Tevhid

Hz. İbrahim'in dinine , İsrailoğulları'nı ,Hristiyanları ve Müşrikleri davet eden peygamber : Hz. Muhammed .Kendinden önceki Tevrat ve İncil'i tasdik eden ve doğrulayan kitab Kur'an.

Bize anlatılmayan gerçek
"
Sure Adı Ayet
Bakara﴾1﴿ Elif-lâm-mîm.
Bakara﴾2﴿ İşte kitap; onda asla şüphe yoktur. O, günahtan sakınanlar için bir rehberdir.
Bakara﴾3﴿(Onlar) gayba iman ederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiklerimizden hayra harcarlar;
Bakara﴾4﴿Sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler ve âhirete de onlar kesin olarak inanırlar.
Bakara﴾5﴿ Rableri tarafından gösterilen doğru yol üzerinde olanlar ancak onlardır ve kurtuluşa erenler de yalnızca onlardır.
Bakara﴾6﴿İnkâr edenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, asla iman etmezler.
Bakara﴾7﴿Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır.
Bakara﴾8﴿ İnsanlardan bazıları da vardır ki inanmadıkları halde “Allah’a ve âhiret gününe inandık” derler.
Bakara﴾9﴿Akıllarınca Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya kalkışıyorlar; hâlbuki onlar farkında olmadan yalnızca kendilerini aldatmış oluyorlar.
Bakara﴾10﴿Kalplerinde bir bozukluk vardır, Allah da onlardaki bozukluğu arttırmıştır. Yalan söylemeleri yüzünden, kendilerine acı veren bir azap da vardır.
Bakara﴾11﴿Onlara “Yeryüzünde düzeni bozmayın” denildiğinde, “Hayır, biz yalnızca ıslah edenleriz” derler.
Bakara﴾12﴿Biline ki, gerçekten bozanlar onların ta kendileridir, ama farkında olmuyorlar.
Bakara﴾13﴿ Onlara “Diğer insanlar gibi siz de iman edin” denildiğinde, “Akılsızların inandıkları gibi biz de inanalım mı?” derler. Biline ki, asıl akılsızlar onlardır, fakat bilmezler.
Bakara﴾14﴿İman edenlerle karşılaşınca “inandık” derler, şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise “Biz sizinleyiz, biz yalnızca alay etmekteyiz” derler.
Bakara﴾15﴿Asıl onlarla alay eden ve azıp saparak dolaşmalarına izin veren Allah’tır.
Bakara﴾16﴿Doğruya karşılık sapkınlığı satın alanlar işte onlardır. Bu sebeple ticaretleri kâr etmemiş ve doğru yolu da bulamamışlardır.
Bakara﴾17﴿Onların misali, bir ateş yakan insan gibidir. Ateş tam etrafını aydınlattığında Allah ışıklarını yok eder de onları karanlıklar içinde, hiçbir şeyi görmez bir halde bırakıverir.
Bakara﴾18﴿ Artık onlar sağırlardır, dilsizlerdir ve körlerdir; bu yüzden geri de dönemezler.
Bakara﴾19﴿Yahut onlar, karanlıklar içinde gökten boşanan gök gürültülü, şimşekli bir yağmura tutulmuş kimseler gibidirler. Yıldırımlar yüzünden ölümden korkarak parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Hâlbuki Allah inkârcıları çepeçevre kuşatmıştır.
Bakara﴾20﴿Şimşek gözlerini kör edercesine çakar, onların çevresini aydınlatınca orada yürürler, karartınca da kalakalırlar. Allah dileseydi onların işitme ve görmelerini büsbütün giderirdi. Şüphesiz Allah her şeye kādirdir.
Bakara﴾21﴿ Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan rabbinize kulluk edin ki takvâya eresiniz.
Bakara﴾22﴿Rabbiniz ki, sizin için yeri döşek, göğü bina kılmıştır; gökten su indirmiş, bununla sizin için rızık olarak çeşitli ürünler çıkarmıştır; artık siz de bile bile O’na eş ve ortaklar koşmayın.
Bakara﴾23﴿Kulumuza indirdiğimiz kitaptan dolayı bir şüphe içinde iseniz onun benzeri bir sûre de siz getirin, Allah’tan başka taptıklarınızı da yardıma çağırın; eğer iddianızda samimi iseniz!
Bakara﴾24﴿Bunu yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının; o, inkârcılar için hazırlanmıştır.
Bakara﴾25﴿ İman eden ve iyi işler yapanlara, kendileri için zemininden ırmaklar akan cennetler bulunduğu müjdesini ver. Onlara cennetteki meyvelerden biri rızık olarak her sunulduğunda, “Bu daha önce de bize rızık olarak verilendir” derler. O kendilerine, benzer şekilde verilmiştir. Ayrıca orada kendileri için tertemiz eşler de vardır ve orada onlar sonsuza kadar kalıcıdırlar.
Bakara﴾26﴿ Şüphe yok ki, Allah herhangi bir şeyi, bir sivrisineği, hatta onun da ötesindekini misal vermekten utanıp çekinmez. Bunun karşısında iman edenler onun, Allah’tan gelen gerçek olduğunu bilirler, inkâr edenler ise “Allah misal olarak bununla neyi kastediyor?” derler. Allah birçok kimseyi onunla saptırır, birçok kimseyi de onunla doğru yola iletir; onunla başkalarını değil, ancak emrine karşı gelenleri saptırır.
Bakara﴾27﴿Onlar ki, iyice pekiştirdikten sonra da Allah’a verdikleri sözden dönerler, Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini ayırırlar, yeryüzünde fesat çıkarırlar; işte sonunda zararlı çıkacak olanlar da yalnız bunlardır.
Bakara﴾28﴿Sizler cansız iken size O hayat verdiği halde Allah’ı nasıl inkâr edebiliyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, sonra diriltecek, sonra O’na götürüleceksiniz.
Bakara﴾29﴿ Yeryüzünde ne varsa tamamını sizin için yaratan, sonra göğe yönelerek onları, yedi gök olarak tamamlayıp düzene koyan O’dur ve O, her şeyi hakkıyla bilmektedir.
Bakara﴾30﴿Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu.
Bakara﴾31﴿ Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip “Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin” dedi.
Bakara﴾32﴿ “Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kâmil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin” cevabını verdiler.
Bakara﴾33﴿ “Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir” dedi. Onlara bunların isimlerini bildirince de “Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi!” buyurdu.
Bakara﴾34﴿Meleklere, “Âdem’e secde edin” dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.
Bakara﴾35﴿“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun, orada istediğiniz yerden rahatça yiyip için ve şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz” dedik.
Bakara﴾36﴿Şeytan oradan onların ayağını kaydırdı da bulundukları yerden onları çıkardı. Biz de “Birbirinize düşman olmak üzere inin! Bir zamana kadar sizin için yeryüzünde kalacak bir yer ve ihtiyaç maddeleri vardır” dedik.
Bakara﴾37﴿Bunun üzerine Âdem rabbinden bazı kelimeler aldı (bunlarla tövbe etti); rabbi de onun tövbesini kabul buyurdu. Şüphesiz O, tövbeleri kabul buyuran ve rahmeti sınırsız olandır.
Bakara﴾38﴿Onlara şöyle dedik: “Oradan hepiniz inin! Benden size muhakkak bir rehber gelecektir.” Kim benim gönderdiğim rehbere uyarsa artık onlara ne korku vardır ne de üzüleceklerdir.
Bakara﴾39﴿İnkâr eden ve âyetlerimizi yalan sayanlara gelince onlar cehennemliklerdir ve orada devamlı kalıcıdırlar.
Bakara﴾164﴿Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişmesinde, insanlara fayda veren yüklerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökten indirerek onunla ölü haldeki toprağa can verdiği ve orada her çeşit canlının yetişmesini sağladığı yağmurda, rüzgârları ve gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutları evirip çevirip yönlendirmesinde aklını işleten bir topluluk için elbette nice deliller vardır.
Bakara﴾165﴿ İnsanlardan kimileri vardır ki, Allah’tan başka bazı varlıkları Allah’a denk tanrılar sayar da bunları Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler. Keşke zalimler -azapla yüz yüze geldiklerinde anlayacakları gibi- şimdi de bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu anlasalardı!
Bakara﴾166﴿ İşte o zaman, izlenenler, kendilerini izleyenlerden hızla uzaklaşmışlardır; artık azabı görmüşler, aralarındaki bağlar kopmuştur.
Bakara﴾167﴿ İzleyenler şöyle derler: “Ne olurdu, bize ikinci bir fırsat verilseydi de, şimdi onlar bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!” Böylece Allah onlara yapıp ettiklerini kendileri için pişmanlık sebepleri olarak gösterir. Onlar artık ateşten çıkacak değillerdir.
Bakara﴾168﴿ Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan maddelerin helâl ve temiz olanlarından yiyin; şeytanın peşinden gitmeyin, çünkü o apaçık düşmanınızdır.
Bakara﴾169﴿ O size ancak kötülüğü, çirkinliği, Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemenizi buyurur.
Bakara﴾255﴿Allah, O’ndan başka tanrı yoktur; diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır. Ne uykusu gelir ne de uyur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. Onların önlerinde ve arkalarında olanları O bilir. O’nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır. Onları korumak kendisine zor gelmez. O yücedir, mutlak büyüktür.
Bakara﴾256﴿Dinde zorlama yoktur. Doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. Artık kim sahte tanrıları reddeder de Allah’a inanırsa kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah her şeyi işitir ve bilir.
Bakara﴾257﴿ Allah iman edenlerin velîsidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri ise sahte tanrılardır; onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokarlar. İşte bunlar ateşliklerdir, bunlar orada devamlı kalıcıdırlar.
Bakara﴾284﴿Göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah’a aittir. İçinizdekini açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder; Allah her şeye kādirdir.
Bakara﴾285﴿ Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız” ve “İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz rabbimiz, gidiş sanadır” dediler.
Bakara﴾286﴿Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz; lehinde olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır. Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri boynumuza borç kılma! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!
Ali-İmran﴾2﴿Allah; O’ndan başka asla ilâh yoktur; hayy ve kayyûmdur.
Ali-İmran﴾3-4﴿O sana kitabı, gerçeğin ta kendisi ve öncekileri doğrulayıcı olarak indirmiştir; daha önce insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrat ve İncil’i indirmişti; furkanı da indirdi. Bilinmeli ki Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah suçlunun hakkından gelen mutlak güç sahibidir.
Ali-İmran﴾5﴿Kuşkusuz yerde olsun gökte olsun hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.
Ali-İmran﴾6﴿ Sizi rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O’dur. Mutlak güç ve hikmet sahibi olan Allah’tan başka ilâh yoktur.
Ali-İmran﴾7﴿ Sana kitabı indiren O’dur. Onun (Kur’an) bir kısım âyetleri muhkemdir, ki bunlar kitabın esasıdır, diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde sapma meyli bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te’vil etmek için ondaki müteşâbihlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar.
Ali-İmran﴾8﴿ Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma, bize tarafından bir rahmet bağışla. Hiç kuşku yok, lütfu bol olan yalnız sensin.
Ali-İmran﴾9﴿ Rabbimiz! Muhakkak sen insanları geleceğinde asla şüphe olmayan bir günde toplayacaksın. Şüphesiz Allah sözünden dönmez.
Ali-İmran﴾10﴿İnkâr edenlerin malları da evlâtları da Allah’ın azabına karşı onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır. İşte onlar cehennemin yakıtıdır.
Ali-İmran﴾11﴿ Firavun hânedanının ve onlardan öncekilerin durumu gibi; onlar bizim âyetlerimizi yalanladılar, Allah da günahları yüzünden onları yakalayıverdi. Allah’ın cezası çok şiddetlidir.
Ali-İmran﴾12﴿(Resulüm!) İnkâr edenlere de ki: Yakında mağlûp olacaksınız ve cehenneme sürükleneceksiniz. Orası ne kötü bir kalma yeri!
Ali-İmran﴾133﴿Rabbinizin mağfiretine mazhar olmak ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup gökler ve yer kadar geniş olan cennete girmek için yarışın!
Ali-İmran﴾134﴿ Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.
Ali-İmran﴾135﴿ Onlar çirkin bir şey yaptıkları veya kendilerine kötülük ettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar da hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.
Nisa﴾1﴿Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının. Adını anarak birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.
Nisa﴾97﴿ Kendilerine yazık etmekte iken hayatlarını sona erdirdikleri kimselere melekler “Ne işte idiniz?” dediler, (onlar) “O yerde zayıf görülenlerden idik” cevabını verdiler. Melekler ise “Allah’ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!” dediler. İşte onların barınağı cehennemdir ve orası gidilecek ne kötü bir yerdir!
Nisa﴾116﴿ Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, ondan başkasını dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan büsbütün sapıtmıştır.
Nisa﴾117﴿ Onlar Allah’ı bırakıp birtakım dişi putlardan medet umuyorlar; başkasından değil, isyankâr şeytandan dilekte bulunuyorlar.
Nisa﴾118-119﴿ Allah şeytanı lânetlemiştir, o da “Kullarından belli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara kaptıracağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler” demiştir. Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinen kimse elbette apaçık bir ziyana düşmüş olur.
Nisa﴾120﴿ Şeytan onlara durmadan vaad eder, boş ümitler verir. Şeytanın onlara söz vermesi aldatmadan başka bir şey değildir.
Nisa﴾121﴿ İşte onların yeri cehennemdir, ondan kaçıp kurtulacak bir yer de bulamayacaklardır.
Nisa﴾122﴿ İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanları, içinde ebedî kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah bunu hak bir söz olarak vaad etti. Söz bakımından Allah’tan daha doğru kim olabilir!
Nisa﴾123﴿ Ne sizin kuruntularınız, ne de Ehl-i kitabın kuruntuları... Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah’tan başka bir dost da bir yardımcı da bulamaz.
Nisa﴾124﴿ Erkek olsun, kadın olsun her kim iman etmiş olarak dünya ve âhiret için yararlı iyi işler yaparsa işte onlar da cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.
Nisa﴾125﴿ İşini güzel yaparak kendini Allah’a veren ve hanîf olarak İbrâhim’in dinine uyan kimseden kimin dini daha güzel olabilir! Ve Allah İbrâhim’i dost edinmiştir.
Nisa﴾126﴿ Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır ve Allah her şeyi kuşatmaktadır.
En'am﴾1﴿ Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve ışığı var eden Allah’a mahsustur. Ama yine de kâfir olanlar (putları) rablerine eş tutuyorlar.
En'am﴾2﴿ Sizi (özel) bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını (ecel) takdir eden ancak O’dur. O’nun katında bir ecel daha vardır. Siz hâlâ şüphe ediyorsunuz.
En'am﴾3﴿ O, göklerde ve yerde tek Allah’tır. Gizlinizi açığınızı bilir, neyi yapıp ettiğinizi de bilir.
En'am﴾4﴿ Rablerinin âyetlerinden onlara bir âyet gelmeye görsün, ondan ille de yüz çevirirler.
En'am﴾5﴿ Gerçekten onlar, kendilerine hak geldiğinde onu yalanlamışlardır. Fakat onlara alay ettikleri şeyin haberleri ileride gelecektir!
En'am﴾6﴿ Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz onca imkânı kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmur indirip (evlerinin) altlarından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka nesiller meydana getirdik.
En'am﴾7﴿ Şayet sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik ve onlar elleriyle onu tutmuş olsalardı, yine de o inkârcılar, “Bu apaçık bir büyü, başka bir şey değil” derlerdi.
En'am﴾8﴿ “Ona bir melek indirilseydi ya!” dediler. Eğer biz bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine mühlet verilmezdi.
En'am﴾9﴿ Şayet peygamberi bir melek kılsaydık muhakkak ki onu (yine) bir adam suretine sokar, onları yine halen içinde bulundukları kuşkuya düşürürdük.
A'râf﴾2﴿ Bu, kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir sıkıntı olmasın.
A'râf﴾3﴿ Rabbinizden size indirilene uyun; O’nu bırakıp da başka önderlerin ardından gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
A'râf﴾4﴿ Nice ülkeler var ki onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geliverdi.
A'râf﴾5﴿ Azabımız onlara gelip çattığında, “Biz gerçekten zalim kişilermişiz!” diye yakınmaktan başka söyleyecekleri söz kalmadı.
A'râf﴾6﴿ Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorgulayacağız.
A'râf﴾7﴿ Ve onlara (olup bitenleri) tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız. Biz (olup bitenlerden) uzakta değiliz.
A'râf﴾8﴿ O gün ölçü-tartı haktır. Artık kimin tartıları ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
A'râf﴾9﴿ Kimin de tartıları hafif gelirse işte onlar, âyetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.
A'râf﴾10﴿ Doğrusu sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçim vasıtaları verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!
A'râf﴾11﴿ Andolsun sizi yarattık; sonra size şekil verdik; sonra da meleklere, “Âdem’e secde edin” diye emrettik. İblîs’in dışındakiler secde ettiler. O secde edenler arasında yer almadı.
A'râf﴾12﴿ Allah buyurdu: “Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblîs), “Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” dedi.
A'râf﴾13﴿ Allah, “Öyle ise in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Artık sen aşağılıklardansın!” buyurdu.
A'râf﴾14﴿ İblîs, “Bana insanların yeniden diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi.
A'râf﴾15﴿ Allah, “Haydi, sen mühlet verilenlerdensin” buyurdu.
A'râf﴾16﴿ İblîs dedi ki: “Bundan böyle benim sapmama izin vermene karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.
A'râf﴾17﴿ Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın.”
A'râf﴾18﴿ Allah buyurdu: “Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!”
A'râf﴾19﴿ (Buyuruldu ki:) “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediklerinizden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.”
A'râf﴾20﴿ Derken şeytan, kapalı olan avret yerlerini birbirine göstermek için onlara fısıldayıp kafalarını karıştırdı ve “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” dedi.
A'râf﴾21﴿ Onlara, “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim” diye de yemin etti.
A'râf﴾22﴿ Böylece ikisini de ayartmış oldu. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara, “Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi?” diye seslendi.
A'râf﴾23﴿ Dediler ki: “Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!”
A'râf﴾24﴿ Allah, “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır” buyurdu;
A'râf﴾25﴿ “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan diriltilip çıkarılacaksınız” dedi.
A'râf﴾26﴿ Ey Âdem oğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takvâ elbisesi, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.
A'râf﴾27﴿ Ey Âdemoğulları! Şeytan, anne babanızı ayıp yerlerini birbirine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların yoldaşları yaptık.
A'râf﴾28﴿ Onlar bir kötülük yaptıkları zaman “Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Allah kötülüğü emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”
A'râf﴾29﴿ De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O’na çevirin, kendisine içten bir inanç ve bağlılıkla O’na yalvarın! İlkin sizi yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.”
A'râf﴾30﴿ O, bir grubu doğru yola iletti, bir grup da sapkınlığa müstahak oldu. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.
A'râf﴾31﴿ Ey Âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda güzelce giyinin, yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.
A'râf﴾32﴿ De ki: “Allah’ın kulları için yarattığı süsü, temiz ve iyi rızıkları kim haram kıldı?” De ki: “Onlar dünya hayatında müminlere yaraşır; kıyamet gününde ise yalnız onlara mahsus olacaktır.” İşte anlayan bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
A'râf﴾33﴿ De ki: “Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
A'râf﴾34﴿ Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar ne de bir an ileri gidebilirler.
A'râf﴾35﴿ Ey Âdemoğulları! İçinizden âyetlerimi size anlatacak peygamberler gelir de (onları dinleyerek) kim kötülükten sakınıp kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
A'râf﴾36﴿ Âyetlerimizi asılsız sayan ve büyüklenip onlardan yüz çevirenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
A'râf﴾37﴿ Allah’a iftira eden veya O’nun âyetlerini asılsız sayandan daha zalim kim vardır! Onlar kendileri için yazılmış nasiplerini elde ederler. Sonunda elçilerimiz gelip canlarını alırken, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduğunuz tanrılarınız nerede?” derler. “Bizden sıvışıp gittiler” diye cevap verirler. Ve (dünyadayken) kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerinde şahitlik ederler.
A'râf﴾38﴿ Allah buyuracak ki: “Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin!” Her ümmet girdikçe yoldaşlarına lânet edecektir. Hepsi birbiri ardından orada (cehennem de) toplanınca, sonrakiler öncekiler için, “Ey rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar! Onun için onlara ateşten bir kat daha azap ver!” diyecekler. Allah da, “Zaten hepiniz için bir kat daha azap vardır, fakat siz bilmezsiniz” diyecektir.
A'râf﴾39﴿ Öncekiler de sonrakilere derler ki: “Sizin bizden arta kalır bir tarafınız yok. O halde siz de yaptıklarınıza karşılık azabı tadın!”
A'râf﴾40﴿ Bizim âyetlerimizi asılsız sayanlar, büyüklenip onlardan yüz çevirenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!
A'râf﴾41﴿ Onlar için cehennem ateşinden döşekler, üstlerine de örtüler vardır. İşte zalimleri böyle cezalandırırız!
A'râf﴾42﴿ İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince, -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar cennetliklerdir. Orada onlar ebedî kalıcıdırlar.
A'râf﴾43﴿ (Cennette) onların altından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: “Bizi bu nimete kavuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bize bahşetmeseydi biz kendiliğimizden elde edemezdik. Hakikaten rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler.” Onlara, “İşte size cennet. Yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık o sizin oldu” diye seslenilir.
A'râf﴾44﴿ Cennet ehli cehennem ehline, “Biz rabbimizin bize vaad ettiğini gerçek bulduk; siz de rabbinizin size vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenir. “Evet!” derler. Ve aralarından bir duyurucu, “Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun!” diye bağırır.
A'râf﴾45﴿ Onlar, Allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyenlerdir; onlar âhireti de inkâr edenlerdir.
A'râf﴾46﴿ İki taraf arasında bir perde ve A‘râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki bunlar, henüz cennete girmedikleri halde (girmeyi) uman cennet ehline, “Selâm size!” diye seslenirler.
A'râf﴾47﴿ Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce de, “Ey rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma!” derler.
A'râf﴾48﴿ A‘râf ehli, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara seslenerek derler ki: “Ne topladığınız güç ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size bir yarar sağladı.
A'râf﴾49﴿ Allah’ın, kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyeceğine dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı?” (Cennet ehline de şöyle derler:) “Girin cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz.”
A'râf﴾50﴿ Cehennem ehli cennet ehline, “Suyunuzdan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin!” diye seslenirler. Onlar da, “Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır” derler.
A'râf﴾51﴿ O kâfirler ki, dünya hayatı onları aldattı, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler. Onlar, bu günlerine ulaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.
A'râf﴾52﴿ Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, içinde tam bilgiye dayalı açıklamalar yaptığımız bir kitap getirdik.
A'râf﴾53﴿ (Fakat) onlar, hesap gününün gerçekleşmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Önceden onu yok sayanlar gerçekleştiği gün derler ki: “Doğrusu rabbimizin elçileri gerçeği getirmiştir. Keşke bizim şefaatçilerimiz olsa da bize şefaat etseler veya (dünyaya) geri döndürülsek de yapmış olduğumuz amelleri başka türlü yapsak!” Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de (putlar) kendilerinden uzaklaşıp kayboldu.
