴾119﴿ Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o her şeyle dopdolu geminin içinde kurtardık.
Şuarâ
Nuh
﴾120﴿ Sonra geri kalanları da sulara gömdük.
Şuarâ
Nuh
﴾121﴿ Doğrusu anlayanlar için bu kıssada büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
Şuarâ
Nuh
﴾122﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güçlüdür, engin merhamet sahibidir.
Şuarâ
Ad
﴾123﴿ Âd kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.
Şuarâ
Ad
﴾124﴿ Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmıyor musunuz?
Şuarâ
Ad
﴾125﴿ Ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Şuarâ
Ad
﴾126﴿ Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Şuarâ
Ad
﴾127﴿ Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.
Şuarâ
Ad
﴾128﴿ Siz boş şeylerle uğraşarak her yüksek yere bir anıt mı dikersiniz?
Şuarâ
Ad
﴾129﴿ Temelli kalacağınızı umarak mı büyük konaklar yaparsınız?
Şuarâ
Ad
﴾130﴿ Gücünüzü hep zalim zorbalar gibi mi kullanırsınız?
Şuarâ
Ad
﴾131﴿ Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
Şuarâ
Ad
﴾132-134﴿ Bildiğiniz şeyleri size veren, size sürüler, oğullar, bağlar, pınarlar ihsan eden Allah’a karşı gelmekten sakının.
Şuarâ
Ad
﴾135﴿ Doğrusu sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.”
Şuarâ
Ad
﴾136﴿ Şöyle cevap verdiler: “Sen öğüt versen de vermesen de bizce birdir.”
Şuarâ
Ad
﴾137﴿ “Bu, öncekilerin tuttuğu yoldan başkası değildir.
Şuarâ
Ad
﴾138﴿ Bu yüzden azaba uğratılacak da değiliz.”
Şuarâ
Ad
﴾139﴿ Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de onları helâk ettik. Doğrusu bu anlatılanlarda büyük bir ibret vardır ama çokları inanmazlar.
Şuarâ
Ad
﴾140﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.
Şuarâ
Semud
﴾141﴿ Semûd kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı.
Şuarâ
Semud
﴾142﴿ Kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?
Şuarâ
Semud
﴾143﴿ Bakınız, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Şuarâ
Semud
﴾144﴿ Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Şuarâ
Semud
﴾145﴿ Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.
Şuarâ
Semud
﴾146-149﴿ Siz burada, bahçelerin, pınarların içinde; ekinlerin, meyveleri uç vermiş hurma ağaçlarının arasında güven içinde bırakılacağınızı ve dağlardan ustaca evler oyup yapmaya devam edebileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Şuarâ
Semud
﴾150﴿ Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
Şuarâ
Semud
﴾151-152﴿ Yeryüzünde düzeni bozan ama düzeltmeye yanaşmayan aşırıların istediklerini yapmayın.”
Şuarâ
Semud
﴾152﴿ Yeryüzünde düzeni bozan ama düzeltmeye yanaşmayan aşırıların istediklerini yapmayın.""
Şuarâ
Semud
﴾153﴿ Dediler ki: “Kuşkusuz sen, kendisine büyü yapılmış birisin!
Şuarâ
Semud
﴾154﴿ Sen de yalnızca bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlü isen, haydi bize bir mûcize getir.”
Şuarâ
Semud
﴾155-156﴿ Sâlih, “İşte (mûcize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa büyük bir günün azabı yakanıza yapışır” dedi.
Şuarâ
Semud
﴾157-158﴿ Buna rağmen onlar deveyi kestiler, ama yaptıklarına pişman oldular; çünkü onları azap yakaladı. Doğrusu bunda büyük bir ders vardır ama çokları iman etmezler.
Şuarâ
Semud
﴾159﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.
Şuarâ
Lut
﴾160﴿ Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı.
Şuarâ
Lut
﴾161﴿ Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?
Şuarâ
Lut
﴾162﴿ Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Şuarâ
Lut
﴾163﴿ Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Şuarâ
Lut
﴾164﴿ Bunun için sizden karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.
Şuarâ
Lut
﴾165-166﴿ Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da insanlar arasından erkeklerle mi beraber oluyorsunuz? Doğrusu siz haddini aşan bir kavimsiniz!”
Şuarâ
Lut
﴾167﴿ “Ey Lût!” dediler, “Bu tutumundan vazgeçmezsen iyi bil ki sen de kovulacaksın!”
Şuarâ
Lut
﴾168﴿ Lût, “Doğrusu ben bu yaptığınızdan dolayı sizden nefret ediyorum” dedi.
Şuarâ
Lut
﴾169﴿ “Rabbim! Beni ve ailemi, bunların yapmakta olduklarının vebalinden kurtar” diye dua etti.
Şuarâ
Lut
﴾170-171﴿ Bunun üzerine geride kalanlar arasındaki yaşlı kadın müstesna, onu ve bütün ailesini kurtardık.
Şuarâ
Lut
﴾172﴿ Sonra diğerlerini helâk ettik.
Şuarâ
Lut
﴾173﴿ Üzerlerine de görülmemiş bir yağmur yağdırdık, sonunda önceden uyarılmış olanların yağmuru korkunç oldu.
Şuarâ
Lut
﴾174﴿ Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler.
Şuarâ
Lut
﴾175﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.
Şuarâ
Şuayb
﴾176﴿ Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı.
Şuarâ
Şuayb
﴾177﴿ Şuayb onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?
Şuarâ
Şuayb
﴾178﴿ Bakınız ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Şuarâ
Şuayb
﴾179﴿ Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Şuarâ
Şuayb
﴾180﴿ Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.
Şuarâ
Şuayb
﴾181﴿ Ölçüyü tam tutun, eksik verenlerden olmayın.
Şuarâ
Şuayb
﴾182﴿ Doğru terazi ile tartın.
Şuarâ
Şuayb
﴾183﴿ İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın.
Şuarâ
Şuayb
﴾184﴿ Sizi ve önceki nesilleri yaratana saygılı olun.”
Şuarâ
Şuayb
﴾185﴿ Şöyle cevap verdiler: “Sen, gerçekten büyü yapılmış birisin!
Şuarâ
Şuayb
﴾186﴿ Sen de sadece bizim gibi bir beşersin. Biz senin kuşkusuz yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz.
Şuarâ
Şuayb
﴾187﴿ Eğer doğru sözlü isen, haydi üstümüze gökten azap yağdır.”
Şuarâ
Şuayb
﴾188﴿ Şuayb, “Yaptıklarınızı en iyi bilen rabbimdir” dedi.
Şuarâ
Şuayb
﴾189﴿ Onu yalancılıkla suçladılar, derken gölge gününün azabı üzerlerine çöküverdi. O gerçekten büyük bir günün azabıydı!
Şuarâ
Şuayb
﴾190﴿ Doğrusu almak isteyenler için bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
Şuarâ
Şuayb
﴾191﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.
Şuarâ
Şuayb
﴾192﴿ Şüphesiz bu Kur’an âlemlerin rabbi tarafından indirilmiştir.
Neml
Musa
﴾7﴿ Bir zamanlar Mûsâ, ailesine, “(Şu uzakta) bir ateş bulunduğunu farkettim. Size oradan bir haber ya da ısınmanız için ondan bir parça kor getireceğim” demişti.
Neml
Musa
﴾8﴿ Oraya geldiğinde ona şöyle seslenildi: “Ateşin yanındaki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin rabbi olan Allah, her türlü noksanlıktan uzaktır!”
Neml
Musa
﴾9﴿ “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allahım!
Neml
Musa
﴾10﴿ Asânı yere at!” Mûsâ atıp da onu yılan gibi kımıldanır görünce arkasına bakmadan dönüp kaçtı. (Allah buyurdu ki:) “Ey Mûsâ! Korkma, benim huzurumda peygamberler korkmaz;
Neml
Musa
﴾11﴿ Ancak haksızlığa sapan korkar; o da işlediği bir kötülük yerine bir iyilik ederse bilsin ki ben çok bağışlayıcıyım, çok merhametliyim.
Neml
Musa
﴾12﴿ Şimdi elini koynuna sok da kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Dokuz mûcize ile Firavun ve kavmine git. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim oldular.”
Neml
Musa
﴾13﴿ Mûcizelerimiz onların gözleri önüne serilince, “Bu, düpedüz bir sihirdir” dediler.
Neml
Musa
﴾14﴿ Mûcizeleri açık ve kesin olarak görüp idrak ettikleri halde zulüm ve kibirlerinden ötürü onları inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!
Neml
Davud
﴾15﴿ Şüphesiz biz Dâvûd’a ve Süleyman’a da bir ilim verdik. “Bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a hamdolsun!” dediler.
Neml
Süleyman
﴾16﴿ Süleyman Dâvûd’un yerine geçti. Dedi ki: “Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden gerektiği kadar verildi. Doğrusu bu apaçık bir lutuftur.”
Neml
Süleyman
﴾17﴿ Bir zaman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan orduları Süleyman’ın emrinde toplanmış, birlikte sevk ve idare ediliyordu.
Neml
Süleyman
﴾18﴿ Nihayet Karınca vadisine geldiklerinde, bir karınca şöyle dedi: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; aman, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!”
Neml
Süleyman
﴾19﴿ Onun bu sözünden dolayı Süleyman neşeyle gülümsedi ve “Ey rabbim!” dedi, “Gerek bana gerekse anne babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya beni muvaffak kıl. Rahmetinle beni iyi kullarının arasına kat!”
Neml
Süleyman
﴾20﴿ Süleyman kuşları gözden geçirdi ve “Hüdhüdü niçin göremiyorum; yoksa kayıplara mı karıştı?” diye sordu.
Neml
Süleyman
﴾21﴿ “Ya bana açık bir gerekçe getirir veya onu şiddetle cezalandırırım ya da onu boğazlarım!”
Neml
Süleyman
﴾22﴿ Çok geçmeden hüdhüd gelip dedi ki: “Ben, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe’ halkından sana kesin bir bilgi getirdim.”
Neml
Süleyman
﴾23﴿ “Onları bir kadın hükümdarın yönettiğini gördüm; kendisine her imkân verilmiş; bir de muhteşem tahtı var.
Neml
Süleyman
﴾24﴿ Ancak onun ve halkının Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını da gördüm. Şeytan onlara yaptıklarını güzel göstermiş, böylece onları yoldan alıkoymuş; bu yüzden doğru yolu bulamıyorlar.
Neml
Süleyman
﴾25﴿ (Şeytan bunu) göklerde ve yerde gizli olanı açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah’a secde etmesinler, diye yapmış.
Neml
Süleyman
﴾26﴿ Oysa büyük arşın sahibi olan Allah’tan başka tanrı yoktur.”
Neml
Süleyman
﴾27﴿ Süleyman da, “Doğru mu söylüyorsun yoksa yalancılardan biri misin, göreceğiz.
Neml
Süleyman
﴾28﴿ Şu mektubumu götür, önlerine bırak, sonra onların yanından çekil de ne sonuca varacaklarına bak.”
Neml
Süleyman
﴾29﴿ Sebe melikesi (adamlarına) şöyle dedi: “Beyler! Bana çok önemli bir mektup gönderilmiş!
Neml
Süleyman
﴾30﴿ Mektup Süleyman’dan gelmekte, rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla başlamaktadır;
Neml
Süleyman
﴾31﴿ ‘Bana üstünlük taslamayın, gelip bana teslim olun’ denilmektedir.”
Neml
Süleyman
﴾32﴿ Kraliçe şöyle dedi: “Efendiler! İçinde bulunduğum durum hakkında bana görüşünüzü açıklayın. Sizin görüşünüzü almadan asla bir işe kesin karar vermem.”
Neml
Süleyman
﴾33﴿ Şu cevabı verdiler: “Biz güçlüyüz, zorlu savaşçılarız, yine de yetki senindir; artık ne buyuracağını sen düşün.”
Neml
Süleyman
﴾34﴿ Kraliçe şöyle dedi: “Krallar bir ülkeye girdiler mi, oranın altını üstüne getirirler ve halkının ulularını aşağılanmış duruma düşürürler. Bunlar da öyle yapacaklardır.
Neml
Süleyman
﴾35﴿ Ben bunlara bir hediye göndereceğim, sonra bakacağım elçiler ne ile dönecekler?”
Neml
Süleyman
﴾36﴿ (Elçiler) Süleyman’a geldiğinde o şöyle dedi: “Siz bana mal yardımı mı yapıyorsunuz? Allah’ın bana verdiği size verdiğinden daha değerlidir. Hayır, hayır! Bu hediyenizle ancak sizin gibiler sevinir.
Neml
Süleyman
﴾37﴿ (Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki asla karşı koyamayacakları ordularla üzerlerine gelir, muhakkak surette onları yenilmiş ve küçük düşürülmüş olarak oradan çıkarırız!”