A'râf﴾54﴿ Şüphesiz ki rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden; geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, halk da emir de (yaratma ve yönetme) yalnız O’na aittir. Âlemlerin rabbi olan Allah yüceler yücesidir.
A'râf﴾55﴿ Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.
A'râf﴾56﴿ Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkuyla ve ümitle dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.
A'râf﴾57﴿ Rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderen O’dur. Nihayet o rüzgârlar ağır bir bulut yüklenince onu ölü bir memlekete sevkederiz. Orada suyu indirir ve onunla türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Herhalde bundan ibret alırsınız.
A'râf﴾58﴿ Güzel memleketin bitkisi rabbinin izniyle (güzel) çıkar; kötü olandan ise faydasız üründen başka bir şey çıkmaz. İşte biz şükreden bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.
A'râf﴾180﴿ En güzel isimler Allah’ındır; bu güzel isimlerle O’na dua edin, O’nun isimleri hakkında doğru inançtan sapanları kendi başlarına bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını çekecekler!
A'râf﴾189﴿ Sizi bir tek candan yaratan, kendisiyle mutlu olsun diye ondan da eşini yaratan O’dur. Erkek eşiyle beraber olunca kadın hafif bir yük yüklenir, onu bir süre taşır; hamileliği ağırlaşınca rableri olan Allah’a şu sözlerle yakarırlar: “Andolsun, bize kusursuz bir çocuk verirsen kesinlikle şükredenlerden olacağız!”
A'râf﴾190﴿ Fakat Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, Allah’ın kendilerine verdiği bu nimet hakkında (sanki nimeti veren Allah değilmiş gibi) O’na ortaklar koşarlar. Allah, insanların ortak koştuğu şeylerden münezzehtir.
A'râf﴾191﴿ Onlar, kendileri de yaratılmış olup hiçbir şeyi yaratamayan varlıkları Allah’a ortak mı koşuyorlar?
A'râf﴾192﴿ Oysa bu varlıkların ne onlara tapanlara yardımı dokunur ne de kendi kendilerine yardımcı olabilirler.
A'râf﴾193﴿ Doğru yola ulaşma hususunda onlara yalvarsanız size karşılık vermezler; onlara ha yalvarmışsınız ha susmuşsunuz, sizin için değişen bir şey olmayacaktır.
A'râf﴾194﴿ Gerçek şu ki Allah’ın dışında yalvarıp yakardıklarınız da tıpkı sizin gibi birer kuldur. Eğer iddialarınızda doğruysanız haydi onlara dua edin de karşılık versinler!
A'râf﴾195﴿ Yürüyebildikleri ayakları mı var onların; tutabilecekleri elleri, görebilecekleri gözleri, işitebilecekleri kulakları mı var onların! De ki: “Haydi ortak olarak gördüğünüz o varlıkları çağırın, sonra bana karşı planınızı kurun, göz açtırmayın bana!
A'râf﴾196﴿ Ama bilin ki benim velim, kitabı indiren Allah’tır. O, iyileri koruyup kollar.
A'râf﴾197﴿ O’nun dışında yalvarıp yakardıklarınız ise ne size yardım edebilirler, hatta ne de kendilerine yardımları dokunur.
A'râf﴾198﴿ Hidayete ulaşma hususunda onlara yalvarsanız sizi duymazlar, sana bakıyorlar zannedersin, oysa görmezler.”
A'râf﴾199﴿ Kolaylığı seç, iyi olanı emret, cahillere aldırma!
A'râf﴾200﴿ Eğer şeytandan bir fitleme seni dürtüklerse hemen Allah’a sığın! Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir.
A'râf﴾201﴿ Takvâ sahipleri, içlerine şeytandan gelen bir saptırıcı fikir doğduğunda O’nu düşünüp hemen gerçeği görürler.
A'râf﴾202﴿ (Şeytanların dostları olan inkârcılara gelince,) dostları onları azgınlığa sürükler. Onlar da azgınlıktan hiç geri durmazlar.
A'râf﴾203﴿ Sen onlara bir mûcize getirmediğin vakit, “Onu da derleyip toplasaydın ya!” derler. De ki: “Ben sadece rabbimden bana vahyedilene uyarım. İşte bu Kur’an, rabbinizden gelen kanıtlardır, inanan bir topluluk için hidayettir, rahmettir.
A'râf﴾204﴿ Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve sessiz durun ki rahmete nâil olasınız.
A'râf﴾205﴿ Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, alçak sesle sabah akşam rabbini zikret, gafillerden olma!
A'râf﴾206﴿ Rabbinin katında bulunanlar bile O’na kulluk etmek hususunda kibre kapılmazlar, O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler.
Yûnus﴾1﴿ Elif-lâm-râ. Bunlar hüküm ve hikmet dolu kitabın âyetleridir.
Yûnus﴾2﴿ İçlerinden bir kişiye, “insanları uyar ve iman edenlerin Allah katında değerli bir yeri bulunduğunu müjdele” diye vahiy göndermemiz insanlar için şaşılacak bir şey midir? Bir de inkâr edenler, “bu, kuşkusuz apaçık bir büyücü” demektedirler.
Yûnus﴾3﴿ Kuşkusuz rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da (yarattığı) arşa hâkim olan, her işi yöneten Allah’tır. O izin vermedikçe şefaat edecek biri de yoktur. İşte bu Allah sizin rabbinizdir, öyleyse O’na kulluk ediniz. Bunları düşünmez misiniz!
Yûnus﴾4﴿ Hepiniz dönüp O’nun huzurunda toplanacaksınız, bu Allah’ın gerçek vaadidir. O, baştan yaratır, sonra da yaratmayı tekrar eder ki, iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanları adaletle ödüllendirsin! İnkâr yolunu tutmaları sebebiyle münkirlerin nasibi ise kaynar bir içecek ve acı veren bir azaptır.
Yûnus﴾5﴿ Güneşi aydınlatıcı, ayı ise aydınlık yapan, yılların sayısını ve hesaplamayı bilesiniz diye ona menziller belirleyen O’dur. Allah bütün bunları hikmet ve fayda esasına göre yarattı. Bilme kabiliyetinde olanlar için de âyetlerini detaylı bir şekilde gözler önüne seriyor.
Yûnus﴾6﴿ Geceyle gündüzün farklı olmasında, Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı bunca varlıkta, O’na saygısızlıktan sakınanlar için büyük işaretler vardır.
Yûnus﴾7-8﴿ Bize kavuşma ümidi taşımayanlar, dünya hayatıyla yetinip onunla mutlu ve huzurlu olanlar, kanıtlarımıza aldırış etmeyenler var ya, hak ettikleri için onların yeri ateştir.
Yûnus﴾9﴿ İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince, rableri onlara, inanmaları sebebiyle yol gösterir; nimetlerle dolu cennetlerde onların bulundukları yerin altından ırmaklar akar.
Yûnus﴾10﴿ Orada onların duaları, “Sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın Allahım!”; karşılıklı iyi dilekleri de “selâm” şeklinde olacaktır. Duaları da, “Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun” diyerek son bulur.
Yûnus﴾11﴿ Eğer insanlar iyi olanı çarçabuk istedikleri gibi kötü olanı da Allah onlar için hemen gerçekleştirseydi derhal sonları gelirdi. Bize kavuşacaklarına inanmayanları, azgınlıkları içinde bocalayıp durmak üzere kendi hallerine bırakırız.
Yûnus﴾12﴿ İnsanın başına zararlı bir şey geldiğinde yan üstü yatarken veya otururken ya da ayakta iken hemen bize dua etmeye koyulur; onu zararlı durumundan kurtardığımızda ise -sanki başına gelen zararı gidermeye bizi çağırıp yalvarmamış gibi- inkârcılığa dönüp yoluna devam eder; haddi aşanlara işte bu şekilde yaptıkları güzel görünmektedir.
Yûnus﴾13﴿ Sizden önceki nice nesilleri, haksızlık ve kötülük yoluna saptıklarında yok ettik; halbuki peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi, ama onların iman edecekleri yoktu. Günah yolunu seçen toplulukları işte böyle cezalandırırız.
Yûnus﴾14﴿ Nasıl davranacağınızı görelim diye yeryüzünde sizi, onlardan sonra yerlerine getirdik.
Yûnus﴾15﴿ Kendilerine âyetlerimiz açıkça okunup anlatılınca bize geleceklerine inanmayanlar, “Bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir” dediler. Onlara şöyle de: “Onu kendiliğimden değiştirmeye hak ve yetkim yoktur, ben ancak bana vahyedilene uyuyorum. Eğer rabbime itaatsizlik edersem şüphesiz dehşetli bir günün azabından korkarım.”
Yûnus﴾16﴿ Yine de ki: “Allah (öyle) dileseydi ne ben onu size okuyabilirdim ne de siz onu anlayabilirdiniz; o gelmeden aranızda uzun bir süre yaşadım, siz aklınızı kullanıp düşünmez misiniz?”
Yûnus﴾17﴿ Allah hakkında yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimse var mıdır? Günah yoluna sapanların kurtuluşu yoktur.
Yûnus﴾18﴿ Allah’ı bırakıp kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere tapıyorlar ve “Bunlar Allah katında bizim aracılarımız” diyorlar. Onlara şöyle de: “Göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şeyi O’na bildirmeye mi kalkışıyorsunuz? Onların yakıştırdıkları ortaklardan O’nun yüce ve münezzeh olduğunda şüphem yoktur.”
Yûnus﴾19﴿ İnsanlar (inanç birliği içinde bütünleşmiş) tek bir topluluktan ibaretti, sonra aralarında inanç farklılığı oluştu. Eğer rabbinin katından daha önce verilmiş bir söz olmasaydı, ayrılığa düştükleri konuda aralarında hüküm verilir, iş bitirilirdi.
Yûnus﴾20﴿ “Ona rabbinden bir işaret gelse ya!” diyorlar. De ki: “Gaybı bilmek Allah’a mahsustur; bekleyiniz, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”
Yûnus﴾21﴿ İnsanlara dokunan bir zarardan sonra bir rahmet tattırdığımızda bir de bakarsın ki onlar, bize ait işaretler üzerinde hileye sapmışlardır. De ki: “Hileye karşı Allah’ın tedbiri daha çabuktur.” Şüphesiz elçilerimiz sizin hile ve düzenlerinizi kaydediyorlar.
Yûnus﴾22﴿ Karada ve denizde yol alıp ilerlemenizi sağlayan O’dur. Gemide bulunduğunuzda, güzel bir rüzgârla gemiler onları kaydırıp götürdüğü ve bu yüzden sevinç içinde oldukları sırada onları bir fırtına yakalar, üzerlerine her taraftan dev dalgalar gelmeye başlar, kuşatıldıklarını zannederler, (işte bu durumda) “Eğer bizi bu felâketten kurtarırsan vallahi sana şükredenlerden olacağız” diye - din ve ibadeti yalnız O’na özgü kılarak- Allah’a dua ederler.
Yûnus﴾23﴿ (Allah) onları kurtardığında bir de görürsün ki bulundukları yerde hak hukuk tanımazlar! Ey İnsanlar! Taşkınlığınız ancak sizin zararınızadır. Dünya hayatının geçici menfaati ...Sonra gelişiniz bizedir, geldiğinizde size yaptıklarınızın ne olduğunu bildireceğiz.
Yûnus﴾24﴿ Dünya hayatı gökten indirdiğimiz bir su misalidir ki, insanların ve hayvanların yediği yer bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Yeryüzü bu güzelliğe kavuşup süslendiğinde ve sahipleri bu güzellikleri kendi güçlerine bağladıklarında oraya, bir gece vakti yahut güpegündüz emrimiz ulaşır da onu -sanki dün de yokmuş gibi- kökünden biçilmiş hale getiririz. Düşünenler için âyetlerimizi işte böyle açıklıyoruz.
Yûnus﴾25﴿ Allah esenlik yurduna çağırıyor ve dilediğini doğru yola iletiyor.
Yûnus﴾26﴿ Güzel yapanlara daha güzeli, bir de fazlası vardır. Onların yüzlerinde ne toz toprak bulaşığı olur ne de aşağılanmışlık izi. İşte bunlar cennetlik kullardır, kendileri orada sonsuza kadar kalıcıdırlar.
Yûnus﴾27﴿ Bilerek ve isteyerek kötülük yapanlara gelince, kötülüğün karşılığı, dengi olan cezadır; bunlar aşağılanmışlık içinde yaşarlar, kendilerini Allah’ın cezasından kurtaracak biri de yoktur. Yüzleri sanki kapkaranlık gecenin bir parçasıyla kaplanmıştır. İşte bunlar da cehennemliklerdir, kendileri orada devamlı kalıcıdırlar.
Yûnus﴾28-29﴿ Bir gün ki, onların hepsini bir araya getireceğiz sonra bize ortak olarak yakıştırdıklarına, “Siz ve ortaklarınız yerlerinizde durup bekleyin!” diyeceğiz, böylece aralarını böleceğiz ve yakıştırdıkları ortaklar onlara, “Siz bize tapmıyordunuz, sizin bize ibadet ettiğinizin farkında bile olmadığımıza Allah şahittir” diyecekler...
Yûnus﴾30﴿ İşte o gün her şahıs, dünyada yaptığının karşılığını görecek, gerçek mevlâları olan Allah’ın huzuruna götürülecekler ve uydurup yakıştırdıkları putlar da onları yüzüstü bırakıp kaybolacaklardır.
Yûnus﴾31﴿ De ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da işitme ve görme yeteneklerini hükmü altında kim tutuyor? Ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkaran kim? Her türlü işi kim yürütüyor? “Allah” diye cevap verecekler. “Öyleyse (O’na ortak koşmaktan) sakınmıyor musunuz?” de.
Yûnus﴾32﴿ İşte O Allah sizin gerçek rabbinizdir. Gerçeğin dışında sapkınlıktan başka ne olabilir ki? Nasıl yoldan çıkarılabiliyorsunuz?
Yûnus﴾33﴿ Böylece günahkârlık batağına saplananlarla ilgili olarak rabbinin verdiği, “Onlar artık iman etmeyecekler!” şeklindeki hüküm gerçekleşti.
Yûnus﴾34﴿ “O sizin tanrılaştırdığınız varlıklar arasında, bir şeyi ilk defa yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden biri var mı?” diye sor. De ki: “İlkten yaratan da yaratmayı tekrar eden de Allah’tır. Şu halde nasıl gerçeğin dışına saptırılıyorsunuz!”
Yûnus﴾35﴿ Tanrı diye taptıklarınız içinde hakka götüren biri var mı?” diye sor. De ki: “Hakka götüren yalnız Allah’tır.” Öyleyse hakka götüren mi izlenmeye daha lâyıktır, yoksa rehberlik edilmedikçe bir başına yolunu bulmaktan bile âciz olan mı? Size ne oluyor, nasıl yargıda bulunuyorsunuz böyle?
Yûnus﴾36﴿ Onların çoğu sadece zanna uyuyor. Oysa zan hiçbir şekilde gerçek ve kesin bilginin yerini tutamaz. Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilmektedir!
Yûnus﴾55﴿ Bilesiniz ki göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Dikkat edin, Allah’ın olacağını bildirdiği şey gerçektir; ama onların çoğu bilmezler.
Yûnus﴾56﴿ Hayatı veren de alan da O’dur; sonunda O’na döndürüleceksiniz.
Hûd﴾123﴿ Göklerin ve yerin gizlisi (gaybı) yalnız Allah’a aittir. Her iş O’na döndürülür. Öyleyse O’na kulluk et ve O’na güvenip dayan! Rabbin yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
Ra'd ﴾1﴿ Elif-lâm-mîm-râ. İşte kitabın âyetleri. Rabbinden sana indirilen, gerçeğin ta kendisidir; fakat insanların çoğu inanmaz.
Ra'd ﴾2﴿ Gökleri görebileceğiniz bir direk olmaksızın yükselten, sonra arşa istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır; her biri belirlenmiş bir vakte kadar akıp gitmektedir. İşleri Allah düzenliyor; âyetleri de açıklıyor ki rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.
Ra'd ﴾3﴿ Yeryüzünü enine boyuna uzatan, onda sabit dağlar ve ırmaklar meydana getiren, orada meyvelerin her birinden çifter çifter yaratan O’dur. Geceyi de gündüzün üzerine O bürüyüp örtüyor. Düşünen insanlar için şüphesiz bütün bunlarda ibretler vardır.
Ra'd ﴾4﴿ Yeryüzünde birbirine komşu parçalar, üzüm bağları, ekinler; sürgünlü-çatallı ve tek gövdeli hurma ağaçları vardır; hepsi bir tek su ile sulanır. Böyle iken üründe bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan insanlar için ibretler vardır.
Ra'd ﴾8﴿ Allah her dişinin karnında neyi taşıdığını, rahimlerin neyi eksiltip neyi artıracağını bilir. O’nun katında her şey bir ölçüye bağlıdır.
Ra'd ﴾9﴿ O, görüneni de görünmeyeni de bilir; O, büyüktür, yücedir.
Ra'd ﴾10﴿ Sizden, sözü gizleyenle onu açıkça söyleyen, geceleyin gizlenenle gündüzün yürüyen O’na göre eşittir.
Ra'd ﴾11﴿ Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz.
Ra'd ﴾12﴿ Size korku ve ümit duyguları içinde şimşeği gösteren ve yağmur dolu bulutları meydana getiren O’dur.
Ra'd ﴾13﴿ Gök gürültüsü Allah’ı överek tenzih eder; O’nun korkusundan dolayı melekler de buna katılır. Onlar Allah hakkında tartışıp dururken O, yıldırımlar gönderip bunlarla dilediğini çarpar. O’nun azabı pek şiddetlidir.
Ra'd ﴾17﴿ O, gökten su indirdi; su, vadiler dolusunca sel olup aktı. Bu sel, üste çıkan köpüğü taşıyıp götürdü. Yaktıkları ateşin üzerine koyup eriterek süs eşyası veya alet yapmak istedikleri madenlerden de üste böyle köpük çıkar. İşte Allah hak ile bâtıla böyle misal verir. Köpük atılıp gider; insanlara fayda veren şeye gelince, o dünya durdukça durur. İşte Allah böyle misaller getirir.
İbrâhîm﴾32﴿ Gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü türlü ürünler çıkaran Allah’tır; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri sizin için faydalı olacak şekilde yaratan O’dur.
İbrâhîm﴾33﴿ Düzenli seyreden güneşi ve ayı sizin için yararlı kılan, gece ile gündüzü faydalanacağınız biçimde yaratan O’dur.
İbrâhîm﴾34﴿ O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Şu bir gerçek ki insanoğlu çok zalim, çok nankördür!
İbrâhîm﴾48﴿ Bir gün gelecek, yer başka yere, gökler de başka göklere dönüştürülecek, insanlar gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah’ın huzuruna çıkacaklardır.
İbrâhîm﴾49﴿ O gün, suçluların -sıra halinde- zincirlere vurulmuş olduklarını göreceksin!
İbrâhîm﴾50﴿ Onların giysileri katrandandır; yüzlerini de ateş bürüyecektir.
İbrâhîm﴾51﴿ Allah herkese hak ettiğini vermek için bunu yapacaktır; kuşkusuz Allah’ın hesabı çabuktur.
Hicr ﴾14-15﴿ Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, yine de “Herhalde gözlerimiz perdelendi, hatta bize büyü yapılmış olmalı!” derler.
Hicr ﴾16﴿ Andolsun biz gökte yıldız kümeleri oluşturduk ve seyredenler için ona güzel bir görünüm verdik.
Hicr ﴾17﴿ Onları her kovulmuş şeytana karşı koruduk.
Hicr ﴾18﴿ Ancak kulak hırsızlığı yapmaya kalkışan olursa onu da parlak bir ışık kovalar.
Hicr ﴾19﴿ Arzı da yaydık, oraya sağlam dağlar yerleştirdik, orada ölçüleri belli her türden ürünler bitirdik.
Hicr ﴾20﴿ Yine orada hem sizin için hem de rızkı size borç olmayanlar için uygun geçim şartları yarattık.
Hicr ﴾21﴿ Her şeyin hazineleri sadece bizim katımızdadır ve biz oradan indirdiğimizi belirli bir ölçüye göre indiririz.
Hicr ﴾22﴿ Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik, gökten su indirip onunla sizin su ihtiyacınızı karşıladık. Onu depolayan siz değildiniz.
Hicr ﴾23﴿ Kuşkusuz hayat veren de öldüren de biziz; her şeyin son sahibi de biz oluruz.
Hicr ﴾24﴿ Andolsun biz, içinizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da muhakkak biliriz.
Hicr ﴾25﴿ Ve senin rabbin, onları kıyamette toplayıp bir araya getirecektir. O, hakîmdir, alîmdir.
Hicr ﴾26﴿ Andolsun biz insanı şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattık.
Hicr ﴾27﴿ Cin türüne gelince daha önce onu da kavurucu ateşten yaratmıştık.
Hicr ﴾28﴿ Hani rabbin meleklere demişti ki: “Ben şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan bir insan yaratacağım” demişti.
Hicr ﴾29﴿ “Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın.”
Hicr ﴾30﴿ Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler.
Hicr ﴾31﴿ Yalnız İblîs hariç; o, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçındı.
Hicr ﴾32﴿ Allah, “Ey İblîs! Secde edenlerle birlikte hareket etmeyişinin sebebi nedir?” diye sordu.
Hicr ﴾33﴿ Dedi ki: “Ben, şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattığın bir insana asla secde etmem!”
Hicr ﴾34﴿ Allah, “O halde çık oradan, dedi; artık kovuldun!”
Hicr ﴾35﴿ Kıyamet gününe kadar lânetlenmiş bulunmaktasın!”
Hicr ﴾36﴿ “Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver” dedi.
Hicr ﴾37-38﴿ Allah, “Vakti (katımızda) bilinen bir güne kadar mühlet verilmiş olanlardansın” buyurdu.
Hicr ﴾39-40﴿ İblîs, “Rabbim! Benim sapmama imkân verdiğin için yemin olsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) şirin göstereceğim ve -aralarından senin samimi kulların hariç- onların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım.”
Hicr ﴾41﴿ Allah da buyurdu ki: “İşte bana varan doğru yol budur (hâlis kulların yolu).
Hicr ﴾42﴿ Şüphesiz, sapmışlardan sana uyacak isyankârlar dışında kullarım üzerinde senin hâkimiyetin olmayacaktır.”
Hicr ﴾43﴿ “Kuşkusuz cehennem, o sana uyanların tamamının buluşma yeri olacaktır.”
Hicr ﴾44﴿ Onun yedi kapısı vardır, her kapıdan girmek üzere de onlardan birer grup belirlenmiştir.
Hicr ﴾45﴿ Allah’a karşı saygısızlıktan sakınanlar mutlaka cennet bahçelerinde ve pınar başlarında olacaklar.
Hicr ﴾46﴿ “Esenlikle, güvenle girin oraya!” (denecek).
Hicr ﴾47﴿ Onların gönüllerini düşmanlık duygularından temizledik; artık bir kardeşler topluluğu olarak sedirler üzerinde karşı karşıya oturacaklar.
Hicr ﴾48﴿ Orada hiçbir yorgunlukla karşılaşmayacaklar. Oradan çıkarılmaları da söz konusu olmayacaktır.