Neml
Süleyman
﴾38﴿ (Danışmanlarına dönerek) “Beyler! Onlar boyun eğerek bana gelmeden önce hanginiz o kraliçenin tahtını bana getirebilirsiniz?” diye sordu.
Neml
Süleyman
﴾39﴿ Cinlerden bir ifrit, “Sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter, ben güvenilir biriyim” dedi.
Neml
Süleyman
﴾40﴿ (Bu konuya dair) kitaptan bir bilgisi olan ise, “Ben onu sen göz açıp kapayıncaya kadar getiririm” diye cevap verdi. Süleyman, tahtı yanı başına yerleşmiş olarak görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan rabbimin bir lutfudur. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, kerem sahibidir.”
Neml
Süleyman
﴾41﴿ “Onun tahtını tanıyamayacağı bir hale getirin; bakalım gerçeği anlayacak mı yoksa anlamayanlardan mı olacak?” dedi.
Neml
Süleyman
﴾42﴿ Kraliçe geldiğinde, “Senin tahtın da böyle mi?” diye soruldu. “Tıpkı o!” dedi ve ekledi: “Biz bundan önce hakkınızda bilgi sahibi olmuş ve çağrınıza boyun eğmiştik.”
Neml
Süleyman
﴾43﴿ Onu, daha önce Allah’tan başka taptığı şeyler saptırmıştı. Çünkü o inkârcı bir kavimdendi.
Neml
Süleyman
﴾44﴿ Ona, “Köşke gir” denildi. Kraliçe salonu görünce, onu oraya toplanmış su sandı ve eteğini topladı. Süleyman, “Bu, billûrdan yapılmış bir köşkün şeffaf zeminidir” diye uyardı. Kraliçe, “Rabbim, ben gerçekten kendime zulmetmişim! Artık Süleyman’la beraber âlemlerin rabbi olan Allah’a teslim oldum” dedi.
Neml
Semüd
﴾45﴿ Semûd kavmine, “Allah’a kulluk edin” demesi için kardeşleri Sâlih’i gönderdik. Ama hemen birbiriyle çekişen iki grup oluverdiler.
Neml
Semüd
﴾46﴿ Sâlih, “Ey kavmim!” dedi, “İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz; size merhamet edilmesi için Allah’tan bağışlanmayı dileseniz olmaz mı?”
Neml
Semüd
﴾47﴿ Şöyle cevap verdiler: “Sen ve beraberindekiler bize uğursuz geldiniz.” Sâlih, “Başınıza gelenler Allah katındandır. Doğrusu siz imtihana çekilen bir topluluksunuz” dedi.
Neml
Semüd
﴾48﴿ O şehirde dokuz elebaşı vardı; bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyor, iyileştirme ve düzeltme cihetine gitmiyorlardı.
Neml
Semüd
﴾49﴿ Allah’a and içerek aralarında şöyle konuştular: “Gece baskınıyla onu ve ailesini öldürelim, sonra velisine, ‘Biz Sâlih ailesinin öldürülmesi sırasında orada değildik, gerçekten doğru söylüyoruz’ diyelim.”
Neml
Semüd
﴾50﴿ Onlar böyle bir tuzak kurdular, biz de kendileri farkında olmadan bir plan kurduk.
Neml
Semüd
﴾51﴿ Bak işte tuzaklarının sonu ne oldu: Onları da kavimlerini de (nasıl) toptan helâk ettik!
Neml
Semüd
﴾52﴿ İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Anlayan bir kavim için elbette bunda ibret vardır.
Neml
Semüd
﴾53﴿ İman edip Allah’a karşı gelmekten sakınanları ise o felâketten kurtardık.
Neml
Lut
﴾54-55﴿ Lût’u da hatırla! O kavmine, “Göz göre göre hâlâ o hayâsızlığı yapacak mısınız? Gerçekten siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi yöneliyorsunuz? Doğrusu siz değerleri bilmeyen bir topluluksunuz” demişti.
Neml
Lut
﴾56﴿ Fakat kavminin cevabı, “Lût ailesini ülkenizden çıkarın; kuşkusuz onlar (ahlâkça) temizlik taslayan kimselermiş!” demekten ibaret oldu.
Neml
Lut
﴾57﴿ Bunun üzerine onu ve karısı dışında kalan ailesini kurtardık. Karısının geride kalanlardan olmasını takdir ettik.
Neml
Lut
﴾58﴿ Onların üzerine müthiş bir yağmur indirdik; önceden uyarılmış olanların yağmuru ne korkunç oldu!
Kasas
Musa
﴾2﴿ Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir.
Kasas
Musa
﴾3﴿ İman eden bir topluluk için Mûsâ ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını gerçek şekliyle sana anlatacağız.
Kasas
Musa
﴾4﴿ Kuşkusuz ülkesinde Firavun ululuk taslamış, (ayırımcılık yaparak) halkını da gruplara ayırmıştı. Gruplardan birini, erkek çocuklarını kıyımdan geçirip kızlarını sağ bırakarak güçsüz düşürmek istiyordu. Hiç kuşkusuz o huzur ve güveni bozanlardandı.
Kasas
Musa
﴾5﴿ Oysa biz o ülkede güçsüz düşürülenlere lutufta bulunmak, onları önderler yapmak, onları (ülkelerinin) vârisleri kılmak istiyorduk.
Kasas
Musa
﴾6﴿ Onları belli bir yere yerleştirmek, Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, sakındıkları şeyi onların eliyle başlarına getirip göstermek (istiyorduk).
Kasas
Musa
﴾7﴿ Mûsâ’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden endişe ettiğinde onu nehre bırak. Korkup kaygılanma. Biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız” diye vahyettik.
Kasas
Musa
﴾8﴿ Nitekim Firavun ailesi onu bulup aldı. Ama sonunda o kendileri için bir düşman ve tasa sebebi olacaktı. Şüphesiz Firavun, Hâmân ve askerleri yanlış yoldalardı.
Kasas
Musa
﴾9﴿ Firavun’un karısı, “O, senin ve benim göz aydınlığımız, muradımız olsun! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur veya onu evlât ediniriz” demişti. Onlar işin farkında değillerdi.
Kasas
Musa
﴾10﴿ Mûsâ’nın annesinin yüreği ise yalnızca çocuğuyla meşguldü. Eğer, inanıp güvenen biri olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık neredeyse işi meydana çıkaracaktı.
Kasas
Musa
﴾11﴿ Mûsâ’nın ablasına, “Onu izle” dedi. O da ötekiler farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.
Kasas
Musa
﴾12﴿ Biz önceden onun, başka sütanneleri kabul etmesini engellemiştik. Bunun üzerine ablası, “Sizin adınıza onun bakımını üstlenecek, üzerine titreyecek bir aile bulayım mı?” dedi.
Kasas
Musa
﴾13﴿ Böylelikle biz annesinin gönlü rahatlasın, gam çekmesin ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin diye onu annesine geri verdik; fakat oradakilerin çoğu bunu bilmiyorlardı.
Kasas
Musa
﴾14﴿ Mûsâ yetişip olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle ödüllendiririz.
Kasas
Musa
﴾15﴿ Mûsâ, ahalisinin farkedemeyeceği bir vakitte şehre girdi. Orada, biri kendi halkından, diğeri düşmanı olan taraftan iki adamın birbirleriyle kavga ettiğini gördü. Kendi halkından olan kişi, düşman taraftan olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine Mûsâ ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu; sonra şöyle dedi: “Bu şeytanın işidir; o gerçekten ayartıcı ve apaçık bir düşman!
Kasas
Musa
﴾16﴿ Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim; beni bağışla!” Allah da onu bağışladı. Çünkü O, gerçekten çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.
Kasas
Musa
﴾17﴿ Mûsâ, “Rabbim! Bana lutfettiğin nimetler hakkı için suçlulara asla arka çıkmayacağım” dedi.
Kasas
Musa
﴾18﴿ Şehirde korku içinde etrafı gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen adam bağırarak ondan yine yardım istiyor! Mûsâ ona, “Açıkçası sen düpedüz serserinin birisin” dedi.
Kasas
Musa
﴾19﴿ Mûsâ, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince adam şöyle dedi: “Ey Mûsâ! Dün birini öldürdüğün gibi, şimdi de beni mi öldürmek istiyorsun? Demek ki sen insanların arasını düzelten değil de bu ülkede zorba biri olmak istiyorsun!” dedi.
Kasas
Musa
﴾20﴿ Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve dedi ki: “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında görüşme yapıyorlar; derhal çıkıp git! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim.”
Kasas
Musa
﴾21﴿ Mûsâ korku içinde etrafı gözetleyerek oradan ayrıldı. “Rabbim! Beni zalimler topluluğundan kurtar” dedi.
Kasas
Musa
﴾22﴿ Mûsâ Medyen’e doğru yöneldiğinde, “Umarım rabbim bana doğru yolu buldurur” dedi.
Kasas
Musa
﴾23﴿ Medyen suyuna vardığında orada hayvanlarını sulayan bir grup insanla karşılaştı. Onların biraz ötesinde de (hayvanlarının suya gelmesini) engelleyen iki kadın gördü. Onlara, “Meseleniz nedir?” diye sordu. “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (hayvanlarımızı) sulayamayız; babamız da çok yaşlı” dediler.
Kasas
Musa
﴾24﴿ Bunun üzerine Mûsâ, onların hayvanlarını sulayıverdi. Sonra gölgeye çekilip, “Ey rabbim! Bana lutfedeceğin her türlü hayra muhtacım!” diye niyazda bulundu.
Kasas
Musa
﴾25﴿ Bu esnada kızlardan biri utangaç bir eda ile yürüyerek yanına geldi; “Bizim yerimize (hayvanlarımızı) sulamanın karşılığını ödemek üzere babam seni çağırıyor” dedi. Mûsâ, babalarının yanına gelip de ona başından geçenleri anlatınca, “Korkma, zalimler güruhundan kurtuldun” dedi.
Kasas
Musa
﴾26﴿ O iki kızdan biri, “Babacığım, onu ücretle tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, güçlü ve güvenilir olandır” dedi.
Kasas
Musa
﴾27﴿ Baba, “Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini seninle evlendirmek istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan bu da senin bileceğin bir şey; seni zorlamak istemem. İnşallah benim iyi kimselerden olduğumu göreceksin” dedi.
Kasas
Musa
﴾28﴿ Mûsâ, “Bu seninle benim aramdadır; bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, bana haksızlık yok! Söylediklerimize Allah şahittir” diye cevap verdi.
Kasas
Musa
﴾29﴿ Mûsâ bu süreyi doldurup ailesiyle birlikte yolda giderken Tûr tarafında bir ateş gördü; ailesine, “Siz bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber yahut ısınmanız için bir parça ateş getiririm” dedi.
Kasas
Musa
﴾30﴿ Oraya gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafından, (oradaki) ağaç yönünden kendisine şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ! Muhakkak ki ben yalnızca ben âlemlerin rabbi olan Allahım.
Kasas
Musa
﴾31﴿ Asânı yere bırak!” Mûsâ asâyı yılan gibi kıvrılır görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. “Ey Mûsâ! Beri gel, korkma, çünkü sen güvendesin.
Kasas
Musa
﴾32﴿ Şimdi elini koynuna sok; bir hastalık yüzünden olmaksızın bembeyaz çıkacaktır. Korkudan açılıp savrulan kollarını normal konuma getir (sakin ol). İşte bu ikisi Firavun ve adamlarına karşı göstereceğin, rabbin tarafından iki kesin delildir. Onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır.”
Kasas
Musa
﴾33﴿ Mûsâ dedi ki: “Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum!
Kasas
Musa
﴾34﴿ Kardeşim Hârûn benden daha açık ve düzgün konuşur. Onu da beni onaylayan bir yardımcı olarak yanımda gönder. Zira beni yalancılıkla itham etmelerinden endişe ediyorum.”
Kasas
Musa
﴾35﴿ Allah buyurdu: “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir güç vereceğiz ki, bu sayede size erişemeyecekler, mûcizelerimizle siz ve size tâbi olanlar üstün geleceksiniz.”
Kasas
Musa
﴾36﴿ Mûsâ onlara apaçık mûcizelerimizle gelince, “Bu, olsa olsa düzmece bir sihirdir. Geçmişte atalarımız zamanında böyle bir şeyin olduğunu da duymadık” dediler.
Kasas
Musa
﴾37﴿ Mûsâ dedi ki: “Kendi katından kimin hidayet getirdiğini ve bu ülkede sonunda kimin kalacağını en iyi bilen rabbimdir. Muhakkak ki zalimler kurtulamaz.”
Kasas
Musa
﴾38﴿ Firavun, “Ey seçkinler! Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için tuğla fırınını yak, bana bir kule yap. Belki oradan Mûsâ’nın tanrısını görürüm; ama kesinlikle onun bir yalancı olduğunu düşünüyorum” dedi.