Hicr ﴾49﴿ Kullarıma benim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olduğumu bildir.
Hicr ﴾50﴿ Ama azabım da çok elem verici bir azaptır!
Nahl﴾2﴿ Allah, “Benden başka tanrı olmadığı hususunda insanları uyarın ve bana saygıda kusur etmeyin” hükmünü bildirmeleri için kullarından dilediğine, emri uyarınca vahyi taşıyan melekler indirir.
Nahl﴾3﴿ Allah, gökleri ve yeri hikmetle yarattı. O, putperestlerin ortak koştukları her şeyden münezzehtir.
Nahl﴾4﴿ İnsanı bir damla sudan yarattı; fakat görürsün ki o, yaratıcısına apaçık bir muhalif olup çıkmıştır!
Nahl﴾5﴿ Eti yenen büyük ve küçük baş hayvanları da O yarattı. Onlarda sizin için soğuktan koruyucu şeyler ve başka yararlar vardır, ayrıca onlardan beslenirsiniz.
Nahl﴾6﴿ Onlarda akşamları otlaktan getirirken, sabahları otlatmaya salıverirken size sergiledikleri bir güzellik de vardır.
Nahl﴾7﴿ Bu hayvanlar ancak kendinizi fazlasıyla yorarak ulaşabileceğiniz bir beldeye yüklerinizi taşır. Kuşkusuz rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir.
Nahl﴾8﴿ Binmeniz ve güzelliğini seyretmeniz için atları, katırları, eşekleri de yarattı. O, sizin bilmediğiniz başka şeyler de yaratır.
Nahl9﴿ Doğru yol Allah’a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.
Nahl﴾10﴿ Gökten su indiren O’dur. Ondan hem kendiniz için içecek su hem de hayvanlarınıza yedireceğiniz bitkiler verir.
Nahl﴾11﴿ Allah o su ile size ekin, zeytin, hurma, üzüm ve daha türlü türlü ürünler de bitirir. İşte bunda düşünen bir topluluk için büyük ibret vardır.
Nahl﴾12﴿ O, geceyle gündüzü, ayla güneşi hizmetinize verdi; yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmişlerdir. Bunda aklını kullanan bir topluluk için önemli ibretler vardır.
Nahl﴾13﴿ Sizin için yerden türlü renklerde bitirdiği şeyler de böyle; bunda da düşünüp taşınan bir topluluk için büyük ibret vardır.
Nahl﴾14﴿ Taze etinden yemeniz ve mücevherini çıkarıp takınmanız için denizi hizmetinize veren de O’dur. Gemilerin denizi yararak gittiklerini görürsün ki, bu da O’nun lütfuna nâil olmanız ve O’na şükretmeniz içindir.
Nahl﴾15﴿ O, sizi sarsmaması için yere sağlam dağlar yerleştirdi, ırmaklar ve yollar açtı ki gideceğiniz yere ulaşabilesiniz.
Nahl﴾16﴿ Daha nice işaretler koydu. Yıldızlarla da insanlar yollarını bulurlar.
Nahl﴾17﴿ O halde yaratanla yaratamayan bir olur mu? Siz düşünmez misiniz?
Nahl﴾18﴿ Allah’ın nimetini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Allah gerçekten bağışlayıcıdır, merhametlidir.
Nahl﴾19﴿ Allah, gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.
Nahl﴾20﴿ Onların, Allah’ın dışında taptıkları varlıklar hiçbir şey yaratamazlar, onların kendileri yaratılmıştır.
Nahl﴾21﴿ Onlar canlı değil ölüdürler; insanların ne zaman diriltileceklerini bilmezler.
Nahl﴾22﴿ Sizin tanrınız bir tek tanrıdır. Âhirete inanmayanlara gelince, işte onların kalpleri inkârcıdır; onlar ululuk taslayan küstahlardır.
Kehf﴾50﴿ Hani biz meleklere, “Âdem’e secde edin” demiştik; İblîs’ten başka hepsi secde ettiler. O cinlerdendi, rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onu izleyenleri mi dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler adına bu ne kötü bir tercih!
Kehf﴾51﴿ Ben onlara ne göklerin ve yerin yaratılışını ne de bizzat kendilerinin yaratılışını gösterdim. Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim.
Kehf﴾52﴿ Unutma ki bir gün Allah, “Benim ortaklarım olduğunu ileri sürdüğünüz şeyleri çağırın!” buyuracak. Onları çağıracaklar fakat kendilerine cevap veremeyecekler; çünkü biz aralarına aşılamaz bir uçurum koyduk.
Kehf﴾53﴿ Suçlular ateşi görür görmez, kendilerinin orayı boylayacaklarını iyice anlayacaklar; fakat ondan kurtuluş yolu bulamayacaklar.
Kehf﴾54﴿ Hakikaten biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali vermişizdir. Fakat insan tartışmaya çok düşkün olan bir varlıktır.
Tâhâ﴾115﴿ Biz daha önce Âdem’den söz almıştık, fakat o unuttu; biz onda yeterli bir kararlılık görmedik.
Tâhâ﴾117﴿ Bunun üzerine “Ey Âdem!” dedik, “Bil ki bu senin de eşinin de düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa mutluluğunu yitirirsin!
Tâhâ﴾118﴿ Burada sana acıkmak da çıplak kalmak da yok.
Tâhâ﴾119﴿ Yine burada susuzluk çekmezsin ve sıcaktan bunalmazsın.”
Tâhâ﴾120﴿ Derken, şeytan şöyle diyerek onun kafasını karıştırdı: “Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacının ve son bulmayacak bir hükümranlığın yolunu göstereyim mi?”
Tâhâ﴾121﴿ Nihayet ikisi de o ağaçtan yediler. Bunun üzerine mahrem yerleri kendilerine göründü, üstlerini cennet yaprağıyla örtmeye çalıştılar. Böylece Âdem rabbine karşı gelmiş ve yolunu şaşırmıştı.
Tâhâ﴾122﴿ Sonra rabbi onu seçkin kıldı, tövbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti.
Tâhâ﴾123﴿ Şöyle buyurdu: “İkiniz birden inin oradan, birbirinize düşman olarak. Size benden bir hidayet geldiğinde bilesiniz ki hidayetime uyan artık ne sapar ne de bedbaht olur.
Tâhâ﴾124﴿ Kim de beni anmaktan yüz çevirirse mutlaka sıkıntılı bir hayatı olacaktır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.”
Tâhâ﴾125﴿ O der ki: “Ey rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Halbuki daha önce gören biriydim.”
Tâhâ﴾126﴿ Allah buyurur: “İşte böyle! Sana âyetlerimiz geldiğinde onları unutmuştun, bu gün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!”
Tâhâ﴾127﴿ Haktan sapan ve rabbinin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Hiç kuşkusuz âhiretteki ceza daha şiddetli ve daha kalıcıdır.
Tâhâ﴾128﴿ Kendilerinden önceki nice nesilleri helâk etmiş olmamız onları hâlâ yola getirmedi mi? Oysa onların yurtlarında dolaşıp duruyorlar! Kuşkusuz bunlarda akıl sahiplerinin çıkaracağı dersler vardır.
Tâhâ﴾129﴿ Eğer rabbin tarafından daha önce söylenmiş bir söz ve belirlenmiş bir vade olmasaydı, hemen yakalarına yapışılırdı.
Tâhâ﴾130﴿ Sen onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de rabbini övgüyle tesbih et; yine gecenin bazı vakitlerinde ve gündüzün iki ucunda da tesbih et ki hoşnutluğa erişesin.
Tâhâ﴾131﴿ Sakın kendilerini sınamak için onların bir kesimini yararlandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine göz dikme! Rabbinin sana verdiği nimetler daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
Tâhâ﴾132﴿ Aile fertlerine namazı emret, kendin de bunda kararlı ol. Senden rızık istemiyoruz; asıl biz seni rızıklandırıyoruz. Mutlu gelecek, günahlardan sakınanların olacaktır.
Tâhâ﴾133﴿ “O, rabbinden bize bir mûcize getirseydi ya!” dediler. Peki önceki sahifelerde bulunan açık kanıt onlara gelmiş değil mi?
Tâhâ﴾134﴿ Eğer biz bundan önce onları bir azapla helâk etmiş olsaydık mutlaka şöyle diyeceklerdi: “Ey rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de, şu zillet ve rezillik başımıza gelmeden önce ona uymuş olsaydık.”
Tâhâ﴾135﴿ De ki: “Herkes beklemekte, siz de bekleyin bakalım. Dosdoğru yolda yürüyenler kimmiş ve hidayete erenler kimmiş, yakında anlayacaksınız!”
Mü'minûn﴾12﴿ Gerçek şu ki biz insanı çamurdan alınmış bir özden yaratıyoruz;
Mü'minûn﴾13﴿ Sonra onu sağlam bir korunakta nutfe haline getiriyoruz.
Mü'minûn﴾14﴿ Ardından nutfeyi (döllenmiş yumurta) alakaya (rahimde asılıp beslenen embriyo) çeviriyor, alakayı şekilsiz et (görünümünde) yapıyor, bu etten kemikler yaratıyor, daha sonra da kemiklere adale giydiriyoruz; nihayet onu bambaşka bir varlık halinde inşa ediyoruz. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah çok yücedir.
Mü'minûn﴾15﴿ Sonra siz bunun ardından mutlaka öleceksiniz.
Mü'minûn﴾16﴿ Sonra da kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.
Mü'minûn﴾17﴿ Andolsun biz üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratılanlardan habersiz değiliz.
Mü'minûn﴾18﴿ Gökten uygun ölçüde su indirir, onu arzda tutarız. Kuşkusuz bizim onu gidermeye de gücümüz yeter.
Mü'minûn﴾19-20﴿ O su sayesinde sizin için, çok sayıda meyvelerin bulunduğu, yiyip beslendiğiniz hurma bahçeleri, üzüm bağları; kezâ Sînâ dağında yetişen, hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık veren bir ağaç (zeytin ağacı) meydana getiririz.
Mü'minûn﴾21﴿ Sizin için hayvanlarda da alınacak ders vardır. Size onların karınlarında oluşan nesneden içiriyoruz; onlardan sağladığınız başka birçok fayda da var, onlardan yiyecek sağlıyorsunuz.
Mü'minûn﴾22﴿ Onların üzerinde ve gemilerde taşınıyorsunuz.
Nûr﴾35﴿ Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun misali, içinde kandil bulunan bir kandilliktir. Kandil bir cam içindedir, cam inciyi andıran bir yıldızdır; (bu kandil) doğuya da batıya da ait olmayan, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Nûr üstüne nûr. Allah nûruna dilediğini kavuşturur. Allah insanlar için misaller veriyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.
Nûr﴾36﴿ Allah’ın yapılmasına ve içinde isminin anılmasına izin verdiği evlerde, akşam sabah Allah’ı tenzih ederek anarlar;
Nûr﴾37﴿ Ticaretin de satımın da kendilerini Allah’ı anmaktan, namazı hakkıyla kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyamadığı, gözlerin ve gönüllerin dehşetle sarsılacağı bir günden korkan kişiler;
Nûr﴾38﴿ Anarlar ki, Allah kendilerini, yaptıklarından daha güzeli ile ödüllendirsin, daha fazlasını da lutfundan versin. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.
Nûr﴾39﴿ İnkâr edenlerin yapıp ettikleri, susamış kimsenin geniş düzlüklerde görüp su zannettiği serap gibidir; sonunda gelip ona ulaşınca orada bir şey bulamaz, ama Allah’ı yanında bulur, O da eksiksiz olarak hesabını görüverir. Allah’ın hesabı pek çabuktur.
Nûr﴾40﴿ Yahut dalga, üstünde yine dalga, onun üstünde de bulutla (kara bulut gibi bir dalga ile) kaplı büyük bir denizdeki karanlıklar gibidir; birbiri üzerinde karanlıklar! Neredeyse elini çıkarsa onu göremeyecek. Allah bir kimseye ışık vermezse onun aydınlıktan asla nasibi yoktur.
Nûr﴾41﴿ Görmez misin ki, göklerde ve yerde olanlar, havada kanatlarını açarak süzülen kuşlar Allah’ı tesbih ederler. Hepsi duasını ve tesbihini bilmekte, Allah da onların bütün yaptıklarını bilmektedir.
Nûr﴾42﴿ Göklerin ve yerin egemenliği Allah’a aittir, dönüş de Allah’adır.
Nûr﴾43﴿ Görmez misin ki, Allah bulutları yürütür, sonra onları birleştirir, sonra onları üst üste binip yoğunlaşmış bulut kümesi haline getirir. Bu sırada bulut aralıklarından çakan şimşeği görürsün; gökten, oradaki bulut dağlarından dolu yağdırır da bunu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de onu uzaklaştırır, bu arada şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kör edecek.
Nûr﴾44﴿ Allah geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirir; gören ve düşünenler için bunlardan alınacak ibretler vardır.
Nûr﴾45﴿ Allah hareket eden her canlıyı bir sudan yarattı. Bunlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimi de dört ayak üzerinde yol alır. Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kādirdir.
Nûr﴾46﴿ Kuşkusuz (açıkladıklarını) tam anlamıyla açıklayan âyetler indirdik; Allah dilediğini doğru yola iletir.
Furkân﴾45﴿ Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra güneşi gölgeye yol gösterici kılmı­şızdır.
Furkân﴾46﴿ Sonra da onu yavaş yavaş kendimize çekmekteyiz.
Furkân﴾47﴿ Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu dinlenme hali kılan, gündüz vaktini ise bir diriliş ortamı yapan O’dur.
Furkân﴾48-49﴿ Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’dur. Gökten de tertemiz su indirdik ki onunla ölü toprağı canlandıralım ve hayvanıyla insanıyla yarattığımız nice varlıkları suya kavuşturalım.
Furkân﴾50﴿ Gerçek şu ki, biz bütün bunları, insanlar doğru dürüst düşünüp ders çıkarsınlar diye kendilerine tekrar tekrar anlatmışızdır; buna rağmen insanların çoğu nankörlükte direnip durmuşlardır.
Rûm﴾19﴿ O ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarıyor ve yeryüzünü ölümünün ardından canlandırıyor. İşte siz de böyle (diriltilip) çıkarılacaksınız.
Rûm﴾20﴿ O’nun kanıtlarından biri, sizi topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra bir de baktınız ki, çoğalarak yeryüzüne dağılmış beşer topluluğusunuz.
Rûm﴾21﴿ Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.
Rûm﴾22﴿ O’nun kanıtlarından biri de, gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Kuşkusuz bunda bilenler için ibretler vardır.
Rûm﴾23﴿ Gece ve gündüz uyuyabilmeniz ve Allah’ın lutfundan nasibinizi aramaya çalışmanız da O’nun kanıtlarındandır. Bunda, dinleyen kimseler için elbette dersler vardır.
Rûm﴾24﴿ Yine O’nun kanıtlarındandır ki, korku ve ümit vermek üzere size şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından yeryüzünü onunla canlandırıyor. Gerçekten bunda, aklını kullanan kimseler için ibretler vardır.
Rûm﴾25﴿ Göğün ve yerin Allah’ın buyruğu ile düzen içinde durması da O’nun kanıtlarındandır. Sonunda O, sizi (bulunduğunuz) yerden bir çağırdı mı hemen çıkıverirsiniz.
Rûm﴾26﴿ Göklerde ve yerde bulunanlar hep O’na aittir, hepsi O’na boyun eğmiştir.
Rûm﴾27﴿ Varlığı ilkin yaratan, sonra bunu tekrar eden O’dur ve bu O’nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce sıfat O’nundur. O mutlak galiptir, hikmet sahibidir.
Rûm﴾28﴿ Allah size kendinizden bir örnek veriyor: Elinizin altında bulunan köleleriniz arasında size verdiğimiz rızıklarda, sizinle eşit haklara sahip ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? İşte aklını kullanacak kimseler için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.
Rûm﴾29﴿ Gel gör ki zulme saplanmış olanlar bir bilgiye dayanmadan kişisel arzu ve heveslerinin peşinden gitmektedirler. Allah’ın şaşırttığını artık kim doğruya iletebilir! Böylelerinin yardımcıları da yoktur.
Secde﴾4﴿ Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden Allah’tır. O’nsuz size ne bir dost ne bir şefaatçi bulunur. Hâlâ düşünüp ders almaz mısınız?
Secde﴾5﴿ O gökten yere her işi düzenleyip yönetir. Sonra bütün işler sizin hesabınıza göre bin yıl tutan bir günde O’nun katına çıkar.
Secde﴾6﴿ İşte O, duyular ve akılla idrak edilemeyeni de edileni de bilmektedir, izzeti sınırsız, rahmeti boldur.
Secde﴾7﴿ O yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.
Secde﴾8﴿ Sonra onun neslini önemsenmeyen bir suyun özünden yaratıp sürdürmüştür.
Secde﴾9﴿ Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!
Fâtır﴾1﴿ Hamd, gökleri ve yeri yoktan var eden, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılan Allah’a mahsustur. O dilediği kadar fazlasını da yaratır. Kuşkusuz Allah her şeye kadirdir.
Fâtır﴾5﴿ Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası da Allah hakkında sizi kandırmasın.
Fâtır﴾6﴿ Şüphe yok ki şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman bilin. Çünkü o kendisine uyacaklara yakıcı ateşin mahkûmlarından olsunlar diye çağrıda bulunur.
Fâtır﴾7﴿ İnkâr edenler için çetin bir azap vardır; iman edip dünya ve âhirete yararlı işler yapanlara ise bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
Fâtır﴾8﴿ Kötü işleri hoşuna gidip de onları güzel bulan kimse (ile böyle olmayan bir) mi? Allah dilediğini sapkınlık içinde bırakır, dilediğini de doğruya iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helâk etme. Allah onların yaptıklarını elbette biliyor.
Fâtır﴾9﴿ Rüzgârları gönderip bulutları harekete geçiren Allah’tır. Böylece onu ölü bir bölgeye sevkeder, ölümünden sonra yeryüzüne onunla hayat veririz. İşte öldükten sonra dirilme de böyle olacaktır.
Fâtır﴾10﴿ Kim izzet isterse bilmeli ki izzet tamamıyla Allah’a aittir. Güzel sözler O’na yükselir; rızâsına uygun iş ve davranışları da O yüceltir. Sinsi sinsi kötülük tasarlayanlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzakları altüst olur.
Fâtır﴾11﴿ Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yarattı. Sonra da sizi birbirinize eş kıldı. O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır ne doğurur. Bir canlının ömrünün uzun olması da kısa tutulması da mutlaka yazgıya uygun olarak gerçekleşir. Kuşkusuz bunlar Allah için kolaydır.
Fâtır﴾12﴿ Şu iki çeşit su kütlesi birbirine eşit olmaz; birisi tatlıdır, susuzluğu giderir ve içimi güzeldir, ötekisi ise tuzlu ve acıdır. İkisinden de taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyaları çıkarırsınız. Gemilerin denizi yararak gittiklerini görürsün ki bu da O’nun lutfuna nâil olmanız ve O’na şükretmeniz içindir.
Fâtır﴾13﴿ Allah, geceyi gündüze, gündüzü de geceye katıyor. O güneşi ve ayı da buyruğu altına almıştır; her biri belirlenmiş bir vadeye kadar kendi yolunu izler. İşte rabbiniz Allah budur, mülk O’nundur. O’ndan başka yalvarıp durduklarınız ise bir çekirdek zarına bile hâkim olamazlar.
Fâtır﴾14﴿ Onlara yalvarsanız duanızı işitmezler, işitseler bile size karşılık veremezler. Kıyamet günü de onları (Allah’a) ortak koşmanızı kabullenmezler. Hiç kimse sana, her şeyden haberdar olan Allah gibi bilgi veremez.
Fâtır﴾15﴿ Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizlersiniz. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir ve mutlak kemaliyle hep övgüye lâyık olan O’dur.
Fâtır﴾16﴿ O dilerse sizi yok eder ve yerinize yenilerini yaratır.
Fâtır﴾17﴿ Bu, Allah için güç de değildir.
Sâffât﴾1-4﴿ Sıra sıra dizilmiş olanlara, (yanlışları) engellemeye çalışanlara ve anmak için okuyanlara andolsun ki kuşkusuz tanrınız bir tekdir.
Sâffât﴾5﴿ O, göklerin, yerin, bunlar arasındakilerin rabbi ve doğuların rabbidir.
Sâffât﴾6﴿ Biz yakın semayı yıldızların güzelliğiyle bezedik.
Sâffât﴾7﴿ Ve (onu) her türlü isyankâr şeytanî güce karşı koruduk.
Sâffât﴾8-9﴿ Onlar artık o yüce topluluğu dinleyemezler, (bölgeden) uzaklaştırmak için üzerlerine her yönden atış yapılır; ayrıca onlar (âhirette de) bitmez bir azaba ­çarptırılacaklardır.
Sâffât﴾10﴿ Ancak, (o yüce topluluktan) bir bilgi kırıntısı kapan olursa onu da delip geçen bir ışık topu kovalar.
Sâd﴾71﴿ Hani rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım.
Sâd﴾72﴿ Ona tam şeklini verip ruhumdan da üflediğim vakit hemen onun için secdeye kapanın.”
Sâd﴾73﴿ Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler.
Sâd﴾74﴿ Yalnız İblîs hariç; o, kibir duygusuna kapılıp kâfirlerden oldu.
Sâd﴾75﴿ Allah, “Ey İblîs” dedi, “Kendi ellerimle yarattığım şu varlığın önünde secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü taslıyorsun yoksa ululardan mısın?”
Sâd﴾76﴿ İblîs, “Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” diye cevap verdi.
Sâd﴾77﴿ Allah, “O halde çık oradan!” dedi; “Sen artık kovuldun!
Sâd﴾78﴿ Kıyamet gününe kadar rahmetimden uzak kalacaksın!”
Sâd﴾79﴿ “Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver” dedi.
Sâd﴾80-81﴿ Allah, “Mâlum vakte kadar mühlet verilmiş olanlar arasındasın” buyurdu.
Sâd﴾82-83﴿ İblîs, “Senin kudretine andolsun ki rabbim, içlerinden samimi kulların hariç, insanların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım” dedi.
Sâd﴾84﴿ Allah buyurdu: “O zaman gerçek -ki ben hep gerçeği söylerim- şudur:
Sâd﴾85﴿ Kesinlikle ben cehennemi, sen ve bütün sana uyanlarla dolduracağım!”
Zümer ﴾65﴿ Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: Eğer Allah’a ortak koşarsan bilmiş ol ki yaptıkların boşa gidecek ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olacaksın.
Zümer ﴾66﴿ Hayır! Yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol!
Zümer ﴾67﴿ Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edip tanımadılar. Kıyamet gününde bütün dünya O’nun avucundadır; gökler de O’nun kudret elinde dürülüp bükülmüştür. Allah, müşriklerin koştukları ortaklardan uzaktır ve yücedir.
Zümer ﴾68﴿ (O gün) sûra üflenecek, ardından -Allah’ın diledikleri dışında- göklerde ve yerde bulunanların hepsi düşüp ölecek; sonra sûra yeniden üflenecek ve onlar birden ayağa kalkmış, etrafa bakıyor olacaklar.