Kasas
Musa
﴾39﴿ Firavun ve askerleri, bize döndürülmeyeceklerini sanarak yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar.
Kasas
Musa
﴾40﴿ Biz de onu ve askerlerini alıp denizin içinde bıraktık. Bak işte, zalimlerin sonu nice oldu!
Kasas
Musa
﴾41﴿ Böylece onları, halkı ateşe çağıran öncüler yapmış olduk. Kıyamet gününde onlar yardım görmeyeceklerdir.
Kasas
Musa
﴾42﴿ Bu dünyada onların peşine lâneti taktık, kıyamet gününde de bunlar kınanmış kimselerden olacaklar.
Kasas
Musa
﴾43﴿ Muhakkak ki biz, önceki (birçok) nesilleri yok ettikten sonra, düşünüp ders çıkarsınlar diye Mûsâ’ya insanlar için apaçık deliller, hidayet rehberi ve rahmet olarak o kitabı verdik.
Kasas
Musa
﴾44﴿ Mûsâ’ya emrimizi vahyettiğimiz sırada sen (ey Muhammed, vadinin) batı tarafında bulunmuyordun ve olayın tanıklarından da değildin.
Kasas
Musa
﴾45﴿ Bilâkis (aranızda) biz nice nesiller meydana getirdik ve onların ömrü nice yıllar sürdü. Sen âyetlerimizi kendilerinden okuyarak öğrenmek üzere Medyen halkı arasında oturmuş da değilsin; aksine (bu bilgileri sana) gönderen biziz.
Kasas
Musa
﴾46﴿ Evet, Mûsâ’ya seslendiğimiz zaman sen Tûr’un yanında değildin. Fakat senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için rabbinden bir rahmet olarak (sana da vahiy gönderdik). Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.
Kasas
Musa
﴾47﴿ Önceden yaptıkları yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde, “Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin de âyetlerine uyup da müminlerden olsaydık!” diyecek olmasalardı (peygamber göndermezdik).
Kasas
Musa
﴾48﴿ Fakat onlara tarafımızdan o gerçek (Kur’an) gelince, “Ona da Mûsâ’ya verilenin benzeri verilmeli değil miydi?” dediler. Peki daha önce Mûsâ’ya verileni de inkâr etmemişler miydi? “Birbirini destekleyen iki sihir!” demişler ve eklemişlerdi: “Doğrusu biz hiçbirine inanmıyoruz.”
Kasas
Musa
﴾49﴿ De ki: “Eğer doğru söylüyorsanız, Allah katından bu ikisinden daha doğru yol gösteren bir kitap getirin de ben ona uyayım!”
Kasas
Musa
﴾50﴿ Eğer sana cevap vermezlerse bil ki onlar sırf kendi bencil arzularına uymaktadırlar. Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın, sırf kendi bencil arzularına uyandan daha sapkını kim olabilir! Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.
Kasas
Musa
﴾51﴿ Gerçek şu ki düşünüp öğüt alsınlar diye biz sözü (vahyi) onlara birbiri ardınca ulaştırmışızdır.
Kasas
Musa
﴾52﴿ Bundan önce kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (içinde öyleleri vardır ki) buna da iman ederler.
Kasas
Musa
﴾53﴿ Onlara Kur’an okunduğu zaman, “Ona iman ettik, şüphesiz o rabbimizden gelmiş gerçeğin kendisidir. Esasen biz bundan önce de rabbimize boyun eğmiştik” derler.
Kasas
Musa
﴾54﴿ İşte (baskılara karşı) sabretmelerinden ötürü onlara mükâfatları iki defa verilecektir. Onlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızâsı için harcarlar.
Kasas
Musa
﴾55﴿ Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve “Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size. Esen kalın. Bizim cahillerle işimiz yok” derler.
Kasas
Musa
﴾56﴿ Kuşkusuz sen istediğini hidayete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidayete erdirir ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir.
Kasas
Musa
﴾57﴿ “Seninle beraber doğru yolu izlersek yurdumuzdan sökülüp atılırız” diyorlar. Peki biz onları dokunulmaz, güvenli, katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin içinde toplandığı bir yere yerleştirmedik mi? Fakat çoğu bunun şuurunda değildir.
Kasas
Musa
﴾58﴿ Oysa biz, bolluk içinde azmış nice şehir halkını helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oraların pek azında oturulabildi; hepsi bize kalmıştır.
Kasas
Musa
﴾59﴿ Merkezinde halka âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe rabbin memleketleri helâk etmez. Biz, ülkeleri ancak halkı zulümde ısrar edince helâk ederiz.
Kasas
Musa
﴾60﴿ Size verilen şeyler dünya hayatı için faydalı nesneler ve güzelliklerden ibarettir. Allah katında olanlar ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?
Kasas
Musa
﴾61﴿ Buna göre kendisine güzel bir şey vaad ettiğimiz ve vadedildiği şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçici menfaat ve zevkini yaşattığımız, sonra kıyamet gününde yargılanmak üzere huzura çıkarılanlardan biri gibi olur mu?
Kasas
Musa
﴾62﴿ O gün Allah onları huzuruna çağırarak, “Benim ortaklarım olduğunu iddia ettiğiniz tanrılar şimdi nerede?” diye sorar.
Kasas
Musa
﴾63﴿ Kendileriyle ilgili azap hükmü kesinleşmiş olanlar, “Rabbimiz! Şunlar azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Sorumluluklarını yüklenmiyor, onları senin hükmüne bırakıyoruz. Onlar zaten bize tapmıyorlardı” derler.
Kasas
Musa
﴾64﴿ “Allah’a koştuğunuz ortaklarınızı çağırın!” denir. Çağırırlar ama (o sahte tanrılar) onlara cevap vermezler ve azabı görürler! Keşke vaktiyle doğru yola girmiş olsalardı!
Kasas
Musa
﴾65﴿ O gün Allah onlara hitap ederek, “Peygamberlere ne cevap verdiniz?” diye sorar.
Kasas
Musa
﴾66﴿ İşte o gün kurtarıcı cevapların bütün kapıları yüzlerine kapanmıştır, birbirlerine de soramazlar.
Kasas
Musa
﴾67﴿ Tövbe edip iman eden ve iyi işler yapan kimseye gelince, işte onun kurtuluşa erenler arasında olması umulabilir.
Kasas
Musa
﴾68﴿ Rabbin, dilediğini yaratır ve tercih eder. (O’nun seçme ve yaratmasında) onların tercih hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şânı yücedir.
Kasas
Musa
﴾69﴿ Rabbin, onların kalplerinde gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir.
Kasas
Musa
﴾70﴿ İşte O, Allah’tır; O’ndan başka tanrı yoktur. Önünde de sonunda da hamd O’na mahsustur, hüküm de O’nundur; sadece O’na döndürüleceksiniz.
Kasas
Musa
﴾71﴿ De ki: “Hiç düşündünüz mü, Allah geceyi kıyamet gününe kadar üzerinizde devamlı kılsa, Allah’tan başka size ışık getirecek bir tanrı var mıdır? Hâlâ söze kulak vermeyecek misiniz!”
Kasas
Musa
﴾72﴿ De ki: “Ne dersiniz, Allah gündüzü üzerinizde kıyamet gününe kadar devamlı kılsa, Allah’tan başka size istirahat edeceğiniz geceyi getirebilecek bir tanrı var mı? Hâlâ (gerçeği) görmeyecek misiniz?”
Kasas
Musa
﴾73﴿ Allah, rahmetinden dolayı size geceyi ve gündüzü yarattı ki dinlenesiniz, lutfundan rızkınızı arayasınız ve bütün bunlara şükredesiniz.
Kasas
Musa
﴾74﴿ O gün Allah onlara seslenerek, “Benim ortaklarım olduğunu iddia ettiğiniz şeyler hani nerede?” diye soracaktır.
Kasas
Musa
﴾75﴿ Her ümmetten bir şahit çıkarıp, “Kesin delilinizi getirin!” diyeceğiz. O zaman anlarlar ki hakikat Allah’a mahsustur ve uydurageldikleri şeyler (putlar) kendilerini bırakıp gitmişlerdir.
Kasas
Musa-Karun
﴾76﴿ Kārûn Mûsâ’nın kavmindendi. O, gücüne dayanarak onlara haksızlık etmekteydi. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki sadece anahtarlarını güçlü kuvvetli bir ekip bile zor taşırdı. Halkı ona şöyle demişti: “Sakın şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.
Kasas
Musa-Karun
﴾77﴿ Allah’ın sana verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma! Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma! Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.”
Kasas
Musa-Karun
﴾78﴿ Kārûn, “Bu serveti sahip olduğum bilgi sayesinde elde ettim” diye karşılık verdi. Bilmiyor muydu ki Allah ondan önceki kuşaklardan, ondan daha güçlü ve daha çok servet biriktirmiş kimseleri helâk etmişti. Ama suçluluğu kesinleşmiş olanlara artık günahları sorulmaz!
Kasas
Musa-Karun
﴾79﴿ Kārûn gösterişli bir şekilde kavminin karşısına çıkardı. Dünya hayatını arzulayanlar, “Keşke Kārûn’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi! Doğrusu o çok şanslı!” derlerdi.
Kasas
Musa-Karun
﴾80﴿ Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle derlerdi: “Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlar için Allah’ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.”
Kasas
Musa-Karun
﴾81﴿ Sonunda biz onu ve evini barkını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi.
Kasas
Musa-Karun
﴾82﴿ Daha dün Karun’un yerinde olmayı isteyenler bu defa, “Yazıklar olsun bize! Demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol, dilediğine de ölçülü veriyormuş. Allah bize lutufta bulunmuş olmasaydı, bizi de mutlaka yerin dibine geçirmişti. Vah ki vah! Demek inkârcılar iflâh olmazmış!” der oldular.
Kasas
Musa-Karun
﴾83﴿ İşte âhiret yurdu. Onu yeryüzünde haksız üstünlük kurmak ve bozgunculuk çıkarmak istemeyenler için hazırlamış bulunuyoruz. İyi son, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır.
Kasas
Musa-Karun
﴾84﴿ Kim bir iyilikle gelirse ona bundan daha hayırlı karşılık vardır; kim de bir kötülükle gelirse o kötülükleri işleyenler yalnızca yaptıklarının karşılığını görürler.
Kasas
Musa-Karun
﴾85﴿ Kur’an’ı sana indiren Allah, elbette seni dönülecek yere tekrar gönderecektir. De ki: “Kimin doğru yolda yürüdüğünü, kimin de apaçık bir sapkınlık içinde olduğunu en iyi rabbim bilir.”
Kasas
Musa-Karun
﴾86﴿ Bu kitabın sana vahyolunacağını ummazdın; ama o, rabbinden bir rahmet olarak geldi. Öyleyse asla inkârcılara destek verme!
Kasas
Musa-Karun
﴾87﴿ Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra artık onlar seni bunların gereğini yapmaktan alıkoymasınlar. İnsanları rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma!
Kasas
Musa-Karun
﴾88﴿ Allah ile birlikte başka bir tanrıya yalvarma! O’ndan başka tanrı yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.
Ankebût
Nuh
﴾14﴿ Vaktiyle biz Nûh’u kendi kavmine resul olarak göndermiştik. Nûh, bin yıldan elli yıl daha az bir süreyle onların arasında kaldı. Sonunda zulümlerini sürdürürlerken onları tûfan yakaladı.
Ankebût
Nuh
﴾15﴿ Fakat biz Nûh’u ve gemidekileri kurtardık ve bunu bütün insanlık için bir ibret yaptık.
Ankebût
İbrahim
﴾16﴿ İbrâhim’i de (resul olarak gönderdik). Kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk edin ve O’na itaatsizlikten sakının. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”
Ankebût
İbrahim
﴾17﴿ “Siz Allah’ı bırakıp birtakım putlara tapıyor, asılsız inançlar uyduruyorsunuz. Kuşkusuz Allah’ı bırakıp da taptığınız bu şeyler size rızık vermekten âcizdirler. O zaman rızkınızı Allah’ın katında arayın, O’na kul olun, O’na şükredin; sonunda O’na döneceksiniz.”
Ankebût
İbrahim
﴾18﴿ “Eğer (gerçeği) yalanlamaya kalkışırsanız, bilesiniz ki sizden önceki nice topluluklar da böyle yalanlamalarda bulundular. Elçinin görevi açık bir tebliğden ibarettir.”
Ankebût
İbrahim
﴾19﴿ Peki onlar, Allah’ın yaratmayı nasıl başlattığını, sonra onu ardarda sürdürdüğünü görmezler mi? Kuşkusuz bu, Allah için kolaydır.
Ankebût
İbrahim
﴾20﴿ (Resulüm!) De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın ve Allah’ın ilk yaratılışı nasıl başlatıp devam ettirdiğini görün. Allah, daha sonra ikinci hayatı da işte böyle gerçekleştirecektir; Allah her şeye kādirdir.”