Zümer ﴾69﴿ Artık rabbinin nuruyla yer aydınlanır, hesap kitap ortaya konur, peygamberler ve şahitler getirilir, insanlar hakkında doğruluk ve adalet ölçüsüne göre hüküm verilir, onlara asla haksızlık edilmez.
Zümer ﴾70﴿ Herkese yaptığının karşılığı tastamam ödenir; Allah onların yaptıklarını en iyi şekilde bilmektedir.
Zümer ﴾71﴿ Gerçekleri inkâr etmiş olanlar gruplar halinde cehenneme sevkedilecek; nihayet oraya vardıklarında cehennemin kapıları açılacak; bekçileri onlara, “İçinizden, size rabbinizin âyetlerini okuyup duyuran ve böyle bir günle karşılaşacağınızı bildirerek sizi uyaran bir elçi gelmedi mi?” diye soracak; onlar da “Evet geldi” diyecekler. Ama inkârcılar için artık azap hükmü kesinleşmiştir.
Zümer ﴾72﴿ Onlara, “İçinde ebedî olarak kalacağınız cehennemin kapılarından girin içeri!” denilecek. (Vaktiyle) ululuk taslamış olanların kalacağı (bu) yer ne kötü!
Zümer ﴾73﴿ Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da gruplar halinde cennete sevkedilecek. Nihayet oraya vardıklarında cennetin kapıları açılmış olacak; bekçileri onlara, “Selâm size! Hoş geldiniz! Ebedî olarak kalmak üzere buyurun girin cennete!” diyecek.
Zümer ﴾74﴿ Onlar da “Bize verdiği sözü yerine getiren ve cennetten bize dilediğimiz yerinde mesken kurabileceğimiz yurt bağışlayan Allah’a hamdolsun!” diyecekler. (Bunun için) çalışıp çabalayanların ecri ne güzel!
Zümer ﴾75﴿ Meleklerin de rablerine hamd ile yüceliğini dile getirerek arşın çevresini kuşattıklarını görürsün. Böylece insanlar arasında doğruluk ve adalet ölçüsüne göre hüküm verilir ve şöyle denir: Bütün övgüler âlemlerin rabbi olan Allah içindir.
Fussilet﴾9﴿ De ki: “Arzı iki günde yaratanı inkâr edip O’na başkalarını ortak mı koşuyorsunuz? O yaratıcı ve âlemlerin rabbi olan Allah’tır.”
Fussilet﴾10﴿ Arz üzerinde sarsılmaz dağlar oturttu, orayı bereketli hale getirdi; gerekli besinlerini orada -bunlara ihtiyacı olan varlıklar için eşit derecede olmak üzere- uygun ölçülerle yarattı. (Bütün bunlar) dört günde oldu.
Fussilet﴾11﴿ Dahası O, duman halinde olan semaya iradesini yöneltti; ardından ona ve arza, “İsteyerek veya istemeyerek (varlık sahnesine) gelin!” buyurdu. “İsteyerek geldik” dediler.
Fussilet﴾12﴿ Böylece onları iki günde yedi gök olarak yarattı, her göğe işlevini ilham etti. Biz, yakın semayı kandillerle donattık ve onu koruduk. İşte bu, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.
Necm﴾5-7﴿ Onu, çok güçlü, üstün niteliklerle donatılmış biri (Cebrâil) öğretti. O, ufkun en yüce noktasındayken asıl şekliyle göründü.
Necm﴾8﴿ Sonra yaklaştıkça yaklaştı.
Necm﴾9﴿ Öyle ki, iki yay kadar hatta daha yakın oldu.
Necm﴾10﴿ Böylece Allah, kuluna vahyini iletti.
Necm﴾11﴿ Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı.
Necm﴾12﴿ Şimdi siz şüpheye düşüp gördükleri hakkında onunla tartışmaya mı kalkışıyorsunuz?
Necm﴾13-14﴿ Andolsun ki onu (meleği) iniş esnasında en sondaki sidretü’l-müntehânın yanında bir daha gördü.
Necm﴾15﴿ Ki onun yanında huzur içinde kalınacak cennet vardır.
Necm﴾16﴿ O an sidreyi bürüyen bürümüştü.
Necm﴾17﴿ Göz ne kaydı ne de hedefinden şaştı.
Necm﴾18﴿ Hiç kuşkusuz o, rabbinin âyetlerinden en büyüğünü görmüştü.
Rahmân﴾1-2﴿ Kur’an’ı rahmân öğretti.
Rahmân﴾3﴿ İnsanı O yarattı.
Rahmân﴾4﴿ Ona anlama ve anlatmayı öğretti.
Rahmân﴾5﴿ Güneş ve ay bir hesaba bağlı (olarak hareket ederler).
Rahmân﴾6﴿ Yıldızlar da ağaçlar da secde ederler.
Rahmân﴾7-8﴿ Göğü O yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki dengeden sapmayasınız;
Rahmân﴾9﴿ Ölçüyü düzgün tutasınız ve eksik tartmayasınız.
Rahmân﴾10﴿ O yeryüzünü canlıların altına serdi.
Rahmân﴾11﴿ Orada meyveler ve tomurcuklu hurma ağaçları var.
Rahmân﴾12﴿ Çimlenen taneler ve hoş kokulu bitkiler var.
Rahmân﴾13﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?
Rahmân﴾14﴿ O, insanı ateşte pişirilmiş toprak kaplar gibi kurutulmuş çamurdan yarattı.
Rahmân﴾15﴿ Cinleri de yalın ateşten yarattı.
Rahmân﴾16﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?
Hadîd﴾1﴿ Göklerde ve yerde bulunanlar Allah’ı tesbih etmektedir. O üstündür, her yaptığında hikmet vardır.
Hadîd﴾2﴿ Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız O’nundur. Hem hayat verir hem öldürür. O’nun her şeye gücü yeter.
Hadîd﴾3﴿ O, evvel ve âhir, zâhir ve bâtındır. O her şeyi bilir.
Hadîd﴾4﴿ Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden O’dur. Toprağa giren ve ondan çıkan, gökten inen ve ona yükselen her şeyi bilir. Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
Hadîd﴾5﴿ Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız O’nundur ve bütün işlerin dönüp varacağı merci ancak Allah’tır.
Hadîd﴾6﴿ Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. O kalplerde olanı çok iyi bilir.
Hadîd﴾20﴿ Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta bir çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Âhirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.
Hadîd﴾21﴿ Genişliği gökle yerin genişliği gibi olup Allah’a ve peygamberlerine iman edenler için hazırlanmış bulunan cennete ve rabbinizin bağışlamasına erişebilmek için yarışın. Bu, Allah’ın lutfudur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lutuf sahibidir.
Hadîd﴾22﴿ Yeryüzünde vuku bulan veya başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın. Kuşkusuz bu Allah’a göre kolaydır.
Hadîd﴾23﴿ Kaybettiklerinize üzülmeyesiniz ve O’nun size verdikleriyle şımarmayasınız diye (böyle yapmıştır). Allah kendini beğenen, böbürlenen hiç kimseyi sevmez.
Hadîd﴾24﴿ Onlar kendileri cimrilik yaptıkları gibi insanlara da cimrilik telkin ederler. Kim yüz çevirirse bilsin ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, O her türlü övgüye lâyıktır.
Mücâdele﴾18﴿ O gün Allah onların hepsini diriltecek; (dünyada) size yemin ettikleri gibi -işe yarar bir şey yaptıklarını sanarak- O’na da yemin edecekler. Bilin ki onlar yalancıların ta kendileridir.
Mücâdele﴾19﴿ Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki kaybedecek olanlar da şeytanın ­yandaşlarıdır!
Talâk﴾12﴿ Yedi göğü ve yerden de onların benzerlerini yaratan Allah’tır. Allah’ın gücünün her şeye yettiğini ve yine Allah’ın ilminin her şeyi kuşattığını bilesiniz diye O’nun buyruğu gelip, bunlar arasında (bütün evrende) sürekli gerçekleşir.
Mülk﴾1﴿ Mutlak hükümranlık elinde olan Allah aşkındır, cömerttir ve O’nun her şeye gücü yeter.
Mülk﴾2﴿ Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.
Mülk﴾3﴿ Yedi göğü birbiriyle tam bir uygunluk içinde yaratan O’dur. Rahmânın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?
Mülk﴾4﴿ Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak; (kusur arayan) göz aradığını bulamadan bitkin olarak sana dönecektir.
Mülk﴾5﴿ Gerçek şu ki biz yakın göğü kandillerle süsledik. Ayrıca bunlarla şeytanların taşlanmasını sağladık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.
Meâric﴾1-3﴿ Birisi, huzuruna yükselmenin birçok yolu bulunan Allah katından inkârcılar için gelecek olan ve hiç kimsenin savamayacağı azabın gelmesini istedi.
Meâric﴾4﴿ Melekler ve rûh O’na, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
Nebe﴾1﴿ Birbirlerine neyi soruyorlar?
Nebe﴾2-3﴿ Hakkında ayrılığa düştükleri büyük haberi mi?
Nebe﴾4﴿ Hayır! İleride görecekler!
Nebe﴾5﴿ Hayır hayır! Yakında görecekler!
Nebe﴾6-7﴿ Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da (yeri dengede tutan) kazıklar yapmadık mı?
Nebe﴾8﴿ Sizi çifter çifter yarattık.
Nebe﴾9﴿ Uykunuzu dinlenme vesilesi kıldık.
Nebe﴾10﴿ Geceyi (uyku için) örtü yaptık.
Nebe﴾11﴿ Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.
Nebe﴾12﴿ Üstünüzde yedi kat sağlam gök yaptık.
Nebe﴾13﴿ Orada ısı ve aydınlık saçan bir lamba yarattık.
Nebe﴾14-16﴿ Size tohumlar, bitkiler, sarmaş dolaş olmuş bağlar bahçeler bitirmemiz için yoğun bulutlardan oluk gibi boşalan sular indirdik.
Naziât﴾27﴿ (Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah bina etti.
Naziât﴾28﴿ Onu yükseltip kusursuz biçimde düzenledi.
Naziât﴾29﴿ Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlattı.
Naziât﴾30﴿ Bundan sonra da yeryüzünü yayıp döşedi.
Naziât﴾31﴿ Oradan su ve bitkiler çıkardı.
Naziât﴾32﴿ Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.
Naziât﴾33﴿ Hepsi sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için.
Naziât﴾34﴿ O büyük felâket (kıyamet) geldiğinde;
Naziât﴾35﴿ O gün insan yapıp ettiklerini iyice hatırlayacak;
Naziât﴾36﴿ Ve görecek olanlara cehennem açık bir şekilde gösterilecektir.
Naziât﴾37-38﴿ Azgınlık yapan ve dünya hayatını âhirete tercih eden kişi;
Naziât﴾39﴿ Cehennem işte onun için tek barınaktır.
Naziât﴾40-41﴿ Rabbinin huzurunda (hesap vermekten) korkan ve nefsine kötü arzuları yasaklayana gelince, onun barınağı da şüphe yok ki cennetin ta kendisidir.
Abese﴾18﴿ (Bir düşünse) Allah onu neden yarattı?
Abese﴾19﴿ Bir spermden yarattı da ona şekil verdi.
Abese﴾20﴿ Sonra ona yolu kolaylaştırdı.
Abese﴾21﴿ Nihayet onun canını aldı ve kabre koydu.
Abese﴾22﴿ Sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltecek.
Abese﴾23﴿ Hayır! İnsan, Allah’ın emrettiğini yapmadı.
Abese﴾24﴿ İnsan yediğine bir bakıp düşünsün!
Abese﴾25﴿ Biz bolca su indirdik.
Abese﴾26﴿ Sonra toprağı uygun şekilde yardık.
Abese﴾27﴿ Oradan ekinler bitirdik.
Abese﴾28﴿ Üzüm bağları, sebzeler;
Abese﴾29﴿ Zeytin ve hurma ağaçları;
Abese﴾30﴿ Gür ağaçlı bahçeler;
Abese﴾31﴿ Meyveler ve çayırlar;
Abese﴾32﴿ Sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için.
Abese﴾33﴿ Kulakları sağır eden o ses geldiğinde,
Abese﴾34-36﴿ İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar.
Abese﴾37﴿ O gün onlardan her birinin işi başından aşkındır.
Abese﴾38﴿ O gün birtakım yüzler parıldar;
Abese﴾39﴿ Güleçtir, müjde almıştır.
Abese﴾40﴿ Birtakım yüzler de o gün toza toprağa bürünmüş;
Abese﴾41﴿ Kapkara kesilmiştir.
Abese﴾42﴿ İşte bunlar inkârcılardır, günahkârlardır.
Tîn﴾1﴿ Yemin olsun incire ve zeytine;
Tîn﴾2﴿ Sînâ dağına;
Tîn﴾3﴿ Ve şu güvenli beldeye!
Tîn﴾4﴿ Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.
Tîn﴾5﴿ Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.
Tîn﴾6﴿ Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar başka; onlar için kesintisiz bir ödül vardır.
Tîn﴾7﴿ Artık bu kanıtlardan sonra (ey insan!) sana dini inkâr ettiren şey nedir?
Tîn﴾8﴿ Allah hüküm verenlerin en âdili değil midir?
Alak﴾1﴿ Yaratan rabbinin adıyla oku!
Alak﴾2﴿ O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır.
Alak﴾3-5﴿ Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir.

Kıyamet Ayetleri

"
Sure Adı Ayet
En'am﴾57﴿ De ki: “Şüphesiz ben, rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah’ındır ve Allah hakkı anlatır; O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”
En'am﴾58﴿ De ki: “Acele istediğiniz şey (azap) benim elimde olsaydı, elbette benimle sizin aranızda iş bitirilmişti. Allah zalimleri daha iyi bilir.”
En'am﴾59﴿ Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.
En'am﴾60﴿ Geceleyin sizi öldüren, gündüzün de neler yaptığınızı bilen; sonra belirlenmiş eceliniz tamamlansın diye (her) sabah sizi dirilten O’dur. Sonra dönüşünüz yine O’nadır. Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir.
En'am﴾61﴿ O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler.
En'am﴾62﴿ Sonra insanlar gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülürler. Bilesiniz ki hüküm yalnız O’nundur ve O, hesap görenlerin en çabuğudur.
En'am﴾128﴿ Allah, onların hepsini bir araya topladığı gün, “Ey cinler (şeytanlar) topluluğu! Siz insanlarla çok uğraştınız” (der). Onların insanlar arasındaki dostları ise, “Ey rabbimiz! Biz birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık” derler. Allah buyurur ki: “Allah’ın dilediği hariç olmak üzere, içinde ebedî kalacağınız yer ateştir.” Şüphesiz rabbin hikmet ve ilim sahibidir.
A'râf﴾187﴿ “Ne zaman gelip çatacak?” diye sana kıyamet saatini sorarlar. De ki: “Onun hakkındaki bilgi sadece rabbimin katındadır. Vakti geldiğinde onu açığa çıkaracak olan ancak Allah’tır. O (kıyamet), göklere de yere de ağır gelecektir! Sizi ansızın yakalayacaktır!” Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi Allah katındadır, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
A'râf﴾188﴿ De ki: “Ben kendim için, Allah’ın dilediği dışında ne bir fayda elde edebilirim ne de zarardan kurtulabilirim. Eğer gaybı biliyor olsaydım elbette bundan çok faydalanırdım, başıma kötülük de gelmezdi. Ben yalnızca inanan bir toplum için uyarıcı ve müjdeleyiciyim.”
Yûnus﴾48﴿ “Şayet dedikleriniz doğruysa ne zaman gerçekleşecek şu tehdit?” diyorlar.
Yûnus﴾49﴿ De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bile ne bir zarar ne de fayda vermeye muktedirim. Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde ne bir an geri kalır ne de bir an ileri gidebilirler.”
Yûnus﴾50﴿ Şunu da söyle: “Ne dersiniz, ya O’nun azabı bir gece veya gündüz vakti üstünüze inerse!” Günah içinde boğulmuş olanların böyle âcilen olmasını istedikleri bunların hangisidir?
Yûnus﴾51﴿ Olacaklar olduktan sonra mı buna iman edeceksiniz? O anda, öyle mi? Hani azabın çarçabuk gelmesini istemiştiniz!
Yûnus﴾52﴿ Sonra o kötülük edenlere şöyle denilir: “Tadın bitmeyen azabı! Vaktiyle yaptıklarınızdan başka şeyler sebebiyle mi cezalandırılıyorsunuz?”
Yûnus53﴿ “Sahi bu doğru mu?” diye sana soruyorlar. De ki: “Elbette! Rabbime yemin ederim ki bu söylenenler kuşku götürmez bir gerçektir. Siz de bunları önleyemeyeceksiniz!”
Yûnus﴾54﴿ Haksızlık yapmış olan her insan, dünyadaki her şey kendisinin olsa (o gün) kurtulmak için onu feda ederdi. Onlar azabı gördükleri vakit pişmanlıklarını içlerinde saklayacaklar. Onlar hakkında adaletle hüküm verilecek, kendilerine haksızlık edilmeyecektir.
Yûnus﴾57﴿ Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir.
Yûnus﴾58﴿ Söyle onlara, (sevineceklerse) Allah’ın lutfu ve rahmetiyle, evet bununla sevinsinler; çünkü bu, onların toplayıp biriktirdiklerinden daha değerlidir.
Yûnus﴾59﴿ De ki: “Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir kısmını helâl bir kısmını haram saymanıza ne demeli?” De ki: “Buna Allah mı izin verdi yoksa Allah adına hüküm mü uyduruyorsunuz?”
Yûnus﴾60﴿ Peki, kendi uydurmalarını Allah’a yakıştıranlar, kıyamet gününde olacaklar için ne düşünüyorlar? Gerçek şu ki Allah insanlara karşı lutufkârdır; ama onların çoğu şükretmezler.
Yûnus﴾61﴿ Ne zaman sen bir faaliyet göstersen, Kur’an’dan bir bölüm okusan ve siz ne zaman bir iş yapsanız, o işe koyulduğunuzda muhakkak ki biz üzerinizde gözetleyici oluruz. Ne yerde ne de gökte, zerre miktarı bir şey bile rabbinin bilgisi dışında kalmaz; bundan daha küçük veya daha büyük ne varsa istisnasız apaçık bir kitapta yazılıdır.
Yûnus﴾62﴿ Bilesiniz ki Allah dostlarına asla korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler.
Yûnus﴾63-64﴿ Onlar ki, iman etmişler ve takvâya ermişlerdir, işte onlara hem bu dünya hayatında hem de âhirette müjdeler olsun! Allah’ın sözlerinde değişme olmaz; (öyleyse) en büyük kazanç budur.
Yûnus﴾65﴿ Onların sözleri seni üzmesin. Kuşkusuz güç tamamıyla Allah’ındır; O her şeyi duymaktadır, bilmektedir.
Yûnus﴾66﴿ Bilesiniz ki göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştukları sözde tanrılara tapanlar neyin peşinden gidiyorlar? Onlar yalnızca kuruntularının peşinden gidiyorlar ve sadece yalan söylüyorlar.
Yûnus﴾67﴿ İçinde dinlenesiniz diye geceyi, (işlerinizi) görmenizi sağlasın diye gündüzü size bahşeden O’dur. Kuşkusuz dinlemesini bilen bir topluluk için bunda dersler vardır.
Hûd﴾103﴿ İşte bunda, âhiret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı gündür ve o gün olup bitenin gözle görüldüğü bir gündür.
Hûd﴾104﴿ Biz o günü sadece belli bir süreye kadar erteleriz.
Hûd﴾105﴿ O gün geldiğinde Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbahttır, kimi mutlu!
Hûd﴾106﴿ Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onlar her nefeste acıdan inleyip feryat ederler.
Hûd﴾107﴿ Rabbinin dilediği hariç, onlar gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır. Rabbin gerçekten istediğini yapar.
Hûd﴾108﴿ Mutlu olanlara gelince onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada kesintisiz bir lutuf olarak ebedî kalacaklardır.
Hûd﴾109﴿ O halde onların taptıklarının boş şeyler olduğundan şüphen olmasın; onlar daha önce babalarının tapındığı gibi tapınmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Biz onların hak ettiklerini elbette eksiksiz olarak vereceğiz.
İbrâhîm﴾42﴿ Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış;
İbrâhîm﴾43﴿ Başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.
İbrâhîm﴾44﴿ Kendilerine azabın geleceği, bu yüzden zalimlerin, “Rabbimiz! Bize kısa bir süre daha ver de senin davetine uyalım, peygamberlere tâbi olalım” diyecekleri ve onlara, “Sizin için bir yok oluş bulunmadığına daha önce yemin etmemiş miydiniz?” diye sorulacağı güne karşı insanları uyar.
İbrâhîm﴾45﴿ Ve sizden önce (bâtılı seçerek) kendilerine kötülük edenlerin yurtlarına yerleşmiştiniz. Onlara ne yaptığımız sizin için açıkça belli oldu, size misaller de getirdik.
İbrâhîm﴾46﴿ Tuzaklarını Allah bilip dururken onlar tuzaklarını kurmaya devam ettiler. Oysa onların tuzaklarıyla dağlar yıkılıp yok olacak değildi!
İbrâhîm﴾47﴿ O halde, sakın Allah’ın, peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Allah güçlüdür, kimsenin yaptığını yanına bırakmaz.
İsrâ﴾13﴿ Her insanın sorumluluğunu omuzuna yükledik. Kıyamet gününde insana, açılmış vaziyette önüne konulacak olan bir kitap çıkaracağız.
İsrâ﴾14﴿ “Oku şimdi kitabını! Bugün kendini yargılamak üzere kendi nefsin yeter!”
İsrâ﴾15﴿ Kim doğru yolu seçerse kendi iyiliği için seçmiştir, kim de saparsa kendi zararına sapmış olur. Hiç kimse başkasının günah yükünü üstüne almaz. Biz bir resul göndermedikçe azap da etmeyiz.
İsrâ﴾16﴿ Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine (iyiye yönlendirici) emirler veririz; onlar ise orada günah işlemeye devam ederler, sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz.
Kehf﴾47﴿ Bir gün dağları yürüteceğiz ve yeryüzünü dümdüz göreceksin. Hiçbirini geride bırakmaksızın onları da mahşerde toplarız.
Kehf﴾48﴿ Artık hepsi sıra sıra rabbinin huzuruna çıkarılmışlardır (onlara): “Andolsun ki sizi ilk defasında yarattığımız gibi (tek başınıza) bize geldiniz. Oysa size asla bir buluşma zamanı tayin etmediğimizi sanmıştınız.”
Kehf﴾49﴿ Artık kitap (amel defteri) ortaya konmuştur; suçluların, onda yazılı olanlardan korkuya kapılmış olarak, “Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” dediklerini görürsün. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez.
Hac﴾1﴿ Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kıyamet sarsıntısı gerçekten büyük bir olaydır.
Hac﴾3﴿ Hal böyle iken insanlardan öyleleri vardır ki, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışır ve her âsi şeytanın peşine takılır.
Hac﴾4﴿ Şeytan hakkında şöyle yazılmıştır: Her kim şeytanı dost edinirse, o da onu yoldan çıkaracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir.
Hac﴾5﴿ Ey insanlar! Öldükten sonra dirileceğinizden kuşku duyuyorsanız şunu unutmayın ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra belli belirsiz et parçasından yarattık ki size (kudretimizi) açıkça gösterelim; ve biz dilediğimizin rahimlerde belirli bir vakte kadar kalmasını sağlarız, sonra sizi bebek olarak çıkarırız, ki daha sonra yetişkinlik çağınıza erişesiniz. İçinizden kimi erken vefat ettirilirken kimi de önceden bildiklerini bilmez hale gelinceye kadar ömrün en düşkün çağına eriştirilir. Öte yandan yeryüzünü kupkuru ve cansız görürsün; üzerine yağmur indirdiğimizde ise (bir de bakarsın) canlanıp kabarır ve her cinsten güzel bitkiler çıkarır.
Hac﴾6﴿ Bu böyledir, çünkü Allah hakkın ta kendisidir, O ölüleri diriltir ve O’nun her şeye gücü yeter.
Hac﴾7﴿ Kıyamet vakti şüphe yok ki gelip çatacaktır ve Allah kabirde yatanları diriltecektir.
Mü'minûn﴾99-100﴿ Nihayet onlardan birine ölüm gelip çatınca, “Rabbim! Beni geri gönder de, geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım” der. Hayır! Onun söylediği bu söz boş laftan ibarettir. Önlerinde, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.
Mü'minûn﴾101﴿ Sûra üflendiğinde artık ne aralarında akrabalık bağları kalacak ne de birbirlerine soru sorabilecekler!
Mü'minûn﴾102﴿ O zaman kimlerin tartıları ağır gelirse işte bunlar kurtuluşa ermiş olacaklar.
Mü'minûn﴾103﴿ Tartıları hafif gelenler ise kendilerini ziyan etmiş olanlardır. Onlar cehennemde ebedî kalacaklar.
Mü'minûn﴾104﴿ Ateş yüzlerine vuracak, orada dudakları çekilmiş, dişleri görünür bir halde ­bulunacaklar.
Mü'minûn﴾105﴿ Size âyetlerim okunurdu da onları yalanlardınız değil mi?
Mü'minûn﴾106﴿ Derler ki: “Rabbimiz! Kötü yanımıza yenildik; biz bir sapkınlar topluluğu olduk.
Mü'minûn﴾107﴿ Rabbimiz! Bizi buradan çıkar; eğer (çıkar da) bir daha eskiye dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.”
Mü'minûn﴾108﴿ Allah buyurur ki: “Yıkılın karşımdan! Ve artık bana bir şey söylemeyin!”
Mü'minûn﴾109﴿ “Kullarım arasında, ‘Rabbimiz! Biz iman ettik; bizi affet, bize acı! Sen merhametlilerin en üstünüsün’ diyen bir kesim de şüphesiz vardı.
Mü'minûn﴾110﴿ Ama siz (ey müşrikler), işte onları alaya aldınız; sonunda bu tutumunuz size beni hatırlamayı unutturdu. Hep gülerdiniz onlara.”
Mü'minûn﴾111﴿ “Bugün de ben onlara sabretmelerinin karşılığını veriyorum. Onlar hakikaten muratlarına ermişlerdir.”
Mü'minûn﴾112﴿ Allah, “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar.
Mü'minûn﴾113﴿ “Bir gün veya günün bir bölümü kadar kaldık; işte, saymakla görevli olanlara sor” derler.
Mü'minûn﴾114﴿ Allah buyurur: “Pek kısa bir süre kaldınız; keşke bunu (dünyada iken) bilmiş olsaydınız!”
Mü'minûn﴾115﴿ Sizi sırf boş yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
Mü'minûn﴾116﴿ Gerçek egemenliğin sahibi olan Allah yüceler yücesidir. O’ndan başka tanrı yoktur. O, şerefli arşın sahibidir.
Mü'minûn﴾117﴿ Her kim Allah ile birlikte başka bir tanrıya taparsa -ki bu hususta hiçbir kanıtı olamaz- muhakkak surette o kişinin hesabı rabbinin katında görülecektir. Şu bir gerçektir ki inkârcılar iflah olmayacak!
Mü'minûn﴾118﴿ (Resulüm!) De ki: “Bağışla ve acı rabbim! Sen merhametlilerin üstünüsün.”
Furkân﴾11﴿ Fakat onlar kıyameti yalanladılar. Biz de kıyameti yalanlayanlar için alevli bir ateş hazırladık.
Furkân﴾12﴿ O ateş uzak bir yerden kendilerine görününce homurdanmasını ve uğultusunu işitirler.
Furkân﴾13﴿ Zincirlerle sımsıkı bağlı olarak onun dar bir yerine atılınca oracıkta yok olmayı isterler.
Furkân﴾14﴿ Bugün boşuna bir defada yok olmayı istemeyin! Defalarca yok olmak için yalvarın!
Furkân﴾15﴿ De ki: “Bu mu daha iyidir, yoksa Allah’a saygılı olanlara vaad edilen ebedî cennet mi?” İşte bunlar için cennet bir ödül ve nihaî durak olacaktır.
Furkân﴾16﴿ Orada kendileri için sonsuza kadar istedikleri her şey vardır. Bu, rabbinin, gerçekleşmesi istenen bir vaadidir.
Furkân﴾17﴿ O gün Allah, onları ve Allah’tan başka taptıkları şeyleri bir araya toplayacak, sonra “Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?” diye soracak.
Furkân﴾18﴿ Onlar, “Seni tenzih ederiz! Senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Sen bunları ve atalarını nimetler içinde yüzdürdün; nihayet onlar da seni anmayı unuttular ve böylece uçurumu boylayan bir topluluk oldular” diyecekler.
Furkân﴾19﴿ İşte (ey müşrikler), bu taptığınız şeyler, sizin söylediklerinizin yalan olduğunu ortaya koydu. Artık ne cezanızı savabilirsiniz ne de kendinize bir yardım sağlayabilirsiniz. İçinizden kim haksızlık yoluna sapmış ise ona büyük bir azap tattırırız!
Furkân﴾20﴿ Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda dolaşırlardı. Biz kiminizi kiminiz için imtihan vesilesi yaptık ki bakalım sabredecek misiniz! Rabbin her şeyi görüp gözetlemektedir.
Furkân﴾21﴿ Bizim huzurumuza çıkarılacaklarını hiç beklemeyenler, “Bize melekler gönderilmesi veya rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?” diyorlar. Gerçek şu ki onlar içlerinde derin bir kibir duygusu besliyor, azgınlıkta sınır tanımıyorlar.
Furkân﴾22﴿ Melekleri görecekleri gün, işte o zaman, günahlara boğulmuş olanlar için hiçbir iyi haber olmayacak ve onlar (meleklere), “Her şeyden mahrum olduk!” diyecekler.
Furkân﴾23﴿ Onların yaptığı her işi ele almış ve onu savrulup giden toz toprak haline getirmiş olacağız.
Furkân﴾24﴿ O gün cennetliklere kalınacak yerlerin en iyisi, dinlenme yerlerinin en güzeli bahşedilmiş olacaktır.
Furkân﴾25﴿ O gün semayı örten bulutlar (perdeler) açılacak, melekler peş peşe indirilecek.
Furkân﴾26﴿ İşte o gün gerçek egemenlik Rahmân’ındır ve o gün inkârcılar için çok zor bir gün olacaktır.
Furkân﴾27﴿ O gün, (dünyada iken) haktan sapmış kişi ellerini ısırarak şöyle diyecek: “Keşke peygamberle birlikte aynı yolda olsaydım!
Furkân﴾28﴿ Eyvah! Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim!
Furkân﴾29﴿ Meğer bana uyarıcı mesaj geldikten sonra, o dost bildiğim kişi bu mesajdan beni saptırmış!” İşte şeytan insanı (böyle) çaresizlik içinde yapayalnız bırakır.
Furkân﴾30﴿ Resul, “Rabbim! Kavmim bu Kur’an’a büsbütün ilgisiz kaldılar” dedi.
Furkân﴾31﴿ İşte bunun gibi her peygambere karşı, günaha batmış kimseler içinden bir düşman çıkardık. Ama yol gösterici ve yardımcı olarak rabbin yeterlidir.
Furkân﴾32﴿ İnkârcılar, “Kur’an ona bütünüyle bir defada indirilseydi ya!” diyorlar. Oysa biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu uygun aralıklarla parça parça gönderdik.
Furkân﴾33﴿ Onlar ne zaman bir talep ileri sürseler biz sana mutlaka kesin gerçeği ve en güzel açıklamayı bildiririz.
Furkân﴾34﴿ Yüzüstü cehenneme sürülecek olanlar, evet işte onların yerleri en kötü yer, yolları da en yanlış yoldur.
Neml﴾82﴿ Söylenen (kıyamet) başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir yaratık çıkarırız da insanların âyetlerimize kesin bir şekilde iman etmedikleri konusunda onlarla konuşur.
Neml﴾83﴿ O gün her ümmet içinden, âyetlerimizi yalan sayan grupları bir araya getiririz. Onlar düzenli bir şekilde (hesap yerine) sevkedilirler.
Neml﴾84﴿ Nihayet oraya geldikleri zaman Allah buyurur: “Siz benim âyetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi?
Neml﴾85﴿ Zulme saptıkları için kendileri hakkındaki söz gerçekleşmiştir; artık konuşamazlar.
Neml﴾86﴿ Dinlensinler diye geceyi yarattığımızı, gündüzü de aydınlık kıldığımızı görmediler mi? İman eden bir kavim için elbette bunda ibretler vardır.
Neml﴾87﴿ Sûrun üflendiği gün, Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunanlar dehşete kapılır, hepsi boyunları bükük olarak O’na gelirler.
Neml﴾88﴿ Dağları görür, onların durduğunu sanırsın; oysa bulutlar gibi hareket ederler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.
Neml﴾89﴿ Kim (ilâhî huzura) iyilikle gelirse ona daha iyisi verilir; o gün onlar kıyamet dehşetinden de etkilenmezler.
Neml﴾90﴿ Ama kimler de kötülükle gelirse işte onlar yüzüstü cehenneme atılırlar. Yaptıklarınızın karşılığından başkasını mı göreceksiniz?
Neml﴾91-92﴿ De ki: “Bana, dokunulmaz kıldığı bu şehrin rabbine, yalnız O’na kulluk etmem emredildi; zaten her şey O’na aittir. Bir de bana müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola gelirse yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: “Ben sadece uyarıcılardanım.”
Neml﴾93﴿ Ve şunu da söyle: “Hamd Allah’a mahsustur. O, işaretlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Rûm﴾7﴿ Onlar dünya hayatının sadece görünen yüzünü kısmen bilirler; âhiret hakkında ise tamamen gaflet içindedirler.
Rûm﴾8﴿ Kendi kendilerine bir düşünmezler mi? Allah gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları ancak hikmet temelinde, belli bir süreye kadar kalmak üzere yaratmıştır. Fakat şu bir gerçek ki insanların birçoğu rablerine kavuşmayı hâlâ inkâr etmektedir.
Rûm﴾9﴿ Yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonu ne olmuş görmezler mi? Onlar kendilerinden çok daha kudretliydiler; toprağı iyice işlemişler, yeryüzünü bunların imar ettiğinden daha fazla imar etmişlerdi. Onlara da peygamberleri nice açık kanıtlar getirmişti. Şu halde Allah onlara asla zulmetmiş değildir, asıl onlar kendilerine zulmetmişlerdir.
Rûm﴾10﴿ Sonunda, Allah’ın âyetlerini yalan saymak ve onları alaya almak suretiyle kötülükte ileri gidenlerin âkıbeti pek fena oldu.
Rûm﴾11﴿ Allah, varlığı ilkin yaratır, sonra bunu tekrar eder. Sonunda da O’na döndürüleceksiniz.
Rûm﴾12﴿ Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar ümitsiz ve şaşkın kalıverecekler.
Rûm﴾13﴿ Allah’a ortak koştukları arasında hiç şefaatçileri olmayacak, zaten kendileri de ortak koştuklarının tanrılığını reddedecekler.
Rûm﴾14﴿ Yine kıyamet koptuğunda, işte o gün insanlar birbirinden ayrılacaklar.
Rûm﴾15﴿ İman edip dünya ve âhirete yararlı işler yapanlar güzel bir bahçede (cennette) ağırlanırlar.
Rûm﴾16﴿ İnkâr edenlere, âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalan sayanlara gelince, onlar da azabın içine bırakılırlar.
Lokmân ﴾33﴿ Ey insanlar! Rabbinize saygısızlıktan sakının; hiçbir babanın evlâdından fayda göremeyeceği, evlâdın da babasından hiçbir yarar sağlayamayacağı bir günden korkun. Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; o, yoldan çıkarıcı da (şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın.
Lokmân ﴾34﴿ Kıyamet saati hakkındaki bilgi yalnız Allah’ın katındadır; O, yağmuru yağdırmakta; rahimlerdekini bilmektedir. Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez; hiç kimse nerede öleceğini bilemez; ama Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
Ahzâb﴾63﴿ İnsanlar senden kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. “Bunun bilgisi yalnızca Allah katındadır” de. Nereden bileceksin, belki de kıyamet yakında olacak.
Ahzâb﴾64﴿ Allah inkârcıları lânetlemiş, onlara çok yakıcı bir ateş hazırlamıştır.
Ahzâb﴾65﴿ Orada hiçbir koruyucu ve yardımcı bulamadan ebedî olarak kalacaklardır.
Ahzâb﴾66﴿ Yüzleri ateşe çevrildiği gün, “Keşke Allah’a itaat etseydik, resulü dinleseydik” diyecekler.
Ahzâb﴾67﴿ Ve ekleyecekler: “Rabbimiz! Biz efendilerimizi ve büyüklerimizi dinledik, onlar da bizi yoldan saptırdılar.
Ahzâb﴾68﴿ Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları ağır bir şekilde lânetle!”
Sebe'﴾2﴿ O, yere giren ve ondan çıkan, gökten inen ve ona yükselen her şeyi bilir. O, engin merhamet sahibidir, bağışlaması boldur.
Sebe'﴾3﴿ İnkâr edenler, “Bize kıyamet gelmeyecek” dediler. De ki: “Bilâkis! Gaybı bilen rabbime andolsun ki o size mutlaka gelecektir.” Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey, O’nun bilgisi dışında kalamaz. Bundan daha küçük veya daha büyük hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın.
Sebe'﴾4﴿ O, Allah’ın iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanları mükâfatlandırması için gelecektir. İşte onlar için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.
Sebe'﴾5﴿ Âyetlerimizi boşa çıkarmak için çaba harcayanlara ise en kötüsünden elem verici bir azap vardır.
Yâsîn﴾48﴿ Ve şöyle derler: “Şayet gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit hani ne zaman gerçekleşecek?”
Yâsîn﴾49﴿ Onlar, besbelli ki, birbirleriyle uğraşırken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar!
Yâsîn﴾50﴿ İşte o anda onlar ne bir vasiyette bulunabilecekler ne de ailelerine dönebilecekler.
Yâsîn﴾51﴿ Sûra üflenmiştir. Artık onlar kabirlerinden kalkıp rablerine doğru koşmaktadırlar.
Yâsîn﴾52﴿ Derler ki: “Vay başımıza gelenler! Bizi yattığımız yerden kim diriltip kaldırdı? Rahmânın vaad ettiği işte bu! Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!”
Yâsîn﴾53﴿ Olup biten yalnızca bir ses! Ama ardından onların tamamı, birden toplanmış olarak işte huzurumuzdalar.
Yâsîn﴾54﴿ Bugün hiç kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz. Sadece yapıp ettiklerinizin karşılığını görürsünüz.
Yâsîn﴾55﴿ O gün cennetlikler safa sürmekle meşguldürler.
Yâsîn﴾56﴿ Kendileri ve eşleri gölgelik yerlerde, tahtlarına kurulacaklar.
Yâsîn﴾57﴿ Orada onlar için her tür meyve vardır ve bütün istekleri yerine getirilir.
Yâsîn﴾58﴿ Engin merhamet sahibi rabden gelen söz şu olacak: “Selâm size!”
Yâsîn﴾59﴿ Ve “Ey günahkârlar! Siz bugün şöyle ayrılın!” (denir).
Yâsîn﴾60-61﴿ Ey Âdemoğulları! Size “Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır; bana kulluk edin, doğru yol budur” dememiş miydim?
Yâsîn﴾62﴿ Nitekim o şeytan sizden nice nesilleri saptırdı. Hiç aklınızı kullanmıyor muydunuz!
Yâsîn﴾63﴿ İşte size bildirilen cehennem bu!
Yâsîn﴾64﴿ İnkârcılıkta ısrar etmenize karşılık girin oraya!
Yâsîn﴾65﴿ O gün onların ağızlarını mühürleriz; yapmış olduklarını elleri bize anlatır, ayakları da tanıklık eder.
Yâsîn﴾66﴿ Dilesek (dünyada da) gözlerini büsbütün kör ederdik de yolu bulmak için çabalayıp dururlardı; ama o takdirde nasıl görebileceklerdi ki?
Yâsîn﴾67﴿ Yine dilesek oldukları yerde onların mahiyetlerini değiştirirdik de (taş gibi) artık ne ileri gidebilirler ne de geri dönebilirlerdi.
Yâsîn﴾68﴿ Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış çizgisinde tersine çeviririz. Hiç düşünmezler mi!
Yâsîn﴾69﴿ Biz ona şiir öğretmedik; zaten ona yaraşmazdı da. Ona vahyedilen, ancak bir öğüt ve apaçık Kur’an’dır.
Yâsîn﴾70﴿ Diri olanları uyarsın ve inkârcılar hakkındaki o söz (ceza) gerçekleşsin diye (gönderilmiştir).
Yâsîn﴾71﴿ Görmezler mi ki kendi kudretimizin eserlerinden olmak üzere onlar için sahip oldukları nice hayvanlar yarattık.
Yâsîn﴾72﴿ Bunları kendilerine boyun eğdirdik ki bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.
Yâsîn﴾73﴿ Bunlarda kendileri için içecekler ve başkaca yararlar da vardır. Hâlâ ­şükretmeyecekler mi?
Yâsîn﴾74﴿ Onlar yardım göreceklerini umarak Allah’tan başka tanrılar edindiler.
Yâsîn﴾75﴿ Halbuki o sözde tanrılar kendilerine yardım edemezler, aksine kendileri onların hizmetindeki askerlerdir.
Yâsîn﴾76﴿ Onların sözleri seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da elbette biliyoruz.
Yâsîn﴾77﴿ İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi? Oysa bak, şimdi o, açıktan açığa bize karşı duran biri olmuştur.
Yâsîn﴾78﴿ Kendi yaratılışını unutup bize örnek getirmeye kalkışıyor ve “Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?” diyor.
Yâsîn﴾79﴿ De ki: “Onları ilk başta yaratmış olan diriltecek. O yaratmanın her türlüsünü bilir.”
Yâsîn﴾80﴿ Yemyeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur; işte ondan yakıp durmaktasınız.
Yâsîn﴾81﴿ Gökleri ve yeri yaratan Allah onların benzerini yaratmaya kādir değil mi? Elbette öyledir. O eşsiz yaratıcıdır, her şeyi bilir.
Yâsîn﴾82﴿ Bir şeyi istediğinde, O’nun buyruğu “ol!” demekten ibarettir; hemen oluverir.
Yâsîn﴾83﴿ Her şeyin egemenliği kendi elinde olan Allah bütün eksikliklerden uzaktır ve hepiniz sonunda O’na döndürüleceksiniz.
Sâffât﴾19﴿ Kuşkusuz o, bir tek korkunç sesten ibarettir; bunun ardından onlar şaşkınlıkla etrafa bakıyor olacaklar!
Sâffât﴾20﴿ “Eyvah” diyecekler, “İşte hesap günü!”
Sâffât﴾21﴿ Evet, bu, asılsız olduğunu savunduğunuz yargı günüdür.
Sâffât﴾22-23﴿ (Allah, görevlilere buyurur:) “Toplayın o zalimleri, onların yoldaşlarını ve Allah’ın dışında taptıklarını! Hepsini cehennemin yoluna sürün!”
Sâffât﴾24﴿ “Ve durdurun onları; çünkü sorguya çekilecekler!”
Sâffât﴾25﴿ “(Ey inkârcılar!) Size ne oldu ki şimdi birbirinize yardım etmiyorsunuz?”
Sâffât﴾26﴿ Evet, o gün onlar artık çaresiz boyun eğmişlerdir.
Sâffât﴾27﴿ Biri diğerine yönelir, karşılıklı birbirini sorumlu tutup suçlarlar.
Sâffât﴾28﴿ Derler ki: “Siz, evet siz, bize iyi niyetliymiş gibi görünerek gelirdiniz.”
Sâffât﴾29﴿ Diğerleri, “Aksine” derler, “Siz inanmış kimseler değildiniz.
Sâffât﴾30﴿ Bizim, sizin üzerinizde hiçbir etkili baskımız olmamıştı; bilâkis siz azgın bir topluluktunuz.
Sâffât﴾31﴿ Sonuçta rabbimizin hükmünü hepimiz hak ettik; artık (gerekli cezayı) mutlaka tadacağız.
Sâffât﴾32﴿ Evet, sizi saptırdık, çünkü biz kendimiz sapmıştık.”
Sâffât﴾33﴿ O gün onlar azap görmede ortaktırlar.
Sâffât﴾34﴿ İşte biz suçlulara böyle yaparız!
Fussilet﴾19﴿ Allah düşmanlarının ateşe doğru sevkedilecekleri gün, öncekileriyle sonrakileriyle onların hepsi bir araya getirilir.
Fussilet﴾20﴿ Nihayet oraya geldiklerinde vaktiyle yaptıklarından dolayı kulakları, gözleri ve derileri onların aleyhine şahitlik eder.
Fussilet﴾21﴿ Derilerine, “Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?” diye sorarlar. “Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu” derler. İlk önce sizi O yarattı, şimdi de yine O’na dönüyorsunuz.
Fussilet﴾22﴿ Vaktiyle siz, ne kulaklarınızın ne gözlerinizin ne de derilerinizin aleyhinizde şahitlik etmesinden sakınıyordunuz; üstelik yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz.
Fussilet﴾23﴿ İşte rabbiniz hakkında taşıdığınız bu kanaatiniz sizi mahvetti, sonunda kaybedenlerden oldunuz.
Fussilet﴾24﴿ Artık dayanabilirlerse kalacakları yer ateştir; kendilerine yeni bir fırsat verilmesini talep etseler de bu talepleri kabul edilmez.
Fussilet﴾25﴿ Onların yanlarına bazı arkadaşlar verdik de bunlar, önlerinde bulunanı da arkalarında olanı da onlara şirin gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları hakkındaki hüküm onlar için de kesinleşti. Kuşkusuz onların hepsi hüsrana uğramışlardır.
Kâf ﴾15﴿ Düşünseler ya, ilk yaratışta acze düştük mü? Buna rağmen onlar yeni bir yaratma konusunda şüphe içindeler.
Kâf ﴾16-17﴿ İnsanı biz yarattık ve elbette içinden geçenleri biliriz; sağında solunda oturmuş iki alıcı (yaptıklarını) alıp kaydederken biz ona şah damarından daha yakınız.