﴾22﴿ “Ne yeryüzünde ne de gökte Allah’ı çaresiz bırakabilirsiniz. Allah’ın dışında bir himayeciniz ve yardımcınız da yoktur.”
Ankebût
İbrahim
﴾23﴿ Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler, işte bunların rahmetimden ümitleri olamaz ve bunlar için acı bir azap vardır.
Ankebût
İbrahim
﴾24﴿ Kavminin (İbrâhim hakkındaki) cevabı, “Onu öldürün ya da yakın!” demekten ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. İşte bunda inanan bir topluluk için ibretler vardır.
Ankebût
İbrahim
﴾25﴿ İbrâhim onlara şöyle demişti: “Sizler, sırf dünya hayatında aranızdaki sevgi (ve çıkar) ilişkisini sürdürmek için Allah’ı bırakıp kendinize birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde birbirinizi reddedecek, birbirinize lânetler yağdıracaksınız. Varacağınız yer cehennemdir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır.”
Ankebût
İbrahim
﴾26﴿ Bunun üzerine Lût ona iman etti. (İbrâhim) “Artık ben rabbime göç edeceğim. Şüphesiz O güçlüdür, hikmet sahibidir” dedi.
Ankebût
İbrahim
﴾27﴿ Ona İshak ve Ya‘kūb’u bağışladık, soyundan gelenlere peygamberlik ve kitap verdik. Ona bu dünyada mükâfatını verdik; o, âhirette de iyiler arasında yer alacaktır.
Ankebût
Lut
﴾28﴿ Lût’a gelince o, kavmine demişti ki: “Siz, kesinlikle daha önce hiçbir milletten hiç kimsenin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz.”
Ankebût
Lut
﴾29﴿ “Siz hâlâ erkeklere yaklaşacak, meşrû yolu kapatacak, toplantılarınızda ahlâk dışı işler yapacak mısınız?” Kavminin tek cevabı şu oldu: “Hadi, doğru söyleyenlerden isen başımıza Allah’ın azabını getir de görelim!”
Ankebût
Lut
﴾30﴿ Lût, “Şu ahlâkı bozan topluluğa karşı bana yardım et rabbim!” diye dua etti.
Ankebût
Lut
﴾31﴿ Elçilerimiz İbrâhim’e müjdeyi getirdiklerinde, “Biz şu memleketin halkını yok edeceğiz; çünkü oranın halkı zulme sapmışlardır” dediler.
Ankebût
Lut
﴾32﴿ İbrâhim, “Ama orada Lût da yaşıyor!” dedi. “Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz; onu ve karısı dışındaki bütün ailesini elbette kurtaracağız, karısı geride kalanlar arasında yer alacak” dediler.
Ankebût
Lut
﴾33﴿ Elçilerimiz kendisine geldiğinde Lût, onlardan dolayı huzursuz oldu ve ne yapacağını şaşırdı. Ama onlar “Korkma, tasalanma!” dediler; “Biz seni ve karın dışında bütün aileni kurtaracağız; karın ise geride kalanlar arasında yer alacak.”
Ankebût
Lut
﴾34﴿ “Biz, yoldan çıkmalarının cezası olarak bu memleket halkının üzerine gökten alçaltıcı bir belâ indireceğiz!”
Ankebût
Lut
﴾35﴿ İşte o memleketten geriye, aklını kullananların yararlanabileceği açık bir ibret vesikası bıraktık.
﴾37﴿ Ama onu yalancılıkla suçladılar. Bunun üzerine kendilerini o dehşetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yere serildiler!
Ankebût
Ad-Semud
﴾38﴿ Âd ve Semûd kavimleri de öyle. Onların durumlarını meskenlerinin kalıntıları size apaçık gösteriyor. Şeytan onlara, (kötü) işlerini güzel gösterip kendilerini doğru yoldan saptırmıştı; oysa gerçeği görme yeteneğine de sahiplerdi.
Ankebût
Musa-Karun-Haman
﴾39﴿ Kārûn, Firavun ve Hâmân’ın âkıbeti de aynı oldu. Gerçekte Mûsâ onlara açık seçik deliller getirmişti; ama onlar yeryüzünde ululuk tasladılar. Oysa kaçıp kurtulmaya güçleri de yoktu.
Ankebût
Musa-Karun-Haman
﴾40﴿ Her birini günahından dolayı cezalandırdık; kiminin üzerine taşları savuran fırtınalar gönderdik, kimini o korkunç ses yakaladı, kimini yerin dibine gömdük, kimini sularda boğduk. Allah’ın muradı onlara kötülük etmek değildi, fakat onlar kendi kendilerine kötülük ediyorlardı.
Lokmân
Lokmân
﴾12﴿ Andolsun ki vaktiyle Lokmân’a şu hikmeti vermiştik: “Allah’a şükret, O’na şükreden kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük eden de bilmelidir ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, O her türlü övgüye lâyıktır.”
Lokmân
Lokmân
﴾13﴿ Lokmân oğluna öğüt verirken ona şöyle dedi: “Sevgili oğlum! Allah’a ortak koşma; çünkü O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır.”
Lokmân
Lokmân
﴾14﴿ Biz insana anne babasıyla ilgili öğütler verdik. Annesi, güçten kuvvetten düşerek onu karnında taşımıştır; çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bunun için (ey insan), hem bana hem anne babana minnet duymalısın; sonunda dönüş yalnız banadır.
Lokmân
Lokmân
﴾15﴿ Eğer anne baban, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu durumda onlara uyma ama yine de onlara dünyada iyi davran; yüzünü ve özünü bana çevirenlerin yolunu izle. Sonunda dönüşünüz yalnız banadır. O zaman yapıp ettiklerinizin sonucunu size bildireceğim.
Lokmân
Lokmân
﴾16﴿ Lokmân, “Sevgili oğlum” (dedi), “Yaptığın iş bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklansa veya göklerde yahut yerin dibinde bulunsa yine de Allah onu açığa çıkarır. Kuşkusuz Allah her şeyi bütün gizlilikleriyle bilir, O her şeyden haberdardır.”
Lokmân
Lokmân
﴾17﴿ “Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir.”
Lokmân
Lokmân
﴾18﴿ “Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma, ortalıkta çalım satarak yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez.”
Lokmân
Lokmân
﴾19﴿ “Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini yükseltme; çünkü seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır.”
Ahzâb
﴾7﴿ Hani bütün peygamberlerden; senden, Nûh’tan, İbrâhim’den, Mûsâ’dan, Meryem oğlu Îsâ’dan sadâkat sözü almıştık, onlardan ağır sorumluluk taşıyan bir söz almıştık.
Ahzâb
﴾8﴿ (Allah bu sözü aldı) ki, bu sâdık kulları sadâkatleri konusunda sorumlu kılsın. O, inkâr yolunu seçenlere de acı veren bir azap hazırlamıştır.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾15﴿ Andolsun ki oturdukları yerlerde Sebe kavmine ait büyük bir işaret vardı. Biri sağda diğeri solda iki bahçe. “Rabbinizin bahşettiği rızıktan yiyin ve O’na şükredin. Ne güzel bir belde, ne bağışlayıcı bir rab!”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾16﴿ Ama onlar yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların iki bahçesini, acı yemişli, ılgınlı ve birkaç da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾17﴿ Nankörlük etmelerinden ötürü onları işte böyle cezalandırdık. Bize sadece nankörlük edenleri cezalandırırız.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾18﴿ Bereketli kıldığımız beldeler ile onlar arasında birbirini gören birçok yerleşim yeri oluşturduk ve bunlar arasında seyahati uygun konaklara ayırdık. “Oralarda geceleri, gündüzleri güven içinde seyahat edin” dedik.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾19﴿ Onlar ise “Rabbimiz! Konak yerlerimizin arasını uzaklaştır” dediler ve kendilerine yazık ettiler. Biz de onları darmadağın ederek ibret kıssaları haline getirdik. Kuşkusuz bunda, yeterince sabretmesini ve şükretmesini bilenler için ibretler vardır.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾20﴿ Gerçek şu ki, İblîs onlar hakkındaki tahminini doğrulamış oldu; çünkü inanan bir grup hariç hep ona uymuşlardı.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾21﴿ Oysa onlar üzerinde onun hiçbir zorlayıcı gücü yoktu. (Şeytana, kendine uyanları ayartma fırsatı vermemiz ise) sadece, âhirete inananı ona şüpheyle bakandan ayırt etmemiz içindir. Rabbin her şeyi görüp gözetir.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾22﴿ De ki: “Allah’tan başka (ilâhî güçlere sahip) sandığınız varlıkları çağırın bakalım! Onlar göklerde ve yerde zerre miktarı bir şeye sahip olmadıkları gibi buralarda herhangi bir ortaklıkları da yoktur; Allah’ın onlardan bir destekçiye de ihtiyacı bulunmamaktadır.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾23﴿ Allah katında, O’nun izin verdiği kimselerden başkasının şefaati yarar sağlamaz. Sonunda kalplerinden korku giderilince, “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. Onlar da şu cevabı verirler: “Hak olanı buyurdu. O yücedir, uludur.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾24﴿ De ki: “Göklerden ve yerden size rızık veren kimdir?” De ki: “Allah’tır. O halde biz veya siz, iki taraftan biri ya doğru yoldadır yahut açık bir sapkınlık içindedir.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾25﴿ De ki: “Bizim işlediğimiz suçlardan dolayı siz sorumlu olmayacağınız gibi sizin yapıp ettiklerinizden ötürü de biz hesaba çekilmeyiz.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾26﴿ De ki: “Rabbimiz hepimizi bir araya getirecek, sonra aramızda adaletle hükmünü verecektir. Haklıyı haksızdan en iyi ayıran ve her şeyi bilen O’dur.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾27﴿ De ki: “Ortak diye O’nun yanına kattıklarınızı bana gösterin bakalım! Hayır asla (gösteremezsiniz)! Bilâkis yegâne galip ve her şeyi hikmetle yöneten yalnız o Allah’tır.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾28﴿ Biz seni sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak bütün insanlara gönderdik; fakat insanların çoğu bunu anlamıyorlar.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾29﴿ “Eğer doğru söylüyorsanız, bu vaad ne zaman gerçekleşecek, söyleyin bakalım!” diyorlar.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾30﴿ De ki: “Sizin için öyle bir vakit belirlenmiştir ki, ondan ne bir an geri kalabilirsiniz ne de ileri geçebilirsiniz.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾31﴿ İnkâr edenler şöyle dediler: “Biz ne bu Kur’an’a inanırız ne de bundan öncekilere!” Sen o zalimleri rablerinin huzurunda, tutuklanmış halde birbirlerine söz atarlarken bir görsen! Horlananlar büyüklük taslayanlara şöyle derler: “Siz olmasaydınız, hiç kuşkusuz biz iman ederdik.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾32﴿ Büyüklük taslayanlar hor görülenlere, “Size doğru yol gösterildikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, günah işleyenler sizsiniz” derler.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾33﴿ Hor görülenler büyüklük taslayanlara şöyle cevap verirler: “Bilâkis! Bize Allah’ı inkâr etmemizi ve O’na ortaklar koşmamızı telkin ederken gece gündüz yaptığınız aldatmadan ibaretti.” Sonunda azabı görünce için için yanarlar. Biz de inkârcıların boyunlarına halkalar geçiririz. Onlar ancak yapıp ettiklerinin karşılığını görürler.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾34﴿ Biz hangi topluma bir uyarıcı göndermişsek oranın sefahate dalmış olanları mutlaka şöyle demişlerdir: “Biz sizin tebliğ ettiklerinize inanmıyoruz.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾35﴿ Ardından şunu eklemişlerdir: “Biz servet ve nüfus açısından üstünüz; dolayısıyla, azaba uğratılacaklar biz olamayız.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾36﴿ De ki: “Rabbim rızkı dilediğine bol verir, dilediğine kısar; fakat insanların çoğu (bunun hikmetini) bilmezler.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾37﴿ Sizi bize yaklaştıracak olan, ne servetiniz ne evlâtlarınızdır. Ama iman edip dünya ve âhirete yararlı iş yapanlar başka, yaptıklarına karşılık onlara kat kat fazlası mükâfat vardır ve onlar köşklerde huzur ve güven içinde yaşayacaklar.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾38﴿ Âyetlerimizi etkisiz kılmak için çaba gösterenler ise azap içinde bırakılacaklardır.
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾39﴿ De ki: “Rabbim kullarından dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de kısar. Başkaları için ne harcarsanız Allah onun yerine yenisini verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾40﴿ O gün Allah onların hepsini toplayacak ve meleklere soracak: “Bunlar mıydı size tapmakta olanlar?”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾41﴿ Melekler şöyle cevap verecekler: “Hâşâ! Sen yüceler yücesisin. Bizim velîmiz onlar değil sensin. Gerçekte onlar cinlere tapıyorlardı; çoğu onlara inanmıştı.”
Sebe'
Sebe' Kavmi
﴾42﴿ (Ey tapanlar ve tapılanlar!) Artık bugün birbirinize ne fayda sağlayabilirsiniz ne de zarar verebilirsiniz. Zulmedenlere şöyle diyeceğiz: “Yalan sayıp durduğunuz ateşin azabını tadın bakalım!”
Sâffât
Nuh
﴾75﴿ Vaktiyle Nûh bize yakarmıştı; biz de ne güzel karşılık vermiştik!
Sâffât
Nuh
﴾76﴿ Nitekim kendisini ve ailesini o büyük felâketten kurtardık.
Sâffât
Nuh
﴾77﴿ Ve yalnız onun soyunu kalıcı kıldık.
Sâffât
Nuh
﴾78-79﴿ Sonradan gelen nesiller arasında onun hakkında (iyi bir ün) bıraktık. Bütün âlemlerde ona selâm olsun!
Sâffât
Nuh
﴾80﴿ İşte biz iyileri böyle ödüllendiririz.
Sâffât
Nuh
﴾81﴿ Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.
Sâffât
Nuh
﴾82﴿ Sonunda ötekileri sulara gömdük.
Sâffât
İbrahim
﴾83﴿ Kuşkusuz İbrâhim Nûh’un yolunu izleyenlerdendi.
Sâffât
İbrahim
﴾84﴿ O, tertemiz bir kalple rabbine yönelmişti.
Sâffât
İbrahim
﴾85﴿ Babasına ve halkına, “Siz neye tapıyorsunuz?” demişti;
Sâffât
İbrahim
﴾86﴿ “Allah’tan başka birtakım düzmece tanrılar mı edinmek istiyorsunuz?
Sâffât
İbrahim
﴾87﴿ Peki, âlemlerin rabbiyle ilgili düşünceniz nedir?”
Sâffât
İbrahim
﴾88﴿ Sonra yıldızlara şöyle bir baktı;
Sâffât
İbrahim
﴾89﴿ “Ben rahatsızım” dedi.
Sâffât
İbrahim
﴾90﴿ Bunun üzerine diğerleri onu arkalarında bırakıp gittiler.
Sâffât
İbrahim
﴾91﴿ İbrâhim gizlice tanrılarının yanına vardı; “Niçin bir şeyler yemiyorsunuz?” dedi;
Sâffât
İbrahim
﴾92﴿ “Neyiniz var, niçin konuşmuyorsunuz?”
Sâffât
İbrahim
﴾93﴿ Sonra onlara güçlü darbeler indirmeye başladı.
Sâffât
İbrahim
﴾94﴿ Diğerleri öfke içinde koşarak İbrâhim’in yanına geldiler.
Sâffât
İbrahim
﴾95﴿ Dedi ki: “Kendi ellerinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?
Sâffât
İbrahim
﴾96﴿ Oysa sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı.”
Sâffât
İbrahim
﴾97﴿ Ötekiler, “Onun için bir yapı kurun ve (orada hazırlayacağınız) kuvvetli ateşe atın onu!” dediler.
Sâffât
İbrahim
﴾98﴿ Böylece onu engellemek için bir plan kurdular; ama biz onları alta düşürdük.
Sâffât
İbrahim
﴾99﴿ İbrâhim, “Ben rabbime gidiyorum” dedi, “O bana yol gösterecektir.”
Sâffât
İbrahim
﴾100﴿ “Rabbim! Bana iyilerden olacak bir evlât ver!”
Sâffât
İbrahim
﴾101﴿ Bunun üzerine kendisine akıllı ve iyi huylu bir erkek çocuğu olacağını müjdeledik.
Sâffât
İbrahim
﴾102﴿ Çocuk, babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; düşün bakalım sen bu işe ne diyeceksin?” Dedi ki: “Babacığım! Sana buyurulanı yap; inşaallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın.”
Sâffât
İbrahim
﴾103﴿ Her ikisi de (ilâhî buyruğa) teslim olunca ve babası onu yüzüstü yatırınca,
Sâffât
İbrahim
﴾104﴿ “Ey İbrâhim!” diye ona seslendik;
Sâffât
İbrahim
﴾105﴿ “Tamam, rüyanı gerçekleştirmiş oldun.” İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz.
Sâffât
İbrahim
﴾106﴿ Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı.
Sâffât
İbrahim
﴾107﴿ Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik.
Sâffât
İbrahim
﴾108-109﴿ Onun hakkında, “İbrâhim’e selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik.
Sâffât
İbrahim
﴾110﴿ Evet, iyileri işte böyle ödüllendiririz.
Sâffât
İbrahim
﴾111﴿ Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı,
Sâffât
İbrahim
﴾112﴿ İyi insanlardan (seçilmiş) bir peygamber olarak ona İshak’ı da müjdeledik.
Sâffât
İbrahim
﴾113﴿ Ona ve İshak’a bereketler indirdik. Onların soyu içinde iyisi bulunduğu gibi açıkça kendine kötülük edeni de olacaktı.
Sâffât
Musa
﴾114﴿ Mûsâ ve Hârûn’a da lütuflarda bulunmuştuk.
Sâffât
Musa
﴾115﴿ Onları ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
Sâffât
Musa
﴾116﴿ Onlara yardım ettik ve bu sayede galip çıkanlar onlar oldu.
Sâffât
Musa
﴾117﴿ O ikisine açık seçik anlaşılabilen kitabı verdik.
Sâffât
Musa
﴾118﴿ Onları doğru yola ilettik.
Sâffât
Musa
﴾119-120﴿ Ve onların hakkında, “Mûsâ ve Hârûn’a selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik.
Sâffât
Musa
﴾121﴿ İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz.
Sâffât
Musa
﴾122﴿ Çünkü ikisi de bizim mümin kullarımızdandı.
Sâffât
İlyas
﴾123﴿ Kuşkusuz İlyâs da elçilerimizden biriydi.
Sâffât
İlyas
﴾124﴿ Kavmine, “(Şirk ve günahtan) sakınmayacak mısınız?” dedi;
Sâffât
İlyas
﴾125-126﴿ “En güzel yaratanı, sizin de geçmişteki atalarınızın da rabbi olan Allah’ı bırakıp Baal’e mi taparsınız?”
Sâffât
İlyas
﴾127-128﴿ Ama onu yalancılıkla suçladılar. Bu yüzden, Allah’ın samimi kulları dışında, onlar mutlaka cehenneme konulacaklar arasında olacaklar.
Sâffât
İlyas
﴾129-130﴿ Onun hakkında, “İlyâs’a selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik.
Sâffât
İlyas
﴾131﴿ İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz.
Sâffât
İlyas
﴾132﴿ Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.
Sâffât
Lut
﴾133﴿ Kuşkusuz Lût da elçilerimizdendi.
Sâffât
Lut
﴾134-135﴿ Geride kalanlar arasında bırakılan yaşlı bir kadın dışında onu ve bütün ailesini kurtarmıştık;
Sâffât
Lut
﴾136﴿ Sonra diğerlerini helâk ettik.
Sâffât
Lut
﴾137-138﴿ Siz de sabah akşam onların yurtlarından gelip geçmektesiniz. (Bunları görüp de) aklınızla değerlendirmiyor musunuz?
Sâffât
Yûnus
﴾139﴿ Kuşkusuz Yûnus da elçilerimizdendi.
Sâffât
Yûnus
﴾140﴿ Vaktiyle o, yüklü bir tekneyle ülkesinden kaçmıştı.
Sâffât
Yûnus
﴾141﴿ Kur’aya girdi ve kaybedenlerden oldu.
Sâffât
Yûnus
﴾142﴿ Kendisini (büyük bir) balık yuttu. Doğrusu o (bundan önce) kınanacak bir iş yapmıştı.
Sâffât
Yûnus
﴾143-144﴿ Eğer o, Allah’ın şanını yüceltenlerden olmasaydı kıyamete kadar balığın karnında kalacaktı.
Sâffât
Yûnus
﴾145﴿ Sağlığı bozulmuş olarak onun ıssız bir kıyıya bırakılmasını sağladık;
Sâffât
Yûnus
﴾146﴿ Üstüne (gölge yapması için) kabak türünden bir bitki bitirdik.
Sâffât
Yûnus
﴾147﴿ Bir defa daha onu yüz bin ya da daha fazla kişiye elçi olarak gönderdik.
Sâffât
Yûnus
﴾148﴿ Bu defa onlar iman ettiler, biz de kendilerini belirli bir vakte kadar nimetlerimizle yaşattık.
Sâd
Nuh-As-Firavn
﴾12-13﴿ Bunlardan önce Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklı Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı, bütün bu topluluklar ısrarla gerçeği yalanlamışlardı.
Sâd
Nuh-As-Firavn
﴾14﴿ Hepsi de elçileri yalancılıkla suçladılar, bu yüzden de kendilerini cezalandırmam hak oldu.
Sâd
Nuh-As-Firavn
﴾15﴿ Bunlar da şimdi, bir daha geri dönüşe imkân bırakmayacak olan korkunç bir sesi, yalnızca bunu beklemektedirler.
Sâd
Nuh-As-Firavn
﴾16﴿ Onlar, (alaycı bir tavırla), “Rabbimiz! Hesap gününden önce payımıza düşen azabı hemen şimdi ver!” dediler.
Sâd
Davud
﴾17﴿ Sen, onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla! Yönü hep Allah’a dönüktü.
Sâd
Davud
﴾18-19﴿ Dağları onun emrine verdik. Sabah akşam yaratıcılarını tesbih ederlerdi. Toplu halde kuşları da (emrine verdik). Hepsi de Allah’a yönelmişlerdi.
Sâd
Davud
﴾20﴿ Onun hükümdarlığını güçlendirmiş, kendisine hikmet (peygamberlik) ve anlaşmazlıkları halletme yeteneği vermiştik.
Sâd
Davud
﴾21-22﴿ Davalaşanlara dair bilgi sana ulaştı mı? Bu adamlar mâbedin duvarına tırmanıp Dâvûd’un yanına girmişlerdi. Dâvûd onları görünce telâşlanmıştı. “Korkma” dediler, “Birimizin diğerini haksızlık etmekle suçladığı iki davacıyız biz. Aramızda âdil bir hüküm ver; doğruluktan sapma, bize de doğru yolu göster.”
Sâd
Davud
﴾23﴿ “Şu adam benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu, benim ise bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da bana ver’ dedi ve bu tartışmada bana baskın çıktı.”
Sâd
Davud
﴾24﴿ Dâvûd şöyle dedi: “Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle doğrusu sana karşı haksızlık etmiştir. Zaten aralarında ortaklık ilişkileri bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapmakta olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki!” Dâvûd (böyle bir temsil ile) kendisini sınadığımızı anladı. Bunun üzerine rabbinden kendisini bağışlamasını dileyerek secdeye kapandı ve bütünüyle O’na yöneldi.
Sâd
Davud
﴾25﴿ Biz de onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı, güzel bir geleceği vardır.
Sâd
Davud
﴾26﴿ “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.”
Sâd
Davud
﴾27﴿ Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden vay o inkârcıların başına geleceklere!
Sâd
Davud
﴾28﴿ Yoksa iman edip dünya ve âhirete yararlı işler yapanları yeryüzünde fesat çıkaranlarla bir mi tutacaktık? Yahut günah işlemekten sakınanları günaha batanlar gibi mi sayacaktık?
Sâd
Davud
﴾29﴿ Bu bir mübarek kitaptır ki onu sana, insanlar âyetleri üzerinde iyice düşünsünler, akıl iz‘an sahipleri ondan dersler, öğütler alsınlar diye indirdik.
Sâd
Süleyman
﴾30﴿ Biz Dâvûd’a Süleyman’ı armağan ettik. O ne iyi kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü.
Sâd
Süleyman
﴾31-32﴿ Bir gün akşama doğru alımlı, soylu koşu atları önüne getirildiğinde, “Ben malı (atları), rabbimi hatırlattığı için sevdim” dedi. Derken (güneş batınca) onlar karanlığın perdesiyle gizlendi.
Sâd
Süleyman
﴾33﴿ (Daha sonra) “Onları bana geri getirin” dedi; bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.
Sâd
Süleyman
﴾34﴿ Andolsun biz Süleyman’ı bir sınavdan geçirmiş, tahtının üstüne bir ceset koymuştuk; sonra o bize yöneldi;
Sâd
Süleyman
﴾35-38﴿ “Rabbim” dedi, “Beni bağışla; benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver bana. Lutfu sınırsız olan yalnız sensin.” Bunun üzerine, emriyle dilediği yöne doğru tatlı tatlı esen rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan bütün şeytanları ve zincirlerle bağlanmış diğer yaratıkları onun buyruğuna verdik.