Kâf ﴾18﴿ O hiçbir söz söylemez ki yanında çok dikkatli bir gözetleyici olmasın!
Kâf ﴾19﴿ Bu durumda iken ölüm sarhoşluğu kaçınılamaz bir gerçek olarak çöküverir. (Ona şöyle denir:) “İşte bu, senin kendisinden kaçıp durduğun şeydir!”
Kâf ﴾20﴿ Derken sûra üfürülür; işte bu, ceza uyarısı yapılmış olan gündür.
Kâf ﴾21﴿ Her şahıs, yanında bir sürüp götüren görevli, bir de tanıkla gelir.
Kâf ﴾22﴿ (Ona şöyle seslenilir:) “Sen bu konuda tam bir gaflet içindeydin, artık gözünden perdeni kaldırdık, şimdi gözün keskindir.”
Kâf ﴾23﴿ Arkadaşı (melek), “İşte hep beraber olduğum şahıs burada” der.
Kâf ﴾24-26﴿ (Ve şu emir gelir:) “Atın cehenneme her inatçı kâfiri! İyiliği engelleyen, hak tanımayan, insanları şüpheye düşüren, Allah’ın yanına başka bir tanrı daha koyan kimseyi, atın onu dayanılmaz azaba!”
Kâf ﴾27﴿ Yandaşı (şeytan), “Rabbim! Onu ben azdırmadım, o kendisi apaçık bir sapkınlık içinde idi” der.
Kâf ﴾28﴿ Allah şöyle buyurur: “Huzurumda tartışmayın, sizi daha önce uyarmıştım.
Kâf ﴾29﴿ Bende söz değişmez ve ben asla kullara zulmetmem.”
Kâf ﴾30﴿ O gün cehenneme “Doldun mu?” diyeceğiz; cevap verecek: “Daha yok mu?”
Kâf ﴾31﴿ Allah’a itaatsizlikten sakınanlar için de cennet, iyice yakınlarına getirilecek.
Kâf ﴾32-33﴿ Ve kendilerine şöyle denecektir: “İşte sizlere; daima Allah’a yönelen, O’nu aklından çıkarmayan, görmediği halde Rahmân’dan çekinip korkan ve samimi bir kalp ile gelen kimseye vaad edilen cennet!
Kâf ﴾34﴿ Oraya esenlikle girin, bu sonsuza kadar sürecek gündür.”
Kâf ﴾35﴿ Orada istedikleri her şey onlarındır, üstelik katımızda fazlası da vardır.
Kâf ﴾36﴿ Kendilerinden önce, onlardan daha güçlü olup yeryüzünde şehirler kurarak aralarında gidip gelen nice toplulukları yok ettik. Kurtuluş var mı?
Kâf ﴾37﴿ Aklı olan veya şuurlu olarak söze kulak veren kimse için bunda büyük ibret vardır.
Kâf ﴾38﴿ Gökleri ve yeri altı günde yarattık da en küçük bir yorgunluk çekmedik.
Kâf ﴾39﴿ Resulüm! Sen onların söylediklerini sabırla karşıla; güneş doğmadan ve batmadan önce rabbini övgü ve tesbih ile an.
Kâf ﴾40﴿ Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O’nu yücelterek an.
Kâf ﴾41﴿ Seslenenin, yakın bir yerden seslendiği gün için dinlemede ol.
Kâf ﴾42﴿ O dirilten sesi gerçekten işittikleri gün, işte o (ebedî hayata) çıkış günüdür.
Kâf ﴾43﴿ Biz, ancak biz hayat verir ve öldürürüz, dönüş de elbet bizedir.
Kâf ﴾44﴿ Yerküre kendilerinden ayrılıp paramparça olduğu gün göz açıp kapayıncaya kadar (o seslenene yöneleceklerdir); bu bizim için çok kolay bir toplamadır.
Kâf ﴾45﴿ Onların ne dediklerini biz daha iyi biliyoruz. Sen onları zorlamakla görevli değilsin, uyarımızı ciddiye alanlara Kur’an’ı durmadan oku!
Tûr﴾1-8﴿ Tûr’a, açık sahifeler üzerine yazılı kitaba, beyt-i ma‘mûra, yükseltilmiş tavana, kaynayan denize andolsun ki, rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir; ona engel olabilecek yoktur!
Tûr﴾9-10﴿ O gün gök öyle bir sallanıp çalkalanır, dağlar yerinden kopup öyle bir yürür ki!
Tûr﴾11﴿ İşte o gün vay haline (dini) yalan sayanların!
Tûr﴾12﴿ Onlar daldıkları bataklıkta oyalanıp duruyorlar.
Tûr﴾13﴿ O gün cehennem ateşine itile kakıla götürülecekler.
Tûr﴾14﴿ (Onlara şöyle denecek:) “Yalan sayıp durduğunuz ateş işte bu!
Tûr﴾15﴿ Peki bu bir sihir mi? Yoksa görmüyor musunuz?
Tûr﴾16﴿ Girin oraya! Artık sabretmişsiniz etmemişsiniz, sizin için farketmez. Çünkü sadece yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz.”
Tûr﴾17-18﴿ Allah’a saygısızlıktan sakınanlar ise, rablerinin kendilerine verdiğiyle mutluluk bularak cennetlerde ve nimetler içinde olacaklardır. Rableri onları cehennem azabından da korumuş olacaktır.
Tûr﴾19-20﴿ (Onlara denecek ki:) “Yaptıklarınızın karşılığı olarak, sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak âfiyetle yiyin için.” Ayrıca onları güzel gözlü eşlerle evlendireceğiz.
Tûr﴾21﴿ İman eden, soylarından gelenlerin de aynı iman ile kendilerini izledikleri kimselerin yanlarına bu zürriyetlerini katacağız; bununla birlikte kendi amellerinden de bir şey eksiltmeyeceğiz. Herkes kendi yapıp ettiğinin hesabından kendisi sorumlu olacaktır.
Tûr﴾22﴿ Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol veririz.
Tûr﴾23﴿ Orada karşılıklı kadeh alıp verirler, ama o içecek ne saçmalamaya yol açar ne de günah işlemeye.
Tûr﴾24﴿ Sedeflerinde saklı incilere benzeyen genç hizmetçileri etraflarında dönüp dururlar.
Tûr﴾25﴿ (Cennettekiler) birbirlerine dönüp sorarlar:
Tûr﴾26﴿ “Doğrusu biz” derler, “Daha önce yakınlarımız arasındayken için için bir korku taşımaktaydık (değil mi?)
Tûr﴾27﴿ Şimdi ise Allah bize lütfuyla muamele etti de bizi kavurucu azaptan korudu.
Tûr﴾28﴿ Elbette biz bundan önce yalnız O’na yalvarıyorduk. Şüphesiz ihsanı bol ve çok merhametli olan da yalnız O’dur.”
Kamer﴾1﴿ Vakit yaklaştı ve ay yarıldı.
Kamer﴾2﴿ Onlar bir mûcize görseler hemen yüz çevirip, “Bu öteden beri bilinen bir sihir!” derler.
Kamer﴾3﴿ Hep yalan saydılar ve kişisel arzularına uydular; oysa her iş yerli yerindedir.
Kamer﴾4﴿ Andolsun ki onlara tuttukları yoldan vazgeçirecek nice haberler geldi;
Kamer﴾5﴿ Eksiksiz bir hikmet! Ama uyarılar fayda vermiyor.
Kamer﴾6﴿ Öyleyse sen de onlardan yüz çevir. Çağrıcının görülmedik bilinmedik bir şeye çağırdığı günde;
Kamer﴾7-8﴿ Gözlerini korku bürümüş halde kabirlerinden çıkıp etrafa yayılmış çekirgeler gibi o çağrıcıya doğru koşarlar. İnkârcılar, “Bu, gerçekten zor bir gün!” derler.
Kamer﴾46﴿ Ama asıl vadeleri kıyamet günüdür ve kıyamet günü şüphesiz daha dehşetli ve daha acıdır.
Kamer﴾47﴿ Şu bir gerçek ki günaha batmış olanlar, doğru yoldan sapmış ve kendilerini ­yakmışlardır.
Kamer﴾48﴿ O gün yüzüstü ateşe sürüklenirler: “Tadın bakalım cehennemin dokunuşunu!”
Kamer﴾49﴿ Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.
Kamer﴾50﴿ Ve bizim buyruğumuz tektir, göz açıp kapayıncaya kadar olup biter.
Kamer﴾51﴿ Andolsun biz sizin nice benzerlerinizi helâk ettik. Düşünecek yok mu?
Kamer﴾52﴿ Yaptıkları her şey defterlerde kayıtlıdır.
Kamer﴾53﴿ Büyük küçük hepsi satır satır yazılmıştır.
Kamer﴾54﴿ Takvâ sahipleri cennetlerde ve ırmak kenarlarındadır.
Kamer﴾55﴿ Doğruluğun hâkim olduğu bir ortamda, gücüne sınır olmayan bir hükümdarın huzurundadırlar.
Vâkıa﴾1﴿ Büyük olay gerçekleştiği zaman;
Vâkıa﴾2﴿ Artık onun vukuunu yalan sayacak kimse kalmayacaktır.
Vâkıa﴾3﴿ O, alçaltır, yükseltir.
Vâkıa﴾4﴿ Yer şiddetle sarsıldığı zaman;
Vâkıa﴾5-6﴿ Dağlar parçalanıp toz duman haline geldiği;
Vâkıa﴾7﴿ Sizler de üç gruba ayrıldığınız zaman:
Vâkıa﴾8﴿ Biri, amel defteri sağından verilenlerdir; ne mutlu o sağından verilenlere!
Vâkıa﴾9﴿ Diğeri amel defteri solundan verilenlerdir; ne bedbaht o solundan verilenler!
Vâkıa﴾10﴿ Önde olanlar; (erdem, amel ve ödülde) önde olanlar;
Vâkıa﴾11-12﴿ İşte onlar nimetlerle dolu cennetlerde Allah’a en yakın olanlardır.
Vâkıa﴾13﴿ Çoğu önce gelip geçmişlerden;
Vâkıa﴾14﴿ Birazı da sonrakilerdendir.
Vâkıa﴾15-16﴿ Karşılıklı olarak mücevherlerle işlenmiş tahtlar üstüne oturup kurulmuşlardır.
Vâkıa﴾17-18﴿ Çevrelerinde kaynaktan doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle sonsuza dek hizmet sunacak gençler dolaşır.
Vâkıa﴾19﴿ Bundan dolayı ne baş ağrısına tutulurlar ne de sarhoş olurlar.
Vâkıa﴾20﴿ Beğendikleri meyvelerle,
Vâkıa﴾21﴿ Ve canlarının çektiği kuş etleriyle.
Vâkıa﴾22﴿ Güzel gözlü hûriler;
Vâkıa﴾23﴿ Saklı inciler misali.
Vâkıa﴾24﴿ Yaptıklarının karşılığı olarak.
Vâkıa﴾25﴿ Orada ne boş bir söz işitirler ne de günaha sokacak bir şey.
Vâkıa﴾26﴿ Sadece şu söz: “Size esenlikler, size mutluluklar!”
Vâkıa﴾27﴿ Amel defteri sağından verilenler; ne mutlu o sağından verilenlere!
Vâkıa﴾28-29﴿ Onlar dalbastı kiraz ve meyve yüklü muz ağaçları arasında;
Vâkıa﴾30﴿ Kesintisiz gölgeler altında;
Vâkıa﴾31﴿ Çağlayanların kenarında;
Vâkıa﴾32-33﴿ Bitip tükenmeyen ve yasaklanmayan bol meyveler arasında;
Vâkıa﴾34﴿ Kabartılmış döşekler üzerinde (olacaklar).
Vâkıa﴾35﴿ Şüphesiz biz onları (eşlerini) yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır.
Vâkıa﴾36-37﴿ Onları bâkire, eşlerine sevgiyle bağlı ve yaşıt kılmışızdır.
Vâkıa﴾38﴿ Bütün bunlar, hakkın ve erdemin yanında olanlar içindir.
Vâkıa﴾39﴿ Onların bir kısmı öncekilerdendir;
Vâkıa﴾40﴿ Bir kısmı da sonrakilerdendir.
Vâkıa﴾41﴿ Amel defteri solundan verilenler; ne bedbaht o solundan verilenler!
Vâkıa﴾42﴿ İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içindedirler.
Vâkıa﴾43-44﴿ Serin ve rahatlatıcı olmayan, kapkara bir duman gölgesindedirler.
Vâkıa﴾45﴿ Çünkü daha önce onlar hazlarına tutsak olmuşlardı.
Vâkıa﴾46﴿ O büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.
Vâkıa﴾47﴿ Şöyle diyorlardı: “Sahi biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken yeniden mi diriltilecekmişiz?
Vâkıa﴾48﴿ Üstelik gelip geçmiş atalarımız da mı?”
Vâkıa﴾49﴿ De ki: “Hem öncekiler hem sonrakiler;
Vâkıa﴾50﴿ Bilinen bir günün belirlenmiş bir vaktinde mutlaka bir araya getirilecekler!”
Vâkıa﴾51﴿ Sonra siz ey yoldan sapmış inkârcılar!
Vâkıa﴾52﴿ Mutlaka zakkum ağacından yiyeceksiniz.
Vâkıa﴾53﴿ Karınlarınızı onunla dolduracaksınız.
Vâkıa﴾54﴿ Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.
Vâkıa﴾55﴿ Hem de susamış develerin suya kanmaz içişleriyle.
Vâkıa﴾56﴿ İşte hesap gününde onların ağırlanması böyle olacak!
Tegâbün﴾9﴿ Toplanma günü için sizi bir araya getireceği zaman; işte o, kayıp ve kazancın (kime ait olduğunun) ortaya çıkacağı zamandır. Kim Allah’a iman eder, dünya ve âhirete yararlı işler yaparsa Allah onun kötülüklerini örter ve içinde ebedî olarak kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur.
Tegâbün﴾10﴿ İnkâr edip âyetlerimizi yalan sayanlara gelince, onlar cehennemliktir ve orada ebedî olarak kalacaklardır. Ne kötü son!
Mülk﴾6﴿ Rablerini inkâr edenlere cehennem azabı vardır. Orası ne kötü bir varış yeri!
Mülk﴾7﴿ Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.
Mülk﴾8﴿ Cehennem neredeyse öfkesinden çatlayacak! Oraya her bir grup atıldıkça, muhafızları onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar.
Mülk﴾9﴿ Şöyle cevap verirler: “Evet, doğrusu bize bir uyarıcı (peygamber) gelmişti; fakat biz onu yalancılıkla itham etmiş ve ‘Allah hiçbir şey göndermemiştir; siz gerçekten büyük bir sapkınlık içindesiniz!’ demiştik.”
Mülk﴾10﴿ “Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şimdi şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!” diye de ilâve ederler.
Mülk﴾11﴿ Böylece günahlarını itiraf etmiş olurlar. O alevli ateşin mahkûmları artık rahmetten mahrumdurlar.
Mülk﴾12﴿ Görmedikleri halde rablerinden korkup saygı duyanlara gelince, onları da hem bir bağışlanma hem de büyük bir ödül beklemektedir.
Mülk﴾25﴿ “Doğru sözlü iseniz (söyleyin), bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” derler.
Mülk﴾26﴿ De ki: “O bilgi yalnız Allah’a mahsustur, ben ise sadece açık bir uyarıcıyım.”
Mülk﴾27﴿ Ama onu yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin yüzleri kara çıkacak ve (kendilerine), “İşte sizin isteyip durduğunuz budur!” denilecektir.
Mülk﴾28﴿ De ki: “Beni ve beraberimdekileri Allah yok eder veya bizi esirgerse (söyler misiniz), inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak olan kimdir?”
Mülk﴾29﴿ De ki: “O, Rahmân’dır; biz O’na iman etmiş ve O’na güvenip dayanmışızdır. Kimin düpedüz bir sapkınlık içinde olduğunu yakında anlayacaksınız!”
Mülk﴾30﴿ Bir de şunu sor: “Suyunuz çekiliverse size yerden kaynayan suyu kim getirebilir?”
Kalem-Nûn﴾42﴿ O büyük korku ve dehşet günü gelip de secdeye çağrıldıklarında bunu yapamazlar;
Kalem-Nûn﴾43﴿ O sırada gözlerine korku çökmüş, perişan olmuşlardır. Halbuki onlar, yapabilecek durumda iken de secdeye çağrılmışlardı.
Kalem-Nûn﴾44﴿ Sen bu sözü yalan sayanı bana bırak! Biz onları, bilemeyecekleri bir şekilde yavaş yavaş azaba doğru çekeceğiz.
Kalem-Nûn﴾45﴿ Onlara mühlet veriyorum; ama benim planım çok sağlamdır!
Hâkka﴾1﴿ O gerçekleşecek büyük olay (kıyamet)!
Hâkka﴾2﴿ Nedir o büyük olay?
Hâkka﴾3﴿ O büyük olayın ne olduğunu sen nereden bileceksin!
Hâkka﴾4﴿ Semûd ve Âd, kapılarını çalacak felâketi asılsız saymışlardı.
Hâkka﴾5﴿ Semûd kavmi çok şiddetli bir depremle helâk edildi.
Hâkka﴾6﴿ Âd halkı ise dehşetli bir kasırga ile yok ediliverdi.
Hâkka﴾7﴿ Allah o kasırgayı ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine gönderdi. Öyle ki (orada bulunsaydın), o kavmi devrilmiş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
Hâkka﴾8﴿ Şimdi onlardan geriye kalan bir şey görüyor musun?
Hâkka﴾9﴿ Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen şehirler (halkı) hep o günahı işlediler.
Hâkka﴾10﴿ Rablerinin elçisine karşı geldiler, O da onları amansız bir şekilde yakalayıp ­cezalandırdı.
Hâkka﴾11﴿ Bir zamanlar sular coştuğu vakit sizi gemide kuşkusuz biz taşıdık;
Hâkka﴾12﴿ Bunu sizin için ibretli bir ders olsun ve kulaklardan hiç çıkmasın diye yaptık.
Hâkka﴾13﴿ Sûra bir defa üflendiğinde;
Hâkka﴾14﴿ Yeryüzü ve dağlar yerlerinden sökülüp birbirine bir defa çarptırılarak darmadağın ­edildiğinde;
Hâkka﴾15﴿ İşte o gün olacak olur.
Hâkka﴾16﴿ Gök yarılır, o gün (bütün) bunların düzeni çökmüştür
Hâkka﴾17﴿ Melekler göklerin etrafındadır. O gün rabbinin arşını bunların da üstünde olan sekiz (melek) yüklenir.
Hâkka﴾18﴿ O gün hesaba çekilirsiniz, size ait hiçbir sır gizli kalmaz.
Hâkka﴾19﴿ Kitabı sağ tarafından verilen kimse der ki “Alın kitabımı okuyun;
Hâkka﴾20﴿ Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten bekliyordum.”
Hâkka﴾21﴿ Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir;
Hâkka﴾22-23﴿ Meyveleri kolayca devşirilebilir yüce bir cennettedir.
Hâkka﴾24﴿ Onlara “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık olarak âfiyetle yiyin için” denir.
Hâkka﴾25-26﴿ Kitabı sol tarafından verilene gelince o, “Keşke” der, “Bana kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!
Hâkka﴾27﴿ Keşke ölümüm her şeyi bitirseydi!
Hâkka﴾28﴿ Malım bana hiç fayda sağlamadı;
Hâkka﴾29﴿ Güç ve saltanatım elimden çıkıp gitti.”
Hâkka﴾30﴿ (Ve şöyle emredilir:) Onu yakalayıp bağlayın;
Hâkka﴾31﴿ Sonra onu alevli ateşe atın!
Hâkka﴾32﴿ Sonra da (diğerleriyle birlikte) onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire dizin!
Hâkka﴾33﴿ Çünkü o, ulu Allah’a iman etmezdi;
Hâkka﴾34﴿ Yoksulu doyurmayı özendirmezdi.
Hâkka﴾35﴿ Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
Hâkka﴾36﴿ Yananların akıntısından başka yiyeceği de yoktur!
Hâkka﴾37﴿ Onu da günahkârlardan başkası yemez.
Hâkka﴾38-39﴿ Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki,
Hâkka﴾40﴿ Kur’an elbette değerli bir elçinin sözüdür.
Hâkka﴾41﴿ O bir şair sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!
Hâkka﴾42﴿ O bir kâhin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
Hâkka﴾43﴿ O, âlemlerin rabbi tarafından indirilmiştir.
Hâkka﴾44﴿ Eğer peygamber bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,
Hâkka﴾45﴿ Elbette onu kıskıvrak yakalardık.
Hâkka﴾46﴿ Sonra onun can damarını koparırdık.
Hâkka﴾47﴿ Hiçbiriniz buna mâni olamazdınız.
Hâkka﴾48﴿ Doğrusu Kur’an, takvâ sahipleri için bir öğüttür.
Hâkka﴾49﴿ İçinizde onu yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
Hâkka﴾50﴿ Muhakkak o, kâfirler için de derin bir pişmanlık sebebidir.
Hâkka﴾51﴿ O, gerçekten kesin bilginin kendisidir.
Hâkka﴾52﴿ Şu halde ulu rabbinin adını noksanlıklardan tenzih et!
Meâric﴾5﴿ Şimdi sen güzelce sabret.
Meâric﴾6﴿ Doğrusu onlar o azabı ihtimalden uzak görüyorlar.
Meâric﴾7﴿ Biz ise onu yakın görmekteyiz.
Meâric﴾8﴿ O gün gökyüzü erimiş maden gibi olur.
Meâric﴾9﴿ Dağlar da atılmış renkli yüne döner.
Meâric﴾10﴿ Dost dostunun halini sormaz olur.
Meâric﴾11-14﴿ Halbuki birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kişi, o günün azabı karşısında ister ki oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran bütün ailesini ve yeryüzünde kim varsa herkesi fidye olarak versin de kendisini kurtarsın!
Meâric﴾15-16﴿ Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki o (cehennem) alev alev yanan, derileri kavurup soyan bir ateştir.
Meâric﴾17-18﴿ Haktan yüz çevirip uzaklaşmak isteyeni ve mal toplayıp üstüne oturanı kendine çağırır.
Meâric﴾19﴿ Gerçekten insan pek tahammülsüz bir tabiatta yaratılmıştır.
Meâric﴾20﴿ Başına bir fenalık geldi mi sızlanır durur.
Meâric﴾21﴿ Ama ona bir nimet nasip olursa kendisinden başkasını yararlandırmaz.
Meâric﴾22﴿ Ancak namaz kılanlar başka;
Meâric﴾23﴿ Namazlarını devamlı kılanlar;
Meâric﴾24-25﴿ İsteyene ve yoksun kalmışa mallarından belli bir hak tanıyanlar;
Meâric﴾26﴿ Hesap gününün doğruluğuna inananlar;
Meâric﴾27-28﴿ Rablerinin azabından çekinenler -ki rablerinin azabı karşısında asla güven içinde olunamaz-;
Meâric﴾29-31﴿ İffetlerini koruyanlar -ki eşleri ve câriyeleri bunun dışında olup bundan dolayı kınanmazlar; ama kim bunun ötesine geçmeye kalkışırsa böyleleri sınırı aşanların ta kendileridir-;
Meâric﴾32﴿ Emanetlerine ve ahidlerine riayet edenler;
Meâric﴾33﴿ Şahitliklerini dosdoğru yapanlar;
Meâric﴾34﴿ Namazlarının gereklerini titizlikle yerine getirenler;
Meâric﴾35﴿ İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.