Sâd
Süleyman
﴾39﴿ “Bu bizim bağışımızdır; hiçbir hesap kaygısı taşımadan ister başkalarına ver ister elinde tut” (dedik).
Sâd
Süleyman
﴾40﴿ Kuşkusuz onun katımızda yüksek bir yakınlık derecesi ve güzel bir geleceği vardır.
Sâd
Eyyub
﴾41﴿ Kulumuz Eyyûb’u da an. O, rabbine, “Şeytan bana sıkıntı ve acı vermektedir” diye seslenmişti.
Sâd
Eyyub
﴾42﴿ “Ayağını yere vur (dedik), işte yıkanılacak ve içilecek serin bir su!”
Sâd
Eyyub
﴾43﴿ Tarafımızdan bir rahmet ve akıl iz‘an sahipleri için de anılacak bir örnek olmak üzere ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha bağışladık.
Sâd
Eyyub
﴾44﴿ (Bir yemini vardı.) “Eline bir demet bitki sapı alıp onunla vur ve böylece yeminini yerine getirmiş ol” (dedik). Gerçekten biz onu sıkıntılara dayanıklı bulduk. O ne güzel bir kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü.
Sâd
İbrahim-İsak-Yakup
﴾45﴿ Güçlü ve basîretli kullarımız İbrâhim, İshak ve Ya‘kūb’u da an.
Sâd
İbrahim-İsak-Yakup
﴾46﴿ Âhiret yurdunu hatırda tutmadaki samimiyetleri sayesinde onları günahlardan arındırdık.
Sâd
İbrahim-İsak-Yakup
﴾47﴿ Doğrusu onlar bizim katımızda gerçekten seçkin kılınmış, hayırlı kimseler arasındadırlar.
Sâd
İsmail-Elyesa-Zülkif
﴾48﴿ İsmâil’i, Elyesa‘ı ve Zülkifl’i de an. Hepsi de iyi kimselerdir.
Sâd
İsmail-Elyesa-Zülkif
﴾49-50﴿ Bu bir hatırlatmadır. Kuşkusuz Allah’a itaatsizlikten sakınanlara çok güzel bir gelecek, kapıları kendilerine ardına kadar açılacak adn cennetleri vardır.
Mü'min
Nuh
﴾5﴿ Bunlardan önce Nûh’un kavmi, onların ardından da çeşitli topluluklar ilâhî gerçeği yalanlamış, her topluluk kendi peygamberlerini yakalayıp etkisiz hale getirmeye kalkışmış, asılsız iddialarla gerçeği ortadan kaldırmak için mücadele vermişlerdi; sonunda onların yakalarına yapıştım. Nasılmış benim cezalandırmam, gördüler!
Mü'min
Nuh
﴾6﴿ Böylece (kavminden) inkâra sapanlar hakkında rabbinin verdiği, “Onlar artık cehennemliktir” şeklindeki hüküm gerçekleşmiş olacak.
Mü'min
Musa
﴾23-24﴿ Andolsun biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir kanıtla Firavun, Hâmân ve Kārûn’a gönderdik; ama onlar, “O bir yalancı, bir sihirbaz!” dediler.
Mü'min
Musa
﴾25﴿ Mûsâ, katımızdan verilmiş hakikati onlara getirdiğinde, “Onunla birlikte olan inanmış kişilerin oğullarını öldürün, kızlarını diri bırakın!” dediler. Oysa inkârcıların tuzağı hep boşa çıkmıştır.
Mü'min
Musa
﴾26﴿ Firavun, “Bırakın beni de şu Mûsâ’yı öldüreyim! Tanrısına yalvarsın bakalım (kurtulabilecek mi)! Çünkü onun, dininizi değiştirmesinden yahut ülkede huzursuzluk çıkarmasından kaygı duyuyorum” dedi.
Mü'min
Musa
﴾27﴿ Mûsâ ise, “Hesap gününe inanmayan her kibirli kişinin şerrinden, benim ve sizin rabbiniz olan Allah’a sığındım!” dedi.
Mü'min
Musa
﴾28﴿ Firavun ailesinden olup imanını gizleyen bir mümin kişi şöyle dedi: “Adamı, ‘Rabbim Allah’tır’ dediği için öldürecek misiniz? Oysa o size rabbinizden âyetler getirmiştir. Eğer yalancı biriyse yalanı kendi zararınadır; ama eğer doğru söylüyorsa size bildirip uyardığı şeyin bir kısmı başınıza gelecektir. Hiç kuşku yok ki Allah, aşırılığa sapmış, yalancı kimseyi doğru yola ulaştırmaz.
Mü'min
Musa
﴾29﴿ Ey benim kavmim! Bugün ülkede hâkimiyeti elinde bulunduran bir toplum olarak hükümranlık sizindir. Ama eğer Allah’ın cezası başımıza gelirse O’na karşı bize kim yardım edebilir?” Firavun ise, “Ben sadece kendi bilip gördüğümü size gösteriyorum ve sizi yalnızca doğru yola yönlendiriyorum” dedi.
Mü'min
Musa
﴾30﴿ İnanan kişi de şöyle dedi: “Ey kavmim! Doğrusu vaktiyle (peygamberlerine karşı) gruplar oluşturmuş eski toplulukların yaşadıkları felâketlerin benzerinin sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum.
Mü'min
Nuh
﴾31﴿ Nûh kavminin, Âd, Semûd ve onlardan sonrakilerin durumu gibi. Allah asla kulları için zulmü istemez.
Mü'min
Musa
﴾32﴿ Ey kavmim! İnsanların çığrışacağı günde başınıza gelecek olanlardan korkuyorum.
Mü'min
Musa
﴾33﴿ Öyle bir gün ki, arkanızı dönüp kaçarsınız ama sizi Allah’tan kurtaracak hiçbir güç bulamazsınız! Allah kimi şaşırtırsa artık onu doğru yola yönlendirebilecek bir güç yoktur.
Mü'min
Yusuf
﴾34﴿ Daha önce Yûsuf da size açık kanıtlar getirmişti; ama onun size getirdikleri hakkında da hep kuşku içinde oldunuz. Nihayet o vefat edince ‘Artık Allah ondan sonra kesinlikle hiçbir elçi göndermeyecek’ dediniz. Aşırılığa sapmış, kuşkulara boğulmuş kişiyi Allah işte böyle şaşırtır.
Mü'min
Musa
﴾35﴿ Onlar, kendilerine ulaşmış kesin bir kanıt olmadan Allah’ın âyetleri hakkında tartışmaya girişirler. Bu tutum, gerek Allah yanında gerekse inananlar yanında büyük bir nefrete sebep olur. Allah, kendini beğenmiş her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.”
Mü'min
Musa
﴾36-37﴿ Firavun, “Ey Hâmân!” dedi, “Bana yüksek bir kule inşa et; belki bazı yollara, göklerin yollarına ulaşırım da bu sayede Mûsâ’nın ilâhını görebilirim! Doğrusu onun bir yalancı olduğunu düşünüyorum.” İşte böylece, yaptığı çirkin iş Firavun’a güzel göründü ve doğru yolu bulması engellendi. Firavun’un tuzağı hüsrandan başka bir sonuç doğurmadı.
Mü'min
Musa
﴾38﴿ Mümin kişi sözlerine şöyle devam etti: “Ey kavmim! Bana uyun, sizi doğru yola götüreceğim.
Mü'min
Musa
﴾39﴿ Ey kavmim! Bu dünya hayatı bir sürelik yararlanmadan ibarettir; âhirete gelince, ebedîlik yurdu işte orasıdır.
Mü'min
Musa
﴾40﴿ Kim bir kötülük yapmışsa sadece o kötülüğünün miktarınca ceza görecektir; kim de -erkek olsun kadın olsun- inanmış bir kişi olarak dünya ve âhirete yararlı iş yapmışsa işte böyleleri de cennete girecekler, orada kendilerine hesapsız nimetler verilecektir.”
Mü'min
Musa
﴾41﴿ “Ey kavmim! Nedir bu hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz ise beni ateşe çağırıyorsunuz!
Mü'min
Musa
﴾42﴿ Siz bana Allah’ı inkâr etmem ve hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığım şeyleri O’na ortak koşmam için çağrıda bulunuyorsunuz; ben ise sizi izzet sahibi, çok bağışlayıcı olan Allah’a davet ediyorum.
Mü'min
Musa
﴾43﴿ Gerçek şu ki, siz beni, bu dünyada da öteki dünyada da çağrılmaya değer olmayan bir şeye davet ediyorsunuz. Kuşku yok ki dönüşümüz Allah’adır ve hakikat çizgisinden sapanlar, işte onlar cehennemliktir.
Mü'min
Musa
﴾44﴿ Size söylediklerimi yakında hatırlayıp anlayacaksınız. Ben durumumu Allah’a havale ediyorum; kuşkusuz Allah kullarını çok iyi görmektedir.”
Mü'min
Musa
﴾45﴿ Nihayet Allah, onların kurdukları kötü tuzaklardan bu kişiyi korudu; Firavun ailesini ise şiddetli bir azap kuşatıp yok etti.
Mü'min
Musa
﴾46﴿ Bu azap, onların sabah akşam sokulacakları ateştir. Kıyamet koptuğunda, “Firavun ailesini en şiddetli azabın içine atın!” denilecek.
Fussilet
Ad
﴾13﴿ Eğer onlar yine de yüz çevirirlerse de ki: “Sizi, Âd ve Semûd’un başına düşen yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyarıyorum.”
Fussilet
Ad
﴾14﴿ Hani onlara peygamberler gelip (ikna etmek için) her yolu deneyerek, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin” demişlerdi. Ama onlar, “Rabbimiz (buna inanmamızı) isteseydi mutlaka (elçi olarak) melekler gönderirdi. Bu durumda biz, sizinle gönderilen şeyin gerçek olduğunu kabul etmiyoruz” dediler.
Fussilet
Ad
﴾15﴿ Anılan Âd kavmi, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve “Bizden daha güçlü kim var?” dediler. Onları yaratan Allah’ın kendilerinden daha güçlü olduğunu düşünmezler miydi? Onlar, âyetlerimizi de inatla inkâr ediyorlardı.
Fussilet
Ad
﴾16﴿ Sonunda dünya hayatında onlara alçaltıcı cezayı tattırmak için o kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Âhiret azabı ise daha da alçaltıcı olacak, onlara yardım da edilmeyecektir.
Fussilet
Semud
﴾17﴿ Semûd kavmine gelince, onlara doğru yolu gösterdik ama körlüğü doğru yolu görmeye tercih ettiler; nihayet kendi yapıp ettiklerinin sonucu olarak alçaltıcı bir yıldırım azabı yakalayıverdi onları!
Fussilet
Semud
﴾18﴿ İnanan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanları da kurtardık.
Şûrâ
﴾13﴿ O, Nûh’a buyurduklarını, sana vahyettiklerimizi, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya buyurduklarımızı size din kıldı ki o dini ayakta tutasınız, o konuda ayrılığa düşmeyesiniz. Kendilerini davet ettiğin bu din müşriklere ağır geldi. Allah (dini tebliğ için) dilediğini seçer ve kendisine yöneleni doğruya iletir.
Şûrâ
﴾14﴿ Onlar (peygamberlerin muhatapları), özellikle kendilerine dine dair bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden bölünüp parçalandılar. Rabbin tarafından belirli bir süre tanıma sözü verilmemiş olsaydı, aralarında hemen hüküm verilir, iş bitirilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içine düşmüşlerdir.
Şûrâ
﴾15﴿ İşte bunun için sen çağrına devam et ve emrolunduğun gibi doğru çizgini sürdür. Onların arzularına uyma ve şöyle de: “Ben Allah’ın indirdiği bütün kitaplara iman ettim ve bana aranızda âdil davranmam emredildi. Allah bizim de rabbimiz, sizin de rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size. Sizinle bizim aramızda mesele yok. Allah hepimizi bir araya getirecektir. Dönüş ancak O’nadır.”
Zuhruf
﴾43﴿ Artık sana vahyolunan kitaba sımsıkı sarıl; şüphesiz sen doğru yoldasın.
Zuhruf
﴾44﴿ O kitap sana ve kavmine bir hatırlatmadır; yakında sorgulanacaksınız.
Zuhruf
﴾45﴿ Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize sor bakalım, “Rahmândan başka tapılacak ilâhlar belirlemiş miyiz?”
﴾47﴿ Onlara mûcizelerimizi gösterince bunlara gülüverdiler.
Zuhruf
Musa
﴾48﴿ Oysa kendilerine gösterdiğimiz her mûcize bir diğerinden daha büyüktü. Belki yanlış yoldan dönerler diye kendilerini felâketlerle sarstık.