Meâric﴾36-37﴿ O inkârcılara ne oluyor ki (inkâr veya alay etmek için) grup grup sağdan soldan sana doğru koşuyorlar.
Meâric﴾38﴿ Üstelik bir de onlardan her biri nimetler cennetine yerleştirileceğini mi umuyor?
Meâric﴾39﴿ Asla! Biz onları, şu bildikleri şeyden yaratmışızdır.
Meâric﴾40-41﴿ Doğuların ve batıların rabbine yemin ederim ki, onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter, kimse bizim önümüze geçemez.
Meâric﴾42﴿ Bırak onları, kendilerine geleceği hususunda uyarıldıkları güne ulaşıncaya kadar boş şeylere dalıp oyalanadursunlar!
Meâric﴾43﴿ O gün onlar, bir hedefe çabucak varmak istercesine süratle kabirlerinden çıkarlar.
Meâric﴾44﴿ O sırada gözlerine korku çökmüş, perişan olmuşlardır. İşte başlarına geleceği konusunda uyarıldıkları gün o gündür.
Müzzemmil﴾18﴿ O gün gökler paramparça olacak, Allah’ın vaadi mutlaka yerine gelecektir.
Müzzemmil﴾19﴿ Şüphesiz bunlar bir öğüttür; artık dileyen rabbine ulaştıracak bir yol tutar.
Müddessir﴾8﴿ Sûra üflendiği zaman;
Müddessir﴾9﴿ İşte o gün zorlu bir gündür;
Müddessir﴾10﴿ İnkârcılar için hiç de kolay olmayan bir gündür.
Müddessir﴾11﴿ Yarattığım o şahsı (cezalandırmak üzere) tek başına bana bırak!
Müddessir﴾12-13﴿ Kendisine geniş bir servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim
Müddessir﴾14-15﴿ Önüne nimetleri serdikçe serdiğim, arkasından daha fazla vermemi bekleyen kişiyi!
Müddessir﴾16﴿ Hayır, umduğu gibi olmayacak! Çünkü o, âyetlerimize karşı inatla ­direnmektedir.
Müddessir﴾17﴿ Ben de onu sarp bir yokuşa süreceğim!
Müddessir﴾18﴿ O, düşündü taşındı, ölçtü biçti.
Müddessir﴾19﴿ Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti!
Müddessir﴾20﴿ Sonra kahrolası ne biçim ölçtü biçti!
Müddessir﴾21﴿ Sonra baktı.
Müddessir﴾22﴿ Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.
Müddessir﴾23﴿ En sonunda sırtını dönüp gitti ve kibrine yenildi.
Müddessir﴾24﴿ “Bu” dedi, “Olsa olsa eskilerden nakledilmiş bir sihirdir.
Müddessir﴾25﴿ Bu, insan sözünden başka bir şey değildir.”
Müddessir﴾26﴿ Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım.
Müddessir﴾27﴿ Sen bilir misin sekar nedir?
Müddessir﴾28﴿ Bitirir ama yok olmaya da bırakmaz;
Müddessir﴾29﴿ İnsanları kavurur.
Müddessir﴾30﴿ Orada on dokuz görevli vardır.
Müddessir﴾31﴿ Biz cehennemin işlerine bakmakla yalnız melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkâr edenler için sadece bir imtihan vesilesi yaptık ki böylelikle kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, inananların imanı artsın; kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler; kalplerinde hastalık bulunanlar ve inkârcılar da, “Allah bu sayı misaliyle ne demek istemiş olabilir?” desinler. İşte Allah böylece dilediğini sapkınlıkta bırakır, dilediğine de doğru yolu gösterir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. İşte bu, insanlık için sadece bir öğüttür.
Müddessir﴾32﴿ Hayır hayır (öğüt almazlar). Aya andolsun!
Müddessir﴾33﴿ Dönüp gitmekte olan geceye;
Müddessir﴾34﴿ Ağarmakta olan sabaha andolsun ki,
Müddessir﴾35-37﴿ O (cehennem), insanlar için, sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için uyarıcı büyük cezalardan biridir.
Müddessir﴾38﴿ Her nefis, yaptıklarına karşılık tutulan bir rehindir;
Müddessir﴾39﴿ Ancak hakkın ve erdemin tarafında olanlar başka:
Müddessir﴾40-41﴿ Onlar cennetlerdedir; günahkârlar hakkında birbirlerine sorular sorarlar?
Müddessir﴾42﴿ “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?”
Müddessir﴾43﴿ Onlar şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik;
Müddessir﴾44﴿ Yoksulu doyurmuyorduk;
Müddessir﴾45﴿ (Günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk,
Müddessir﴾46﴿ Ceza gününü de asılsız sayıyorduk,
Müddessir﴾47﴿ Sonunda bize ölüm geldi çattı.”
Müddessir﴾48﴿ Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.
Müddessir﴾49-51﴿ Böyle iken onlara ne oluyor ki âdeta aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirip kaçıyorlar!
Müddessir﴾52﴿ (Uyarıcılardan) öğüt almak yerine onlardan her biri, kendisine, açılmış sahîfeler (ilâhî vahiy) verilmesini istiyor.
Müddessir﴾53﴿ Hayır! Aslında onlar âhiretten korkmuyorlar.
Müddessir﴾54﴿ Asla! Ama bilsinler ki bu, gerçekten bir öğüttür, uyarıdır!
Müddessir﴾55﴿ Dileyen ondan öğüt alır.
Müddessir﴾56﴿ Ve Allah dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya lâyık olan da O’dur, mağfiret sahibi de O’dur.
Kıyâmet﴾1﴿ Sandıkları gibi değil, kıyamet gününe yemin ederim!
Kıyâmet﴾2﴿ Öyle değil, kendini kınayan nefse yemin ederim!
Kıyâmet﴾3﴿ İnsan, kemiklerini toplayıp birleştiremeyeceğimizi mi sanıyor?
Kıyâmet﴾4﴿ Evet, parmaklarına varıncaya kadar yeniden yapmaya gücümüz yeter.
Kıyâmet﴾5﴿ Fakat insanoğlu önündeki zaman içinde de günah işlemeye (bugünden) istekli durur.
Kıyâmet﴾6﴿ “Kıyamet günü ne zamanmış?” diye soruyor.
Kıyâmet﴾7-9﴿ Göz dehşetle açıldığı, ay tutulduğu, güneşle ay birleştirildiği zaman;
Kıyâmet﴾10﴿ İşte o gün insan “Kaçacak yer var mı?” diyecektir.
Kıyâmet﴾11﴿ Hayır, sığınacak bir yer yoktur!
Kıyâmet﴾12﴿ O gün varıp durulacak yer sadece rabbinin huzurudur.
Kıyâmet﴾13﴿ O gün insana yaptığı ve yapmadığı her şey hakkında bilgi verilecektir.
Kıyâmet﴾14-15﴿ Artık insan, mazeretlerini sayıp dökse de kendine kendisi tanıktır.
Kıyâmet﴾20﴿ Hayır (ey insanlar)! Doğrusu siz çabucak gelip geçeni seviyorsunuz,
Kıyâmet﴾21﴿ Âhireti ise bir yana bırakıyorsunuz.
Kıyâmet﴾22-23﴿ Oysa o gün bir kısım yüzler rablerine bakarak mutlulukla parıldayacak;
Kıyâmet﴾24-25﴿ Bir kısım yüzler ise o gün insanın belini kıracak bir felâketi sezerek sararıp solacaktır.
Kıyâmet﴾26﴿ Hayır artık çok geç! Can boğaza gelip dayandığında;
Kıyâmet﴾27﴿ “Yok mu bir şifacı?” dendiğinde;
Kıyâmet﴾28﴿ (Hasta) bunun beklenen ayrılış olduğunu anladığında;
Kıyâmet﴾29﴿ Ve bacaklar birbirine dolaştığında;
Kıyâmet﴾30﴿ İşte o gün sevkedilen yer sadece rabbinin huzurudur.
Kıyâmet﴾31﴿ Vaktiyle o hakka inanmamış, namaz da kılmamıştı.
Kıyâmet﴾32﴿ Aksine inkâr etmiş, haktan yüz çevirmişti.
Kıyâmet﴾33﴿ Sonra da çalım sata sata yürüyüp yandaşlarına gitmişti.
Kıyâmet﴾34﴿ (Ey insan!) Acı sonun yaklaştıkça yaklaşıyor!
Kıyâmet﴾35﴿ Evet o sana yaklaştıkça yaklaşıyor!
Kıyâmet﴾36﴿ İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır?
Kıyâmet﴾37﴿ O akıtılan meniden bir damlacık (sperm) değil miydi?
Kıyâmet﴾38﴿ Sonra o, alaka (asılıp tutunan zigot) olmuş, derken Allah onu yaratıp ­şekillendirmiş;
Kıyâmet﴾39﴿ Ondan iki eşi, erkek ve dişiyi yaratmıştır.
Kıyâmet﴾40﴿ Peki bütün bunları yapan, ölüleri diriltemez mi?
Mürselât﴾7﴿ Ki size vaad olunan şey mutlaka gerçekleşecektir.
Mürselât﴾8﴿ Yıldızların ışığı söndürüldüğünde;
Mürselât﴾9﴿ Gök yarıldığında;
Mürselât﴾10﴿ Dağlar sökülüp savrulduğunda;
Mürselât﴾11﴿ Peygamberlere toplantı vakti bildirildiğinde;
Mürselât﴾12﴿ Bütün bunlar hangi güne ertelenmiştir?
Mürselât﴾13﴿ Ayırım gününe.
Mürselât﴾14﴿ Ayırım gününün ne olduğunu bilir misin?
Mürselât﴾15﴿ Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
Mürselât﴾16﴿ Öncekileri helâk etmedik mi?
Mürselât﴾17﴿ Arkadan gelenlere de onlara yaptığımızı yapacağız.
Mürselât﴾18﴿ İşte biz suçlulara böyle yaparız.
Mürselât﴾19﴿ Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
Mürselât﴾20﴿ Sizi önemsenmeyen bir sudan yaratmadık mı?
Mürselât﴾21-22﴿ Onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirdik.
Mürselât﴾23﴿ Ölçüleri biz koyduk; ne de güzel ölçmüşüzdür!
Mürselât﴾24﴿ Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
Mürselât﴾25-26﴿ Biz yeryüzünü dirilere ve ölülere mekân yapmadık mı?
Mürselât﴾27﴿ Ayrıca yeryüzünde sabit yüce dağlar yarattık. Sizlere tatlı sular içirdik.
Mürselât﴾28﴿ Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
Mürselât﴾29﴿ Haydi yalan saydığınız azaba doğru ilerleyin!
Mürselât﴾30-31﴿ Korumayan, ateşe karşı da bir faydası dokunmayan üç parçalı bir gölgeye doğru yol alın.
Mürselât﴾32-33﴿ O, kütükler kadar, koca sütunlar kadar kıvılcımlar fırlatır.
Mürselât﴾34﴿ Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
Mürselât﴾35﴿ Bu öyle bir gündür ki artık konuşamazlar.
Mürselât﴾36﴿ (Zamanı geçtiği için) kendilerine izin de verilmez ki mazeret bildirsinler.
Mürselât﴾37﴿ Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
Mürselât﴾38﴿ İşte bu, ayırım günüdür; sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik.
Mürselât﴾39﴿ Bir planınız varsa haydi bana karşı uygulayın planınızı!
Mürselât﴾40﴿ Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
Mürselât﴾41-42﴿ Şüphe yok ki takvâ sahipleri gölgeliklerde ve pınar başlarında canlarının istediği çeşit çeşit meyveler arasında olacaklardır.
Mürselât﴾43﴿ “Yaptıklarınızın karşılığı olarak şimdi afiyetle yiyin için.”
Mürselât﴾44﴿ İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.
Mürselât﴾45﴿ Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
Mürselât﴾46﴿ Siz de (dünyada) yiyin için, biraz daha faydalanın! Şüphe yok ki suça batmış durumdasınız!
Mürselât﴾47﴿ Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
Mürselât﴾48﴿ Onlara, “Allah’ın huzurunda eğilin!” denildiğinde eğilmiyorlar.
Mürselât﴾49﴿ Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
Mürselât﴾50﴿ Artık bundan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?
Nebe﴾17﴿ Şüphesiz ayırım günü vakit olarak belirlenmiştir.
Nebe﴾18﴿ Sûra üflendiği gün, bölük bölük Allah’a gelirsiniz;
Nebe﴾19﴿ Gökyüzü açılır da orada pek çok kapı oluşur.
Nebe﴾20﴿ Dağlar yürütülür, serap haline gelir.
Nebe﴾21-22﴿ Şüphesiz, azgınlar için barınak olan cehennem pusu kurup bekleme yeridir;
Nebe﴾23-26﴿ Orada (yaptıklarına) uygun bir karşılık olarak kaynar su ve yanan vücut akıntısı dışında bir serinletici, bir içecek tatmaksızın yıllar ve yıllar boyu kalırlar.
Nebe﴾27﴿ Doğrusu onlar hesaba çekileceklerini beklemiyorlardı.
Nebe﴾28﴿ Âyetlerimizi yalanladıkça yalanlıyorlardı.
Nebe﴾29﴿ Oysa biz her şeyi kayıt altına almıştık.
Nebe﴾30﴿ Tadın artık! Bundan sonra size arttırarak vereceğimiz şey ancak azaptır.
Nebe﴾37﴿ O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların rabbidir. O, Rahmân’dır. O’nun huzurunda kimse söz söyleyemez.
Nebe﴾38﴿ Ruh ve meleklerin saf saf olup durduğu o gün, ancak Rahmân’ın izin verdikleri konuşur ve konuşan da doğruyu söyler.
Nebe﴾39﴿ İşte bu, (geleceği) kesin olan gündür. O halde artık isteyen kendisini rabbine götürecek bir yol tutsun.
Nebe﴾40﴿ Kuşkusuz biz insanın önceden yapıp ettiklerini karşısında göreceği ve inkârcının, “Keşke toprak olsaydım!” diyerek dövüneceği gün gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı sizi uyardık.
Naziât﴾6﴿ O gün sarsılan şiddetle sarsılır;
Naziât﴾7﴿ Onu ikinci sarsıntı izler!
Naziât﴾8﴿ İşte o gün korkudan yürekler ağza gelir.
Naziât﴾9﴿ (İnsanların) gözlerine korku çöker.
Naziât﴾10-11﴿ (İnkârcılar), “Biz ilk halimize mi döndürüleceğiz? Biz çürümüş kemikler olmuş iken mi?” diyorlar.
Naziât﴾12﴿ Ve ekliyorlar: “O zaman bu, (bizim için) ziyanlı bir dönüş olur!”
Naziât﴾13﴿ Oysa bu dönüş sadece bir seslenmeye bakar.
Naziât﴾14﴿ Bir de bakarsın kendilerini mahşerde bulmuşlar!
Naziât﴾42﴿ “Ne zaman gelip çatacak?” diye sana kıyameti sorarlar.
Naziât﴾43﴿ Sen onun hakkında ne söyleyebilirsin ki!
Naziât﴾44﴿ Onun hakkındaki nihaî bilgi rabbine aittir.
Naziât﴾45﴿ Sen ancak ondan korkanları uyarırsın.
Naziât﴾46﴿ Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti veya onun kuşluğu kadar kaldıklarını sanırlar.
Tekvîr﴾1﴿ Güneş dürülüp karardığında;
Tekvîr﴾2﴿ Yıldızlar dökülüp söndüğünde;
Tekvîr﴾3﴿ Dağlar sökülüp yürütüldüğünde;
Tekvîr﴾4﴿ Doğuracak develer başı boş bırakıldığında;
Tekvîr﴾5﴿ Yabani hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde;
Tekvîr﴾6﴿ Denizler kaynatıldığında;
Tekvîr﴾7﴿ İnsanlar (amelleriyle) eşleştirilip (buna göre) şekillendirildiğinde;
Tekvîr﴾8-9﴿ Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda;
Tekvîr﴾10﴿ Defterler ortaya serildiğinde;
Tekvîr﴾11﴿ Gökyüzü sıyrılıp açıldığında;
Tekvîr﴾12﴿ Cehennem ateşi harlatıldığında;
Tekvîr﴾13﴿ Cennet yaklaştırıldığında;
Tekvîr﴾14﴿ Kişi neler yaptığını öğrenmiş olacaktır.
Tekvîr﴾15-16﴿ Hayır hayır! Yörüngelerinde akıp giderek doğan ve batan yıldızlara andolsun!
Tekvîr﴾17﴿ Kararmakta olan geceye andolsun!
Tekvîr﴾18﴿ Ağarmakta olan sabaha andolsun ki,
Tekvîr﴾19-20﴿ O Kur’an gerçekten değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı bir elçinin sözüdür.
Tekvîr﴾21﴿ (Elçi) orada saygın ve güvenilirdir.
Tekvîr﴾22﴿ Bu kadar beraber yaşadığınız kişi kesinlikle mecnun değildir.
Tekvîr﴾23﴿ Andolsun ki onu (vahiy meleğini) apaçık ufukta görmüştür.
Tekvîr﴾24﴿ O, gayba ait bilgileri sizden esirgemez.
Tekvîr﴾25﴿ O, lânetlenmiş şeytanın sözü değildir.
Tekvîr﴾26﴿ Öyleyse nereye gidiyorsunuz?
Tekvîr﴾27﴿ O herkes için bir öğüttür;
Tekvîr﴾28﴿ Özellikle sizden doğru yolda gitmek isteyenler için.
Tekvîr﴾29﴿ Fakat âlemlerin rabbi Allah dilemedikçe siz (hiçbir şey) dileyemezsiniz!
İnfitâr﴾1﴿ Gökyüzü yarıldığında;
İnfitâr﴾2﴿ Yıldızlar dağılıp saçıldığında;
İnfitâr﴾3﴿ Denizler taştığında;
İnfitâr﴾4﴿ Kabirlerin altı üstüne getirildiğinde;
İnfitâr﴾5﴿ Her insan dünyada neleri yaptığını, neleri de yapmadığını anlayacaktır.
İnfitâr﴾6﴿ Ey insan! Yüce rabbin hakkında seni yanıltıp aldatan ne oldu?
İnfitâr﴾7﴿ O rabbin ki seni yarattı, seni insan olarak şekillendirdi ve seni dengeledi.
İnfitâr﴾8﴿ Terkibini de dilediği gibi yaptı.
İnfitâr﴾9﴿ Hayır! İnanacak yerde siz hâlâ dini yalan sayıyorsunuz.
İnfitâr﴾10-11﴿ Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var.
İnfitâr﴾12﴿ Onlar yaptığınız her şeyi biliyorlar.
İnfitâr﴾13﴿ Buna göre kuşkusuz erdemliler cennette olacaklar;
İnfitâr﴾14﴿ Kötüler ise kesinlikle cehenneme gireceklerdir.
İnfitâr﴾15﴿ Ceza gününde oraya girerler;
İnfitâr﴾16﴿ Ve oradan bir daha da ayrılamazlar.
İnfitâr﴾17﴿ Ceza günü nedir bilir misin?
İnfitâr﴾18﴿ Evet, ceza günü nedir bilir misin?
İnfitâr﴾19﴿ O gün hiç kimsenin başkası için bir şey yapması elinden gelmez. O gün hüküm yalnız Allah’ındır.
Mutaffifîn﴾1﴿ Eksik ölçüp tartanların vay haline!
Mutaffifîn﴾2﴿ Onlar, insanlardan ölçerek bir şey aldıklarında tam ölçerler.
Mutaffifîn﴾3﴿ Kendileri başkalarına vermek için ölçüp tarttıklarında ise haksızlık ederler (eksiltirler).
Mutaffifîn﴾4-6﴿ Onlar, o büyük gün için -insanların âlemlerin rabbinin huzuruna çıkacakları gün için- diriltileceklerini akıllarına getirmiyorlar mı?
Mutaffifîn﴾7﴿ Doğrusu şudur ki, günahkârların yazısı muhakkak siccîndedir.
Mutaffifîn﴾8﴿ Siccîn nedir, bilir misin?
Mutaffifîn﴾9﴿ O, amellerin kaydedilmiş bulunduğu bir defterdir.
Mutaffifîn﴾10﴿ Gerçeği yalan sayanların o gün vay haline!
Mutaffifîn﴾11﴿ Onlar yargı gününü asılsız sayanlardır.
Mutaffifîn﴾12﴿ Oysa onu, haddi aşan günahkârdan başkası inkâr etmez.
Mutaffifîn﴾13﴿ Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, “eskilerin masalları” der.
Mutaffifîn﴾14﴿ Hayır! Gerçek şu ki, yapıp ettikleri kalplerini kaplayıp karartmıştır.
Mutaffifîn﴾15﴿ Ve gerçek şu ki onlar, o gün elbette rablerinden mahrum kalacaklardır.
Mutaffifîn﴾16﴿ Sonra onlar mutlaka cehenneme gireceklerdir.
Mutaffifîn﴾17﴿ Sonra da onlara, “İşte inkâr etmiş olduğunuz cehennem budur!” denilecektir.
Mutaffifîn﴾18﴿ Hayır hayır! Şüphe yok ki erdem sahiplerinin kaydı illiyyîndedir.
Mutaffifîn﴾19﴿ Bilir misin nedir illiyyîn?
Mutaffifîn﴾20-21﴿ O, amellerin kaydedildiği bir defterdir; onu Allah’a yakın olanlar görür.
Mutaffifîn﴾22﴿ İyiler elbette nimet içindedirler.
Mutaffifîn﴾23﴿ Koltuklar üzerinde oturup seyrederler.
Mutaffifîn﴾24﴿ İlâhî lutufların sevincini yüzlerinden okursun.
Mutaffifîn﴾25-26﴿ Onlara mühürlenmiş, mührü de misk olan nefis bir içki sunulur. Yarışanlar, işte bunlar için yarışsınlar.
Mutaffifîn﴾27-28﴿ O içkinin karışımı tesnîmden, yani Allah’a yakın olanların içecekleri bir ­kaynaktandır.
Mutaffifîn﴾29﴿ Günahkârlar (dünyada) iman edenlere gülüp dururlardı.
Mutaffifîn﴾30﴿ Yanlarından geçtiklerinde birbirlerine kaş göz ederlerdi.
Mutaffifîn﴾31﴿ Sonra kendi çevrelerine dönerken neşe içinde dönerlerdi.
Mutaffifîn﴾32﴿ Müminleri gördüklerinde, “Bunlar gerçekten yollarını şaşırmış kimseler!” derlerdi.
Mutaffifîn﴾33﴿ Oysa onlar, müminleri koruyup gözetmekle görevlendirilmiş değillerdi.
Mutaffifîn﴾34﴿ Ama o gün de müminler kâfirlere gülecekler.
Mutaffifîn﴾35-36﴿ Koltuklarına kurulup, “Kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?” diye etrafa bakacaklar.