Zuhruf
Musa
﴾49﴿ Bunun üzerine şöyle dediler: “Ey büyücü! Rabbinin seninle sözleşmesine uygun olarak bize dua et, artık biz doğru yola döneceğiz.”
Zuhruf
Musa
﴾50﴿ (Dua sebebiyle) onların başından felâketi uzaklaştırınca bir de bakıyorsun sözlerinden dönüveriyorlar.
Zuhruf
Musa
﴾51-53﴿ Firavun kavmine seslenerek şöyle dedi: “Ey milletim! Mısır’ın mülkiyeti benim değil mi? Şu ırmaklar ayaklarımın altında akmıyor mu? Bunları görmüyor musunuz? Ayrıca ben bu değersiz, neredeyse söylediğini anlatmaktan âciz adamdan daha iyi değil miyim? (O bir peygamber ise) kendisine altın bilezikler indirilse yahut dizi dizi melekler onunla birlikte gelseler ya!”
Zuhruf
Musa
﴾54﴿ Firavun bu konuşmalarla halkının aklını çeldi, hemen ona boyun eğdiler; onlar zaten yoldan çıkmış bir topluluk idi.
Zuhruf
Musa
﴾55﴿ Bize karşı öfkelendirici davranışlarını sürdürünce onlara hak ettikleri cezayı verdik ve hepsini suya gömdük.
Zuhruf
Musa
﴾56﴿ Onları, arkadan gelecek diğerlerinin geçmişi ve ibretlik örneği kıldık.
Zuhruf
İsa
﴾57﴿ Meryem’in oğlu misal olarak zikredilince senin kavmin bundan dolayı hemen yaygarayı basıyorlar.
Zuhruf
İsa
﴾58﴿ “Bizim tanrılarımız mı iyi yoksa o mu?” diyorlar. Bu karşılaştırmayı sırf sana karşı çıkmış olmak için yapıyorlar. Onlar gerçekten inatçı bir muhalefet!
Zuhruf
İsa
﴾59﴿ Îsâ, kendisine lutuflarda bulunduğumuz ve İsrâiloğulları’na ilâhî kudretin örneği kıldığımız bir kuldur ancak.
Zuhruf
İsa
﴾60﴿ İsteseydik sizin yerinize, yeryüzünde egemen olacak melekler yaratırdık.
Zuhruf
İsa
﴾61﴿ Bilin ki, o kıyamete ait bir bilgidir. Sakın ondan şüphe etmeyin ve bana tâbi olun. Bu dosdoğru yoldur.
Zuhruf
İsa
﴾62﴿ Şeytan sizi sakın doğru yoldan engellemesin, o sizin apaçık düşmanınızdır.
Zuhruf
İsa
﴾63-64﴿ Îsâ sağlam kanıtlarla geldiğinde şöyle dedi: “Size hikmeti getirdim ve anlaşmazlığa düştüğünüz bazı konuları açıklamaya geldim. Allah’a itaatsizlikten sakının ve bana uyun. Kuşkusuz Allah benim de rabbimdir, sizin de rabbinizdir. Şu halde O’na kulluk edin; işte bu dosdoğru yoldur.”
Zuhruf
İsa
﴾65﴿ Gruplar aralarında anlaşmazlığa düştüler. Haksızlığa sapanların, elem verici bir günün azabından çekecekleri var!
Zuhruf
İsa
﴾66﴿ Bütün yaptıkları, kendileri farkında bile olmadan kıyametin ansızın kopmasını beklemekten ibaret!
Ahkâf
Ad
﴾21﴿ Âd’in kardeşini (Hûd) hatırlat. Hani o, kum tepelerinin arasında kavmini -kendinden önce ve sonra da bu kabilden uyarılar olmuştur- şöyle uyarmıştı: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size gelecek büyük bir günün azabından gerçekten korkuyorum!”
Ahkâf
Ad
﴾22﴿ “Sen bizi ilâhlarımızdan uzaklaştırmak için mi geldin? Doğru söylüyorsan tehdidini hemen gerçekleştir!” dediler.
Ahkâf
Ad
﴾23﴿ O da, “Bu bilgi ancak Allah katındadır; size bildirmek üzere gönderildiğim mesajı ulaştırıyorum, ama sizi cehalette direnen bir topluluk olarak görüyorum” cevabını verdi.
Ahkâf
Ad
﴾24-25﴿ Felâketi vadilerine yönelmiş, ufku kaplayan bir bulut olarak görünce, “İşte bize yağmur getirecek bir bulut” dediler. Hayır, o hemen gelmesini istediğiniz ceza; içinde acılı azap bulunan, rabbinin emri ile her şeyi silip süpüren bir rüzgâr! Sonunda sadece evlerinin kalıntılarının görüldüğü bir hale geldiler. Günaha batıp kalmış bir topluluğu işte böyle cezalandırırız.
Ahkâf
Ad
﴾26﴿ Onlara, size vermediğimiz imkânlar verdik; kendilerini kulak, göz ve kalplerle donattık. Onlara kulakları da gözleri de kalpleri de hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü onlar Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya aldıkları şeyler kendilerini kuşatıverdi!
Ahkâf
Ad
﴾27﴿ Çevrenizdeki nice şehirleri helâk ettik, belki dönerler diye uyarıcı işaretler de vermiştik.
Ahkâf
Ad
﴾28﴿ Allah’tan başka, O’na yaklaştırsın diye edindikleri tanrılar kendilerine yardım etselerdi ya! Aksine onları bırakıp kayboldular. Bunlar kendi düzmecelerinden ve sürdüregeldikleri asılsız iddialardan ibarettir.
Kâf
﴾12﴿ Bunlardan önce Nûh kavmi, Ress ve Semûd halkı,
Kâf
﴾13﴿ Âd, Firavun ve Lût’un kardeşleri,
Kâf
﴾14﴿ Eykeliler ve Tübba‘ kavmi de yalanlamışlar, hepsi peygamberleri yalancılıkla suçlamıştı; sonunda onları uyardığım şey başlarına geldi.
Zâriyât
İbrahim
﴾24﴿ İbrâhim’in değerli konuklarıyla ilgili kıssa sana ulaştı mı?
Zâriyât
İbrahim
﴾25﴿ Onun yanına girdiklerinde “selâm” demişler, o da “selâm” demiş; (içinden) “Hiç de tanıdık kimseler değil” diye geçirmişti.
Zâriyât
İbrahim
﴾26﴿ Belli etmeden hemen ailesinin yanına gitti ve (kızartılmış) besili bir buzağı getirdi.
Zâriyât
İbrahim
﴾27﴿ Onu önlerine koydu ve “Buyurmaz mısınız?” dedi.
Zâriyât
İbrahim
﴾28﴿ Durumlarından dolayı biraz kaygılandı. “Korkma” dediler ve ona derin bilgi sahibi olacak bir oğul müjdesi verdiler.
Zâriyât
İbrahim
﴾29﴿ Karısı heyecanla bağırarak alnına vurdu; “Benim gibi yaşlı ve kısır bir kadın ha!” dedi.
Zâriyât
İbrahim
﴾30﴿ “Rabbin böyle buyurdu” dediler; “Kuşkusuz hikmeti sonsuz, ilmi sınırsız olan yalnız O’dur.”
Zâriyât
İbrahim
﴾31﴿ İbrâhim, “Peki ey elçiler! Sizin asıl göreviniz nedir?” dedi.
Zâriyât
İbrahim
﴾32﴿ “Biz” dediler, “Günaha batmış bir topluluğa gönderildik;
﴾36﴿ Zaten orada -bir hâne dışında- Allah’a teslim olmuş kimseler de bulamadık.
Zâriyât
İbrahim
﴾37﴿ Ve orada, acı veren azaptan korkanlar için bir işaret bırakmış olduk.
Zâriyât
Musa
﴾38﴿ Mûsâ’da da (ibretler var). Onu apaçık delillerle Firavun’a göndermiştik.
Zâriyât
Musa
﴾39﴿ Firavun saltanatı sebebiyle ona karşı çıkmış ve “O, ya bir sihirbaz veya bir mecnundur” demişti.
Zâriyât
Musa
﴾40﴿ Sonunda -(davranışlarıyla) kendini rezil etmiş olarak- onu ve askerlerini yakalayıp denize attık.
Zâriyât
Musa
﴾41﴿ Âd kavminde de (ibretler var). Onlara silip süpüren rüzgârı göndermiştik.
Zâriyât
Musa
﴾42﴿ Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, kül edip savuruyordu.
Zâriyât
Musa
﴾43﴿ Semûd’da da (ibretler var). Onlara, “Bir süreye kadar faydalanın bakalım!” denmişti.
Zâriyât
Musa
﴾44﴿ Rablerinin buyruğuna uymayı kendilerine yediremediler. Bu yüzden, bakıp dururlarken onları yıldırım yakalayıverdi!
Zâriyât
Musa
﴾45﴿ Yerlerinden bile kalkamadılar ve kimseden yardım da alamadılar.
Zâriyât
Musa
﴾46﴿ Bunlardan önce yaşayan Nûh’un kavminde de (ibretler var). Çünkü onlar yoldan çıkmış bir topluluk idi.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾36-37﴿ Yoksa Mûsâ’nın ve ahde vefa örneği İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu hususlardan haberi yok mu?
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾38﴿ Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾39﴿ İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾40﴿ Ve çabasının karşılığı ileride mutlaka görülecektir.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾41﴿ Sonra kendisine karşılığı tastamam verilecektir.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾42﴿ En sonunda yalnız rabbine varılacaktır.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾43﴿ Güldüren de O’dur, ağlatan da.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾44﴿ Öldüren de O’dur, yaşatan da.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾45-46﴿ Rahime atıldığı zaman nutfeden (embriyo) erkeğiyle dişisiyle iki cinsi yaratan da O’dur.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾47﴿ Öteki yaratma da (öldükten sonra diriltme) O’na aittir.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾48﴿ Çok veren de O’dur, az veren de.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾49﴿ Şi‘râ yıldızının rabbi de O’dur.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾50﴿ Eski Âd kavmini helâk eden de O’dur.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾51﴿ Semûd’u da öyle. Hem de geriye bir şey bırakmadan!
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾52﴿ Bunlardan da önce Nûh kavmini. Çünkü onlar çok zalim ve çok azgın idiler.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾53﴿ Altı üstüne getirilmiş şehirleri de O helâk etti.
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾54﴿ Onları üzerilerine yağan felâketlere gömdü!
Necm
Hz. Musa-Hz.İbrahim Sahifeler
﴾55﴿ Artık rabbinin hangi nimetlerinden şüphe duyabilirsin?
Kamer
Nuh
﴾9﴿ Bunlardan önce Nûh’un kavmi de (peygamberlerini) yalancılıkla itham etmişti. O kulumuzu yalancı saydılar, “Delinin biri!” dediler ve o görevinden alıkondu.
Kamer
Nuh
﴾10﴿ Bunun üzerine Nûh, “Artık yenik düştüm; yardımını esirgeme!” diye rabbine yalvardı.
Kamer
Nuh
﴾11﴿ Hemen göğün kapılarını bardaktan boşanırcasına inen bir yağmura açtık.
Kamer
Nuh
﴾12﴿ Yerden de sular fışkırttık; derken sular önceden belirlenmiş bir iş için birleşti.
Kamer
Nuh
﴾13﴿ Onu tahtalar ve mıhlarla yapılmış gemide taşıdık.
Kamer
Nuh
﴾14﴿ Gözetim ve korumamız altında akıp gidiyordu, kendisine inanılmamış olan o kulumuza bir mükâfat olmak üzere.
Kamer
Nuh
﴾15﴿ Andolsun, bunu bir ibret levhası olarak bıraktık; ibret alacak yok mu?
Kamer
Nuh
﴾16﴿ Azabım ve uyarılarım nasılmış görün!
Kamer
Nuh
﴾17﴿ Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?
Kamer
Ad
﴾18﴿ Âd kavmi de (peygamberlerini) yalancılıkla itham etti. Azabım ve uyarılarım nasılmış bir bakın!
Kamer
Ad
﴾19﴿ Onların üzerine bitmek bilmeyen o kara günde şiddetli bir kasırga gönderdik.
Kamer
Ad
﴾20﴿ İnsanları sökülmüş hurma kütükleri gibi çekip alıyordu.
Kamer
Ad
﴾21﴿ Azabım ve uyarılarım nasılmış bir bakın!
Kamer
Ad
﴾22﴿ Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?
Kamer
Semud
﴾23﴿ Semûd kavmi de uyarıları ciddiye almadılar.
Kamer
Semud
﴾24﴿ Dediler ki: “İçimizden tek başına bir beşere mi uyacağız? O takdirde doğru yoldan sapmış olur, yanarız.
Kamer
Semud
﴾25﴿ İlâhî mesaj içimizden ona mı gönderilmiş? Hayır o, yalancının, küstahın biri!”
Kamer
Semud
﴾26﴿ Yarın onlar asıl yalancı, küstah kimmiş görecekler!
Kamer
Semud
﴾27﴿ (Allah Sâlih peygambere şöyle buyurdu:) “Şüphesiz biz (mucizevi özelliği olan o deveyi) onları sınamak için göndermiş bulunuyoruz. Şimdi sen onların ne yapacağını izle ve sabret.
Kamer
Semud
﴾28﴿ Bir de onlara, suyun aralarında paylaşımlı olacağını bildir. Her hissenin sahibi (suyun) başına gelsin.”
Kamer
Semud
﴾29﴿ Derken ilgili adamlarını çağırdılar; o da (deveye) saldırıp hunharca öldürdü.
Kamer
Semud
﴾30﴿ Azabım ve uyarılarım nasılmış bir bakın!
Kamer
Semud
﴾31﴿ Üzerlerine tek bir ses yolladık da hayvan ağılındaki (çiğnenip ufalanmış) kuru çalılar gibi oluverdiler.
Kamer
Semud
﴾32﴿ Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?
Kamer
Lut
﴾33﴿ Lût kavmi de uyarıları ciddiye almadı.
Kamer
Lut
﴾34-35﴿ Biz de üzerlerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Ancak Lût ailesi hariç tutuldu; onları katımızdan bir lutuf olarak seher vakti kurtardık. Şükredenleri işte böyle ödüllendiririz.
Kamer
Lut
﴾36﴿ Aslında Lût, kendilerini bizim amansız yakalayışımıza karşı uyarmıştı; ama onlar bu uyarıları şüpheyle karşıladılar.
Kamer
Lut
﴾37﴿ Üstelik onun misafirleriyle ilgili çirkin bir talepte bulundular. Biz de gözlerini silme kör ediverdik; tadın bakalım azabımı ve uyardığım sonuçları!
Kamer
Lut
﴾38﴿ Ve nihayet bir sabah erkenden kalıcı bir azap onları yakalayıverdi.
Kamer
Lut
﴾39﴿ Tadın bakalım azabımı ve uyardığım sonuçları!
Kamer
Musa
﴾40﴿ Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?
Kamer
Lut
﴾41﴿ Şüphesiz Firavun’un halkına da uyarılar gelmişti.
Kamer
Lut
﴾42﴿ Ama onlar bütün delillerimizi yalan saydılar, biz de onları üstün ve güçlü olana yaraşır biçimde kıskıvrak yakaladık.
Hadîd
﴾25﴿ Andolsun biz peygamberlerimizi açık kanıtlarla gönderdik, beraberlerinde kitap ve adalet terazisini de indirdik ki insanlar hakkaniyete uygun davransınlar. Bir de demiri indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için yararlar vardır. Böylece Allah, görmeden iman ederek kendisine ve peygamberlerine yardım edecekleri ortaya çıkaracaktır. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür.
Hadîd
﴾26﴿ Andolsun Nûh’u ve İbrâhim’i elçi olarak gönderdik, onların soyundan gelenlere de peygamberlik ve kitap verdik. Onlardan doğru yolu bulanlar olduğu gibi birçoğu da yoldan çıkmış kimselerdir.
Hadîd
﴾27﴿ Sonra onların izinden peygamberlerimizi peş peşe gönderdik. Arkalarından Meryem oğlu Îsâ’yı da gönderdik, ona İncil’i verdik, ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Kendilerinin icat ettikleri ruhbanlığa gelince, biz onlara bunu emretmemiştik; sırf Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapmışlardı, ama buna hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik, ama çokları yoldan çıkmışlardır.
Hadîd
﴾28﴿ Ey iman edenler! Allah’a saygısızlıktan sakının ve resulüne iman edin ki size rahmetinden iki kat versin, aydınlığında yürüyeceğiniz bir nur lutfetsin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
Hadîd
﴾29﴿ Böylece Ehl-i kitap’tan olanlar, Allah’ın lütfu üzerinde hiçbir güçlerinin bulunmadığını ve bütün lütfun Allah’ın elinde olup onu dilediğine verdiğini bilsinler. Allah büyük lutuf sahibidir.
Tahrîm
Nuh Eşi - Lut eşi
﴾10﴿ Allah, inkâr edenlere Nûh’un karısı ile Lût’un karısını misal vermektedir: Onlar kullarımızdan iki erdemli kişinin nikâhı altındaydılar ama onlara ihanet ettiler. Dolayısıyla kocaları da Allah’tan gelen cezaya karşı onları koruyamadı ve kendilerine, “Haydi, diğer girenlerle birlikte girin bakalım ateşe!” dendi.
Tahrîm
Fivaun Eşi
﴾11﴿ Allah iman edenlere de Firavun’un karısını misal vermektedir: O, “Rabbim!” demişti, “Yüce katında, cennette benim için bir ev yap; beni Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar ve beni bu zalimler topluluğundan da selâmete çıkar!”
Tahrîm
Hz. Meryem
﴾12﴿ İmrân kızı Meryem’i de (misal vermiştir): O iffetini çok iyi korumuştu, biz de ona ruhumuzdan üfledik; o, rabbinin sözlerini ve kitaplarını hep tasdik etti ve o içtenlikle itaat edenlerdendi.
Kalem-Nûn
Yunus
﴾48﴿ Sen rabbinin hükmüne sabret; balığın yuttuğu (Yunus) gibi olma. Hani o, öfkeli bir halde bağırıp çağırmıştı.
Kalem-Nûn
Yunus
﴾49﴿ Rabbinin lutfu imdadına yetişmeseydi o mutlaka kınanmayı hak etmiş olarak ıssız bir sahaya atılacaktı.
Kalem-Nûn
Yunus
﴾50﴿ Fakat rabbi onu seçip sâlihlerden eyledi.
Kalem-Nûn
Yunus
﴾51﴿ O inkârcılar Kur’an’ı işittikleri zaman, seni gözleriyle devireceklermiş gibi bakar, “Şüphe yok o bir delidir” derler.
Kalem-Nûn
Yunus
﴾52﴿ Oysa Kur’an, âlemler için öğütten başka bir şey değildir.
Hâkka
Semud
﴾4﴿ Semûd ve Âd, kapılarını çalacak felâketi asılsız saymışlardı.
Hâkka
Semud
﴾5﴿ Semûd kavmi çok şiddetli bir depremle helâk edildi.
Hâkka
Ad
﴾6﴿ Âd halkı ise dehşetli bir kasırga ile yok ediliverdi.
Hâkka
Ad
﴾7﴿ Allah o kasırgayı ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine gönderdi. Öyle ki (orada bulunsaydın), o kavmi devrilmiş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
Hâkka
Ad
﴾8﴿ Şimdi onlardan geriye kalan bir şey görüyor musun?
Hâkka
Musa
﴾9﴿ Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen şehirler (halkı) hep o günahı işlediler.
Hâkka
Musa
﴾10﴿ Rablerinin elçisine karşı geldiler, O da onları amansız bir şekilde yakalayıp cezalandırdı.
Hâkka
Nuh
﴾11﴿ Bir zamanlar sular coştuğu vakit sizi gemide kuşkusuz biz taşıdık;
Hâkka
Nuh
﴾12﴿ Bunu sizin için ibretli bir ders olsun ve kulaklardan hiç çıkmasın diye yaptık.
Nûh
Nûh
﴾1﴿ Biz Nûh’u, “Kendilerine can yakıcı bir azap gelmeden önce halkını uyar” diyerek kavmine gönderdik.
Nûh
Nûh
﴾2﴿ Şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz ben size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
Nûh
Nûh
﴾3﴿ Allah’a kulluk edin; O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin;
Nûh
Nûh
﴾4﴿ Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve size belirli bir vadeye kadar süre tanısın. Şüphesiz Allah’ın belirlediği vade geldiğinde artık ertelenmez. Keşke bilseydiniz!”
Nûh
Nûh
﴾5﴿ Nûh, “Rabbim” dedi, “Doğrusu ben kavmimi gece gündüz hakka çağırdım;
Nûh
Nûh
﴾6﴿ Fakat benim çağrım sadece kaçışlarını arttırdı.
Nûh
Nûh
﴾7﴿ Kendilerini bağışlaman için ben onları ne zaman çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkadılar; elbiselerini başlarına bürüdüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
Nûh
Nûh
﴾8﴿ Yine de ben onları açıkça çağırmaya devam ettim.
Nûh
Nûh
﴾9﴿ Onlara açık da söyledim, yerine göre gizli de söyledim.”
Nûh
Nûh
﴾10﴿ Dedim ki: “Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin; O, çok bağışlayıcıdır.
Nûh
Nûh
﴾11﴿ (Dileyin ki) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.
Nûh
Nûh
﴾12﴿ Mallar ve oğullar vererek sizi desteklesin, size bahçeler versin ve sizin için ırmaklar akıtsın.
Nûh
Nûh
﴾13﴿ Ne oluyor size de Allah’ın büyüklüğünü hesaba katmıyorsunuz?
Nûh
Nûh
﴾14﴿ Oysa O sizi türlü evrelerden geçirerek yaratmıştır.
Nûh
Nûh
﴾15﴿ Görmüyor musunuz Allah yedi göğü birbiriyle nasıl uyumlu yaratmıştır?
Nûh
Nûh
﴾16﴿ Onların içinde ayı bir ışık, güneşi ışık kaynağı yapmıştır.
Nûh
Nûh
﴾17﴿ Allah sizi yerden bitirip yetiştirmiştir.
Nûh
Nûh
﴾18﴿ Sonra sizi yine oraya döndürecek ve yeniden çıkaracaktır.
Nûh
Nûh
﴾19-20﴿ Allah yeryüzünü sizin için sergi gibi döşemiştir ki onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.”
Nûh
Nûh
﴾21﴿ Nûh, “Rabbim, dedi, doğrusu bunlar beni dinlemediler, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka bir şeye yaramayan kimseye uydular.
Nûh
Nûh
﴾22﴿ Onlar çok büyük tuzaklar kurdular.
Nûh
Nûh
﴾23﴿ İnsanlara dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suvâ’dan, Yegūs’tan, Yeûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin!
Nûh
Nûh
﴾24﴿ Gerçekten de birçoklarını saptırdılar; (Rabbim!) sen de artık bu zalimlerin şaşkınlıklarını arttır!”
Nûh
Nûh
﴾25﴿ Sonunda günahları yüzünden tûfanda boğuldular, ardından ateşe atıldılar, kendilerine Allah’tan başka yardımcılar da bulamadılar.
Nûh
Nûh
﴾26﴿ Nûh “Rabbim” dedi, “Yeryüzünde inkârcılardan hiç kimseyi sağ bırakma!
Nûh
Nûh
﴾27﴿ Sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve sadece günahkâr nankör nesiller yetiştirirler.
Nûh
Nûh
﴾28﴿ Rabbim! Beni, annemi babamı, inanmış olarak evime girenleri, mümin erkekleri ve mümin kadınları bağışla, zalimleri ise daima helâk et.”
Burûc
﴾17-18﴿ Orduların, Firavun ve Semûd’un haberi sana ulaştı mı?
Burûc
﴾19﴿ Doğrusu inkârcılar bir yalanlama içindedirler.
Burûc
﴾20﴿ Oysa Allah onları arkalarından kuşatmıştır.
Burûc
﴾21﴿ Şüphesiz o (asılsız saydıkları kitap) şanı yüce bir Kur’an’dır;
Burûc
﴾22﴿ Levh-i mahfûzdadır.
Fecr
﴾6﴿ Görmedin mi, rabbin ne yaptı Âd kavmine;
Fecr
﴾7-8﴿ Ülkeler içinde benzeri yaratılmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e;
Fecr
﴾9﴿ Vadide kayaları oyarak şehir yapan Semûd’a;
Fecr
﴾10﴿ Kazıklı Firavun’a?
Fecr
﴾11﴿ İşte bunların hepsi ülkelerinde azgınlık etmişlerdi.
Fecr
﴾12﴿ Oralarda durmadan fesat çıkardılar.
Fecr
﴾13﴿ Bu yüzden rabbin onların üzerine kırbaç gibi ceza yağdırdı.
Fecr
﴾14﴿ Çünkü rabbin her şeyi yakından izlemektedir.
Şems
﴾11﴿ Semûd kavmi, hak tanımazlığı yüzünden (peygamberini) yalanladı.
Şems
﴾12﴿ En azılısı cüretle ileri atıldığında;
Şems
﴾13﴿ Allah’ın elçisi onlara, “Allah’ın (mûcize olarak) verdiği deveye ve onun su hakkına dokunmayın” demişti.
Şems
﴾14﴿ Fakat onlar ona inanmayıp deveyi kestiler. Bunun üzerine rableri, günahları sebebiyle onlara ardı arkası kesilmez felâketler göndererek hepsini helâk etti.