İnşikâk﴾1-2﴿ Gök yarıldığında ve rabbine boyun eğip gerekeni yaptığında;
İnşikâk﴾3-4﴿ Yer dümdüz edildiğinde ve içindekileri atıp boşaldığında;
İnşikâk﴾5﴿ Ve o da rabbine boyun eğip gerekeni yaptığında (herkes yaptığının karşılığını görecektir).
İnşikâk﴾6﴿ Ey insan! Sen rabbine doğru büyük bir çaba içindesin; sonunda kuşkusuz O’na kavuşacaksın da.
İnşikâk﴾7-8﴿ Kime kitabı sağından verilirse hesabı kolay bir şekilde görülecektir;
İnşikâk﴾9﴿ Ve sevinç içinde yakınlarına dönecektir.
İnşikâk﴾10﴿ Kime de kitabı arkasından verilirse,
İnşikâk﴾11﴿ “Eyvah!” diye bağıracak,
İnşikâk﴾12﴿ Ve alevli ateşe girecektir.
İnşikâk﴾13﴿ Şüphesiz o, (dünyada iken) yakınları arasında neşeliydi.
İnşikâk﴾14﴿ Zira o, hiçbir zaman rabbine dönmeyeceğini sanırdı.
İnşikâk﴾15﴿ Hayır, tam tersi! Rabbi onu şüphesiz görmekteydi.
İnşikâk﴾16﴿ Hayır hayır! Yemin ederim o şafağa,
İnşikâk﴾17﴿ Geceye ve onun topladığı şeylere,
İnşikâk﴾18﴿ Ve dolunay şeklini aldığı zaman aya ki,
İnşikâk﴾19﴿ Siz halden hale geçeceksiniz.
İnşikâk﴾20﴿ Durum bu iken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?
İnşikâk﴾21﴿ Kendilerine Kur’an okunduğu zaman saygıyla yere kapanmıyorlar.
İnşikâk﴾22﴿ İnkârcılar -tam aksine- gerçeği yalanlıyorlar.
İnşikâk﴾23﴿ Oysa içlerinde gizlediklerini Allah çok iyi bilmektedir.
İnşikâk﴾24﴿ Onlara şiddetli bir cezaya çarptırılacaklarını bildir.
İnşikâk﴾25﴿ İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar başkadır; onlar için kesintisiz bir ödül vardır.
Burûc﴾1﴿ Andolsun burçlarla dolu göğe,
Burûc﴾2﴿ Vaad edilmiş güne,
Burûc﴾3﴿ Tanıklık edene ve edilene ki,
Burûc﴾4-5﴿ O çukurları, alev alev yanan ateş çukurlarını hazırlayanlar mahvolmuşlardır!
Burûc﴾6-7﴿ Hani o sırada ateşin başında oturmuşlar, inananlara yaptıklarını seyrediyorlardı.
Burûc﴾8-9﴿ Aziz, övgüye lâyık, göklerin ve yerin mâliki olan Allah’a inandıkları için, sırf bu sebeple onlara ağır işkence uyguladılar. Ama Allah her şeye şahittir.
Burûc﴾10﴿ Mümin erkeklere ve mümin kadınlara işkence edip de sonra tövbe etmeyenler var ya, işte onları cehennem azabı, yakıcı azap beklemektedir.
Burûc﴾11﴿ İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.
Burûc﴾12﴿ Şüphesiz rabbinin yakalaması pek müthiştir.
Burûc﴾13﴿ Kuşku yok ki başta yaratan da sonra tekrar yaratacak olan da O’dur
Burûc﴾14-16﴿ Çok bağışlayan, sevgisi geniş, arşın sahibi, şanı yüce ve dilediğini yapan yalnız O’dur.
Târık﴾1﴿ Andolsun gökyüzüne ve gece çakıp görünene!
Târık﴾2﴿ O, gece çakıp görünen nedir bilir misin?
Târık﴾3﴿ Karanlığı delen yıldızdır.
Târık﴾4﴿ Hiç kimse yoktur ki, başında bir gözetleyeni bulunmasın.
Târık﴾5﴿ İnsan neden yaratıldığına bir baksın.
Târık﴾6﴿ O, atılan bir sudan yaratıldı.
Târık﴾7﴿ O su, bel ve göğüs kafesi arasından çıkar.
Târık﴾8﴿ Şüphesiz Allah onu (öldükten sonra) tekrar yaratmaya elbette kādirdir.
Târık﴾9-10﴿ O gün bütün sırlar ortaya dökülecek; artık insanın ne bir gücü vardır ne de yardımcısı.
Târık﴾11-13﴿ Andolsun içindekilerin gidip geldiği semaya ve (tohumun filizlenmesiyle) yarılan yere ki Kur’an (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür.
Târık﴾14﴿ O asla bir şaka değildir.
Târık﴾15﴿ Onlar bir tuzak kuruyorlar;
Târık﴾16﴿ Ben de bir karşı plan hazırlıyorum.
Târık﴾17﴿ Sen o inkârcılara süre ver, onlara biraz zaman tanı.
Gâşiye﴾1﴿ O kıyametin haberi sana geldi mi?
Gâşiye﴾2﴿ O gün kimi yüzleri zillet kaplamıştır.
Gâşiye﴾3﴿ Bitkin ve yorgun.
Gâşiye﴾4﴿ Kızgın bir ateşe girerler.
Gâşiye﴾5﴿ Kendilerine kaynar su pınarından içirilir.
Gâşiye﴾6﴿ Onlar için kuru, dikenli bir bitkiden başka yiyecek yoktur.
Gâşiye﴾7﴿ O da ne besler ne de açlığı giderir.
Gâşiye﴾8﴿ O gün kimi yüzler de mutludur.
Gâşiye﴾9﴿ Yaptıklarından dolayı memnundurlar.
Gâşiye﴾10﴿ Yüksek bir bahçededirler.
Gâşiye﴾11﴿ Orada boş söz işitmezler.
Gâşiye﴾12﴿ Orada akan bir pınar vardır.
Gâşiye﴾13-16﴿ Orada yüksek tahtlar, önlerine konmuş kadehler, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş değerli halılar vardır.
Gâşiye﴾17-20﴿ Peki onlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı?
Leyl﴾1﴿ Yemin olsun, bürüyüp örttüğünde geceye;
Leyl﴾2﴿ Aydınlandığında gündüze;
Leyl﴾3﴿ Erkeği ve dişiyi yaratan ilâhî kudrete ki,
Leyl﴾4﴿ Çabalarınız elbette farklı farklıdır.
Leyl﴾5﴿ Artık kim cömert davranır, günah işlemekten sakınırsa;
Leyl﴾6﴿ Bunların güzel karşılığına da inanırsa;
Leyl﴾7﴿ Biz ona iyilik yollarını kolaylaştırırız.
Leyl﴾8﴿ Ama kim cimrilik eder, kendisiyle yetinirse;
Leyl﴾9﴿ Güzel karşılığı da yalan sayarsa;
Leyl﴾10﴿ Biz onu zora sokarız.
Leyl﴾11﴿ Kabir çukuruna düştüğü zaman da malı kendisine hiç fayda vermez.
Leyl﴾12﴿ Doğru yolu göstermek bize aittir.
Leyl﴾13﴿ Şüphesiz âhiret de dünya da bizimdir.
Leyl﴾14﴿ Böylece alev alev yanan bir ateşe karşı sizi uyarmış bulunuyorum.
Leyl﴾15-16﴿ O ateşe ancak gerçeği yalan sayıp sırt çeviren isyankâr kişi girer.
Leyl﴾17-18﴿ Malını Allah yolunda verip arınan takvâ ehli ise ondan (ateşten) uzak tutulur.
Leyl﴾19-20﴿ O öyle biridir ki, hiç kimsenin kendisi üzerinde karşılığını ödeyeceği bir hakkı olmadığı halde sırf yüce rabbinin rızâsını kazanmak için yardım eder.
Leyl﴾21﴿ Ve sonunda hoşnut da olacaktır.
Zilzâl﴾1﴿ Yer o dehşetli sarsıntısıyla sarsıldığında;
Zilzâl﴾2﴿ Ve yer ağırlıklarını dışarı attığında;
Zilzâl﴾3﴿ Ve insan, “Ne oluyor buna!” dediğinde;
Zilzâl﴾4-5﴿ O gün yer, bütün haberlerini rabbinin ona vahyettiği şekilde anlatır.
Zilzâl﴾6﴿ İşte o gün insanlar yaptıkları kendilerine gösterilsin diye (bulundukları yerden) farklı gruplar halinde çıkarlar.
Zilzâl﴾7﴿ Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür.
Zilzâl﴾8﴿ Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.
Âdiyât﴾6﴿ İnsan, rabbine karşı pek nankördür.
Âdiyât﴾7﴿ Şüphesiz buna kendisi de şahittir;
Âdiyât﴾8﴿ O, aşırı derecede mal sevgisine kapılmıştır.
Âdiyât﴾9﴿ O bilmez mi ki kabirlerde bulunanlar diriltilip dışarı atıldığı zaman;
Âdiyât﴾10﴿ Ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman;
Âdiyât﴾11﴿ İşte o gün (anlayacaklar ki), rableri onlardan tam mânasıyla haberdardır!
Kâria﴾1﴿ O dehşetli ses!
Kâria﴾2﴿ O ne dehşetli ses!
Kâria﴾3﴿ Nedir o dehşetli ses, bilir misin?
Kâria﴾4﴿ O gün insanlar sağa sola dağılmış kelebekler gibi olur.
Kâria﴾5﴿ Dağlar da atılmış renkli yüne dönüşür.
Kâria﴾6﴿ Kimin tartılan amelleri ağır gelirse,
Kâria﴾7﴿ İşte o mutlu bir hayat içinde olur.
Kâria﴾8﴿ Amelleri hafif olana gelince,
Kâria﴾9﴿ Onu kucaklayacak olan hâviyedir.
Kâria﴾10﴿ O nedir, bilir misin?
Kâria﴾11﴿ Yakıp kavuran bir ateş!
Tekâsür﴾1-2﴿ Çoklukla övünme yarışı sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı.
Tekâsür﴾3﴿ Hayır! Yakında anlayacaksınız!
Tekâsür﴾4﴿ Hayır hayır! Elbette yakında anlayacaksınız.
Tekâsür﴾5﴿ Hayır! Keşke kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız!
Tekâsür﴾6﴿ Yemin olsun, cehennemi mutlaka göreceksiniz!
Tekâsür﴾7﴿ Sonra kuşkusuz onu gözünüzle ayan beyan göreceksiniz.
Tekâsür﴾8﴿ Nihayet o gün nimetlerden elbette sorguya çekileceksiniz.

Zekat-Mal-Faiz Ayetleri

"
Sure Adı Ayet
Bakara﴾254﴿Ey iman edenler! Alım satım, dostluk ve aracılığın olmadığı bir gün gelip çatmadan Allah’ın size verdiklerinden O’nun için harcama yapın. Kâfirler zalimlerin ta kendileridir.
Bakara﴾261﴿Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, her başağında yüz tanenin bulunduğu yedi adet başak çıkaran bir tohum tanesi gibidir. Allah dilediğine katlayarak verir, Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilmektedir.
Bakara﴾262﴿Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasından başa kakıp incitmeyenler için rablerinin katında özel karşılık vardır. Artık onlar için korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir.
Bakara﴾263﴿ İyi sayılan bir söz ve bir bağışlama, arkasından eziyet gelen bir sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, halîmdir.
Bakara﴾264﴿ Ey iman edenler! Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayın. O kimsenin misali, üzerinde toprak bulunan düzgün ve yalçın bir kayadır; kayanın üzerine şiddetli bir yağmur yağmış, onu çıplak halde bırakmıştır. Bu gibilerin kazandıkları hiçbir şeyden istifadeleri olmaz ve Allah, inkârcı topluluğa hidayet vermez.
Bakara﴾265﴿Mallarını Allah rızasını dileyerek ve içlerinden gelerek harcayanların misali ise tatlı bir yamaçta bulunan, üzerine bolca yağmur yağan, bu sebeple ürününü iki misli veren bir bahçedir; şayet sağanak yağmazsa incecik yağar. Allah yapıp ettiklerinizi görmektedir.
Bakara﴾266﴿Sizden biri arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, içinde ırmaklar akan ve kendisi için orada her çeşit meyvenin bulunduğu bir bahçesi olsun da bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! Düşünesiniz diye Allah önünüze açık işaretler koyuyor.
Bakara﴾267﴿ Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın iyilerinden verin. Kendinizin ancak içiniz çekmeye çekmeye alabileceğiniz âdi şeyleri hayır diye vermeye kalkışmayın. Bilin ki Allah zengindir, bütün iyilik ve güzellikler O’na mahsustur.
Bakara﴾268﴿Şeytan içinize yoksulluk korkusu düşürür ve çirkin şeyler yapmanızı emreder. Allah ise kendinden bir bağışlama ve lütuf sözü vermektedir. Allah her şeyi kuşatmakta ve her şeyi bilmektedir.
Bakara﴾269﴿O, dilediğine hikmeti verir ve kime hikmet verilirse o kimse birçok hayra nâil olmuş demektir. Bunu ise ancak derin kavrayış sahibi olanlar düşünüp anlarlar.
Bakara﴾270﴿Siz hangi hayrı yapsanız ve hangi adakta bulunsanız şüphesiz onu Allah bilir. Zalimlerin ise (gerçek ve samimi) yardımcıları yoktur.
Bakara﴾271﴿Sadakaları açık olarak verirseniz bu ne güzel! Şayet onu yoksullara verirken gizlerseniz bu sizin için daha da hayırlıdır ve sizin bir kısım günahlarınıza kefâret olur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Bakara﴾272﴿Onları doğru yola iletmek senin üzerine borç değildir, fakat Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır için yaptığınız her harcama kendiniz içindir. Verdiklerinizi ancak Allah rızası için verirsiniz. Hayır için yaptığınız her harcamanın karşılığını da hiçbir haksızlığa uğramaksızın tam olarak alacaksınız.
Bakara﴾273﴿Kendilerini Allah yoluna adadıklarından seyahat ve ticarete imkân bulamayan yoksullara verin. Yoksulluklarını gizli tuttukları için bilmeyen onları zengin sanır. Kendilerini simalarından tanırsın. Onlar insanlara asla el açmazlar. Hayır için yaptığınız her harcamayı Allah hakkıyla bilmektedir.
Bakara﴾274﴿ Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak hayra sarf edenler için rableri nezdinde ecirleri vardır; onlar için ne korku olacak ne de üzüleceklerdir.
Bakara﴾275﴿ Faiz yiyenler ancak şeytanın çarparak sersemlettiği kimse gibi kalkarlar. Bunun sebebi onların, “Alım satım da ancak faiz gibidir” demeleridir. Hâlbuki Allah alım satımı helâl, faizi ise haram kılmıştır. Artık kime Allah’tan bir öğüt erişir de faizciliği bırakırsa geçmişteki kendisinindir, durumunun takdiri Allah’a aittir. Kim de yine faizciliğe dönerse işte bunlar orada devamlı kalmak üzere cehennemliklerdir.
Bakara﴾276﴿ Allah faizi tüketir, sadakaları ise arttırır ve Allah hiçbir inkârcı günahkârı sevmez.
Bakara﴾277﴿Şüphe yok ki iman edip dünya ve âhiret için yararlı şeyler yapanlar, namaz kılanlar ve zekât verenlerin rableri katında ecirleri vardır; onlara ne korku vardır ne de üzüleceklerdir.
Bakara﴾278﴿Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve gerçekten iman etmiş iseniz faizden kalanı bırakın.
Bakara﴾279﴿Bunu yapmazsanız Allah ve resulü tarafından size bir savaş açıldığını bilin. Eğer tövbe ederseniz, haksızlık etmemek ve haksızlığa uğramamak üzere anaparanız sizindir.
Bakara﴾280﴿Eğer eli darda olan birisi borçlu ise eli genişleyene kadar beklemek gerekir. Şu da var ki, bağışlamanız, eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.
Bakara﴾281﴿ Bir günden sakının ki, onda Allah’a döndürüleceksiniz, sonra herkese hak ettiği tam olarak verilecek ve onlara haksızlık edilmeyecektir.
Bakara﴾282﴿Ey iman edenler! Belirlenmiş bir zamana kadar bir borç ilişkisi kurduğunuzda bunu yazın. Aranızdan bir kâtip bunu adaletle yazsın. Kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın. Artık o yazsın, borçlu da yazdırsın; rabbi olan Allah’tan korksun ve borçtan hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer borçlu akılca zayıf veya eksik yahut kendisi yazdıramaz durumda olursa velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahidi de tanık tutun. Şahitler iki erkek olmazlarsa, rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkekle -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki de kadın olsunlar. Çağrıldıklarında şahitler gelmezlik etmesinler. Borç küçük olsun büyük olsun vadesini belirterek onu yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında daha adaletli, şahitlik için daha destekleyici ve şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Borç ilişkisinin, aranızda alıp vererek bitirdiğiniz peşin ticaret olması müstesnadır; onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış veriş yaptığınızda şahit tutun. Kâtip de şahit de zarar görmesin. Eğer bunu yaparsanız şüphesiz bu sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah’tan korkun, Allah size öğretiyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.
Bakara﴾283﴿ Şayet yolculuk halinde olur ve yazacak birini bulamazsanız, teslim alınmış rehinler (yeterlidir). Birbirinize güveniyorsanız, kendisine güvenilen borçlu emaneti yerine getirsin ve rabbi olan Allah’tan korksun. Tanıklığı gizlemeyin. Kim onu gizlerse şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Allah yaptıklarınızı eksiksiz bilmektedir.
Ali-İmran﴾92﴿Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.
Ali-İmran﴾130﴿Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin. Allah’a itaatsizlikten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
Ali-İmran﴾131﴿Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının.
Ali-İmran﴾132﴿Allah’a ve peygambere itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.
Ali-İmran﴾133﴿Rabbinizin mağfiretine mazhar olmak ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup gökler ve yer kadar geniş olan cennete girmek için yarışın!
Ali-İmran﴾134﴿ Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.
Ali-İmran﴾135﴿ Onlar çirkin bir şey yaptıkları veya kendilerine kötülük ettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar da hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.
Ali-İmran﴾136﴿ İşte onların yaptıklarının karşılığı rableri tarafından bir bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. Onlar orada temelli kalacaklardır. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!
Ali-İmran﴾137﴿Sizden önce nice uygulamalar geçmiştir. Yeryüzünde gezin de yalanlayanların sonunun ne olduğuna bir bakın.
Ali-İmran﴾138﴿Bu Kur’an insanlara bir açıklama, takvâ sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.
Maide﴾35﴿ Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda çaba harcayın ki kurtuluşa eresiniz.
Maide﴾36﴿ Kâfir olanlar var ya, yeryüzünde olan her şey, bunun yanında bir o kadarı daha onların olsa ve kıyamet gününün azabından kurtulmak için onu kurtuluş fidyesi olarak verseler, onlardan asla kabul edilmez; onlar için elem verici bir azap vardır.
Maide﴾37﴿ Onlar ateşten çıkmak isterler, fakat oradan çıkamayacaklardır. Onlar için sürekli bir azap vardır.
Maide﴾38﴿ Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadının yaptıklarına karşılık bir ceza, Allah’tan bir ibret olarak ellerini kesin. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.
Maide﴾39﴿ Kim bu haksız davranışından sonra tövbe eder ve halini düzeltirse bilsin ki Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
Maide﴾40﴿ Bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkiyeti Allah’a aittir. O, dilediğine azap eder, dilediğini de bağışlar. Allah her şeye kadirdir.
Tevbe﴾58﴿ Onlardan sadakaların (zekât gelirleri) taksimi hususunda sana dil uzatanlar da var. Şayet bunlardan kendilerine verilmişse hoşnut olurlar, verilmemişse hemen öfkelenirler.
Tevbe﴾59﴿ Halbuki Allah ve resulünün verdiğine razı olup, “Bize Allah yeter, Allah da resulü de bize lutuf ve kereminden yine verir. Doğrusu biz yalnız Allah’tan umarız” deselerdi daha iyi olurdu.
Muhammed﴾36﴿ Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir. Siz iman eder ve Allah’a itaatsizlikten sakınırsanız O da hak ettiğiniz karşılığı verecek, sizden servetinizi de istemeyecektir.
Muhammed﴾37﴿ Servetinizi sizden istese ve sıkıştırsaydı cimrilik ederdiniz de böylece Allah gizli zaaflarınızı dışarı çıkarmış olurdu.
Muhammed﴾38﴿ (Ey müminler!) İşte siz Allah yolunda harcama yapmaya çağrılıyorsunuz, fakat içinizden bir kısmı cimrilik ediyor. Halbuki cimrilik eden ancak kendine karşı cimrilik etmiş olur; zira Allah zengindir, siz ise yoksulsunuz. Eğer hak çağrısına sırtınızı dönerseniz Allah sizin yerinize başka bir topluluk getirir; sonra onlar sizin gibi olmazlar.
Münâfikûn﴾10﴿ Her birinize ölüm gelip, “Rabbim! Ne olur bana azıcık daha süre tanısan da gönüllü yardımlarda bulunsam ve iyi kişilerden olsam!” diye yalvarmadan önce size verdiğimiz rızıklardan başkaları için de harcayın.
Kalem-Nûn﴾17-18﴿ Biz, vaktiyle şu bahçe sahiplerine belâ verdiğimiz gibi onlara da belâ verdik. Hani bahçe sahipleri, (“Allah izin verirse” gibi) bir kayıt koymaksızın sabah erkenden bahçenin mahsulünü kesinlikle devşireceklerine yemin etmişlerdi.
Kalem-Nûn﴾19-20﴿ Fakat onlar uykudayken rabbin tarafından gelen kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi de bahçe kesilip kurumuş gibi oldu.
Kalem-Nûn﴾21﴿ Sabahleyin birbirlerine şöyle seslendiler:
Kalem-Nûn﴾22﴿ “Eğer devşirecekseniz erkenden tarlanızın başına gidin!”
Kalem-Nûn﴾23﴿ Derken yola koyuldular. Birbirlerine şöyle fısıldıyorlardı:
Kalem-Nûn﴾24﴿ “Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın!”
Kalem-Nûn﴾25﴿ Amaçlarını, planladıkları gibi gerçekleştirmek üzere erkenden yola düşüp gittiler.
Kalem-Nûn﴾26-27﴿ Bahçeyi gördüklerinde ise, “Herhalde yanlış yere gelmişiz; yok yok, ürünü kaybetmişiz” dediler.
Kalem-Nûn﴾28﴿ İçlerinden aklı başında olan biri şöyle dedi: “Ben size, ‘Allah’ın yüceliğini dile getirmelisiniz’ dememiş miydim?”
Kalem-Nûn﴾29﴿ Şöyle cevap verdiler: “Rabbimizin şanı yücedir; doğrusu biz haksızlık etmişiz.”
Kalem-Nûn﴾30﴿ Ardından, birbirlerini kınamaya başladılar:
Kalem-Nûn﴾31﴿ “Yazıklar olsun bize!” dediler, “Gerçekten biz azmış ve sapmıştık.
Kalem-Nûn﴾32﴿ Belki rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Biz rabbimizden bunu ­diliyoruz.”
Kalem-Nûn﴾33﴿ İşte ceza budur. Âhiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!